ev hali |
Müjde Baba Müjde!
“Baba
müjdemi isterim” diyerek daldı çalışma odama kızım. Uzun bir süredir bu kadar
sevindiği bir şey olmamıştı çok merak ettim bende onu sevindiren şeyi. Başka
bir olay olsa başımı kaldırmazdım çalışmamın başından ama kızımı bu kadar
sevinçli görünce kaldırdım başımı ister istemez.
“Hayrola
kızım, bu ne sevinç böyle; önemli bir şey olmalı bu kadar çok sevindiğine göre.
Söyle bakalım neymiş biz de öğrenelim!”
“Olmaz
söylemem, bekleyeceksin biraz ama buradan çıkmak yok, tamam mı, anlaştık mı?”
içi içine sığmıyor güzel küçük kızımın, anlaşmaz mıyız hiç “anlaştık elbette,
çok beklemem gerekecek mi peki?” “Hayır babacığım hayır, beş dakika sürmez”
diyerek koşturarak çıktı yanımdan kapıyı rüzgârı mı çarptı o mu çarptı
anlayamadım.
Zaman
geçmez oldu birden, saate bakıp duruyor olduğumu fark ettim. Daha iki dakika
bile geçmemiş. Masadan kalkıp odanın içinde dolaşmaya başladım merakın verdiği
sıkıntıdan. Bir anda arkamda kalan kapı açılınca irkilerek geri dönüp baktım.
Küçük melek kızım tüm güzelliğiyle karşımda parlıyordu tıpkı sabahın alaca
karanlığını yırtarcasına aydınlatan güneş gibi.
Öylece
bir bana bakıyor bir koridora bakıyordu sürekli ama yerinde duramıyor kıpır
kıpırdı kapının önünde. Kendisine doğru yürümek için bir adım attım eliyle dur
işareti yaptı bana ve çakılıp kaldım olduğum yerde. Bir daha olmasın der gibi
de işaret parmağını sallıyordu.
“Yum
gözünü babacığım” dedi ve koşturarak yanıma geldi, kolumdan çekerek koltuğa
götürüp oturttu. Sonra da arkama geçip gözlerimi elleriyle kapattı. İyice meraklandım
ama oyun oynuyorduk sanki, benim de hoşuma gitti durum; ne kadar oldu
hatırlayamadım onunla bu gibi oyunlar oynadığımızı.
“Ben
aç deyinceye kadar açmayacaksın gözünü, şimdi ellerimi bırakıyorum, anlaştık mı
babacığım?” “Anlaştık güzel kızım, açmayacağım.”
1/12
Gözlerini Açabilirsin Baba
“Tamam,
açabilirsin gözlerini babacığım” dedi kıkır kıkır gülerek, cümlesini
tamamlamasını beklediğim için açmadım gözlerimi ama sesi biraz yukarıdan
gelince örümcek adam geçti aklımdan. Gözlerimi açtığımda anladım elbette sesin
neden yukarıdan geldiğini karşımda Büyük babasının -benim babam- kucağında
ellerini onun boynuna dolamış haliyle bana gülümsüyordu.
Onları
o halde görünce çok şaşırdım, babam 85 yaşında neredeyse yolda zor yürür, biraz
da kamburdur, bazen öyle olur ki bacakları birbirine dolanır titrerken.
Karşımda
dimdik duruyor ve üstüne üstelik 5 yaşındaki kızım da kucağında, ayakları da
hiç titremiyor. Hemen kalktım yerimden telaşla ve kızımı kucağından almak
istedim kollarımı uzattım ama “yok öyle yağma delikanlı, bu sefer olmaz,
alamayacaksın torunumu benim elimden, savaşacağım seninle; ucunda ölüm bile
olsa vermeyeceğim kızımı senin gibi canavara” dedi gür sesiyle kükreyerek baba
aslan gibi.
Ben
daha da şaşırdım duyup ve gördüklerime ama gözüm de hep küçük kızımdaydı:
durmadan dedesinin yanaklarını öpüyor, daha sıkı sarılarak boynuna “yaşşa be
büyük babam benim, ben de gitmek istemiyorum o canavara zaten. Ne olursun
kurtar beni büyük babacığım!” Kahkahaları
ortalığı çınlatıyor ve kulaklarım sağır olmuşçasına kızım ve babamın
kahkahalarından uğuldamaya başladı.
Babam
önümde yürüyor kızım kucağında gülüşerek ve ben arkalarından yürüyorum telaş ve
kaygı içinde, mutfağa doğru gittiklerini fark ettim ve hızlı adımlarla
yetişmeye çalıştım ama yetişemedim tabii ki yemek masasına varmıştı babam ve
yandaki sandalyeye oturdu bile kızım kucağında.
Tam
da yemek zamanı gelmiş ben farkında olmadan, öğle yemeği için sofra hazırlanmış
bile. “Tam da zamanında geldin babacığım, ne de iyi ettin gelmekle; gerçekten
de sürpriz oldu. Şaşkınlığımdan hoş geldin bile diyemedim. Ver elini de öpeyim
“hoş geldin, sefalar getirdin…” gözlerim annemi aradı bu arada hanım içeriye
girince. Biraz daha bekleyeyim diye düşündüm belki lavabodadır diye.
2/12
Anam Nerede?
Torunuyla
oynaşıyorlar, bana hayal gibi geliyordu durum, göz attım babama annemsiz
geldiğini anladım. Kederliydi aslında ama belli etmek istemiyor o yüzden de
torunuyla çok fazla haşır neşir olarak bastırıyor durumunu. Neyse, konuşurum
yemekten sonra diye ağzımı açmadım ve oyunlarına dahil oldum.
Yanıma
gelip oturan hanımın kulağına eğilip hafifçe dişimi dokunarak “ben de bu kadını
yerim o zaman, olsun sen kadar taze olmasa da…” diyemeden birden şaşıran ve
irkilen hanım servis yapmaya çalıştığı çorba kepçesini havaya savurdu içindeki
çorbayla “ayy!” diyerek.
Tabii
olanlar oldu ama bize de olanlar oldu, saldık kendimizi iyice ve hanım hariç
hep birden kahkahalarla gülmekten gözlerimizden yaşlar gelmeye başladı. Hanım
saf saf etrafına bakınıyor neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor, bu yüzden
kızgınlığını da belli etmeye fırsatı olmuyordu. Yoksa normal bir zamanda olcak
böyle bir şey yeri göğü oynatır ortalık battı diye. Evi terk edersek
kurtarırdık canımızı. Hayret hiçbir şey demeden ve bir şey yapmadan öylesine
bakınıyor patlamış gözleriyle etrafına. Özellikle de kızına bakmaktan kendini
alamıyor. Kızı kendini kaybetmiş tamamen dedesinin kucağında uçuyor sanki
havalarda, saçları savruluyor bir o yana bir bu yana.
Oyuna
hanımı da sokmak isteyince işler karıştı bir an ama çabuk toparladı o da
kendini. Ayağa kalkıp tam da hanımın ensesine eğildim arkasına geçerek oturduğu
sandalyenin. Tam da nefes alınacak zaman sanki, ensesindeki nefesi hissetti
birden ve yine “ayy!” diye ayağa fırlayıverince neredeyse dilimi kesiyordu çenem
ve küt dedi çenelerim birbirinde çarptığında dişlerim. Bir an dişlerimin yere
döküldüğünü bile düşünmeye başladım. “Ne oluyor kuzum sana bugün, vahşileştin
sen iyice, durun bakayım siz niye bu kadar gülüyorsunuz hepiniz el birliğiyle,
bana mı tezgâh kurdunuz yoksa?” hala anlamaya çalışmakla meşguldü durumu.
3/12
Servisi ben yaptım
Yerime
oturdum sessizce ve servisi ben yapmaya başladım ama gülmek geliyor içimden kâseyi
elimden düşüreceğim diye korkmaya başladım. Daha da dikkatle yapmaya başladım
çorba doldurmayı. İki kâse doldurduktan sonra hanım aldı ve kalanına o devam
etti.
“Kızım
büyük baban yemeğini rahat yesin” dediysek de anası ters ters baksa da kızına,
büyük babası indirmek istemedi kucağından torununu. Onun da canına minnetti
durum, birlikte önce babamın kasesini sonra da kızımın kasesini bitirdiler
birlikte. Kızımızın bu kadar iştahlı yemek yediğine ilk kez şahit olduk.
Yemek
faslı bitti, ben çalışma odama geçtim ve kızla dedesi de el ele tutuşarak
salona geçtiler. Hanım da masanın kalanını toplamak için kaldı mutfakta. Yarım
saat kadar ya geçti ya geçmedi “baba salona geleceksin iç işleri bakanı seni
çağırıyor, ben elçiyim.” Deyince gülmek geldi içimden. Çünkü hanım düşünemez
bunları, tamamen kızımın senaryosu bu kısmı. Tahmin ettim durumu, kahvemi
çalışma odama getirmek yerine hep birlikte salonda içmemizi düşündüğü için
hanım, kızına “git kızım babana söyle, kahveyi salonda içeceğiz” demiştir
mutlaka.
Ben
de kalkmak üzereydim zaten iyi de oldu. Bilgisayarda zorlanmaya başladım
fareden dolayı takılıp durmaya başladı fare değiştirmem gerekli artık diye
düşünüyordum ve dışarı çıkmak istiyordum yeni fare almak için.
4/12
Buyurun Bakan’ım
Hemen
kalkıp kızımı kucağıma alıp birlikte girdik salona. Salona ilk girişte kızım sol kolumun üstünde
kucağımda ve ben asker selamı çakarak “buyurun bakanım, beni emretmişsiniz.”
Dedim kızıma göz atarak. Kızım çok ciddiydi kucağımda ve anasına öyle bir bakış
fırlattı ki anası kahkaha atmaya başladı şaşkınlıktan.
“Hoş
geldiniz çavuş, buyurun kahveniz hazır.” Cümlesini oldukça uzun sayılabilecek
bir sürede tamamladı önüne geçemediği gülme krizinden dolayı.
Kahvemi
içtim acele acele, devam ettiğim iş kafama takılıydı, akşama rahat sohbet
edebilmek için bir an önce bitirmek istiyorum, gidip bir an önce şu fareyi alıp
gelmem gerekiyor bana göre. Hemen ayağa kalkıp “Ben fare almaya gidiyorum,
hemen dönerim” dedim ve birkaç adım attım, daha kapıya vardı “babacığım benim
fareyi alabilirsin.” Dediğinde babam şaşkındı bir bana bir torununa bakmadan
edemedi.
“Ne
yapıyorsun sen fareyle, koskoca adamsın, torunuma da almışsın üstelik sanki iyi
bir matah gibi, ısırır mısırır güzel torunumu benim.”
Bana
kızmışçasına bakarak söylüyordu babam. Bizim cingöze jeton hepimizden önce
düştü. “Büyük baba öyle fare değil, ısırmıyor” dedi “nasıl ısırmıyor kızım
bizim fareler öyle bir ısırıyor ki çocukların kulağını, burunlarını bile
ısırdıkları olur bazen.” Ben de anladım durumu,
kızın ve hanımın gülüşmeleri arasında “baba, bilgisayarın bir aleti bozuldu da
onu alıp geleceğim böyle iş yapamıyorum bilgisayarda, fare o parçanın adı senin
anlayacağın.”
“Mahcupluğunu
saklamaya çalıştı ama kimse yutmayınca da bıraktı kendini “ben nerden bileyim
bizim zamanımızdaki fareler öyleydi işte, sizin fareler evcilmiş ya, bana da
alıverin isterseniz” dedi.” Hepimiz birden gülüşmeye başladık. Ben çıkıp alıp
geldim hemen zaman kaybetmeden ve işimi erken bitirdim tahmin ettiğim zamandan.
5/12
Akşam
yemeğinde epeyce eğlendik yine hep birlikte. Sohbetler ettik, şakalaştık. Benim
yaramazlıklarımdan bahsetti babam biraz da abartarak komiklik olsun diye.
Ağacın dalında asılıp kaldığımı anlattı kuşun yuvasına çıkayım derken. Kızın
uykusu geldi esnemeye başladı ve hanım aldı odasına götürdü uyutmak için.
Dedesiyle gitmek isteyince hanım kaldık salonda ve hanım bana baktı ben hanıma.
Anladım o da anamı merak etmişti neden gelmedi acaba? diye.
Babam uyutup
geldi salona bize bakınca anlamış olmalı ki “ben de yatayım çocuklar, uykum da
gelmeye başladı kaçırmayayım yakalamışken; güzel bir gün oldu benim için” dedi kapıdan.
Hanım kalktı
hemen yerinden ve babamın koluna girerek “gel baba biraz konuşalım, konuşulması
gereken bir şey var galiba.” Diyerek getirdi içeriye.
6/12
Ne Oldu Baba?
“Hayrola baba,
sen hiç hanımsız bir yere gitmezdin; ne oldu? Aranızda tatsız bir şey mi geçti?
Neden getirmedin bugün?” deyip arka arkaya soruları sıralayınca hanım, önce
söylemeyecekmiş gibi yaptı biraz da üzgün haliyle: “çocuklar ben bir eşeklik
yaptım bugün, hem de hayatımda hiç ona karşı yapmadığım bir şey yaptım, bağırıp
çağırdım, küfür ettim ağzım dolusu; kırdım kalbini onun…”
“Hepsi bu mu
baba, başka bir şey var mı?” dedim merakla. Haklıydı hiç ses tonunu bile
yükseltmezdi anama karşı, en azından ben şahit olmamıştım karısına karşı ses
tonunu yükselttiğine. Başka bir iş olmalı diye düşündüm.
İkimizin
gözlerimize dikkatlice bakarak getirin çocuklar onu da der gibi masum gözlerle
bakıyordu. “Çocuklar kırdım kalbini, kırdım. Gayrı yüzüme, gözlerimin içine
eskisi gibi bakmaz. Kalbi kırılmıştır bağırıp çığırdığım için. Aslında haklı
dediğinde ama benim mankafam hemen kavramadı dediğini ve yanlış anlayıp
parlayıverdim bu kadar yıl sonra. Eski zamanlara gidiverdi birden aklım, kötü
zamanlar geçirdik birlikte sizin bilginiz yok o zamanlardan. O zamanlar köyde
çok zorlandık ayakta kalmaya çalışıyorduk ama her şey üstümüze üstümüze
geliyordu sürekli öyle duruma geldik ki çaresizlik yaşamaya başladık birlikte;
bana her yönden destek olan karım kendince emin olmalıydı ki benimle birlikte
olabilmek için köyden ayrılmalıydık her şeyi satıp savıp başka bir yere
göçmeliydik. Girip bir işe karnımızı doyururduk ona göre….
Tepeme çökmüştü
satalım gidelim buralardan diye ve gecelerimiz hep karanlıktı hem de zifiri
karanlık. Ben çıldıracak duruma geldim. Hala kulağımda çınlar o karanlık
gecelerde ‘gidelim, satalım ne varsa’ dedikleri.
İşte yine dün
akşam oturduk yemekten sonra kahve içerken “adam, zamanı geldi gari, mal mülkle
işimiz yok bundan sonra ne yapacağız?” demesi o günlere götürdü beni ve
dediklerini kulaklarımla işitir işitmez bir şey oldu bana ve kükremeye
başladığımı hatırlıyorum, olmaz hanım olmaz, kime ne zararı var malın mülkün,
dursun durduğu yerde, çoluk çocuğa yarar, birinin bir ihtiyacı olur acil olur
gücü yetmez bir şeye… kısa keseyim iş işten geçmişti gürlemem kesildiğinde ben
de anlamadım nasıl olduğunu. Karşımda buz gibi, cansız bembeyaz suratla bana
baktı öylece hiç ağzını açmadı bir daha.
Ben gönlünü
almak için uğraştım epeyce ama beceremedim, hiç yüzüme bile bakmadı benim. Yüzü
de hala öyle bembeyazdı ben yola çıkarken. Hiçbir kelime etmedi gelirken bile
‘nereye gidiyorsun bile demedi, demek ki beni istemiyor artık çocuklar.
7/12
Geriye Dönüp Bakamadım Bile
Kendime
yediremedim ben sensiz ne yaparım demeyi, ‘nereye gidiyorsun sen, otur
oturduğun yerde, ne halin varsa konuşuruz, bir yere gitmek yok’ demesini
bekleyerek adımlarımı çok yavaş yavaş attım sokağa çıkıncaya kadar ama belki
hiç bakmamıştır bile korkumdan dönüp bakamadım bile o bembeyaz suratını
göreceğim diye.
Çocuklar
aramızda kalsın ama onu ne edip yapıp getirin bana, isterse lime lime kessin
beni ne yaparsa yapsın, siniri kalp kırgınlığı nasıl geçecekse size söylesin
yapayım öldürmesine bile razıyım boğuversin beni hiç elimi bile kaldırmam,
gıkım çıkmaz, çıkarmam inanın. Gelmezse de dayanamam zaten fazla yaşayamam ayı
zor bulurum. Çünkü ne bir şey canım istiyor ne uykum geliyor gözlerim fal taşı
gibi açık bir türlü yumamıyorum…
Ben onun
dediğini gelirken anladım biraz düşününce. Dediklerini tamamlamasına bile fırsat
vermemişim, demesini tamamlasaydı zaten anlaşılırdı her şey. Arazileri
çocuklara dağıtalım demek istemiş aslında. Sağlığımızda verelim onlarda
işlerini görsünler ne isterlerse öyle yapsınlar demek istemiş…”
8/12
Anam Gelecek mi?
“Tamam baba
tamam, anladık durumu. Biz hallederiz hemen sen meraklanma şimdi sen evde kal
torununa dikkat et. Gece kalkıp falan ederse bizi arar, uyuma biz gelinceye
kadar. Uyanır sorarsa da: “ninen aramış, gelin alın beni de” demiş dersin “onu
almaya gittiler annenle dersin tamam mı?”
Hanımla
birlikte atlayıp arabaya vardık eve gecenin bir yarısında. Anam eski kurt,
kaçın kurası onlar anlamaz mı hiç, anlamış arabanın sesinden. Işıkları
söndürmüş yatıyor numarası çekiyor bize. Anladım yatış şeklinden, üstünden
başından. Sarığı bile bozulmamış, aceleyle yatağa girdiği belli, kapıyı bile sürgülememiş
içeriden telaşla. Kesin bizde olduğunu düşünüyor babamın, bizim geldiğimize
göre bu geç vakitte.
Işığı yakınca
durum anlaşıldı zaten. Bizim anaç kurtun gözlerinde sevinç ışıkları parlıyor
ama kendisi oralı değil gibi davranıyor. Bir taraftan da giden kendi
ayaklarıyla geri gelsin havasıyla yaklaşıyor meseleye. Bizim orada olmamız
zaten kendisinin kaleyi çoktan fethettiğinden emin. Gözlerindeki sevinç ışıkları
da ondan. Utanmasa göbek atacak neredeyse sevincinden.
Düşündüm
birkaç dakika hanımla konuşurlarken. Hanım alttan alıp gönlünü alarak razı
etmeye çalışıyordu götürmek için. Torun sevgisini falan kullandı ama fazla yüz
vermek istemedi biraz daha nazlanmak için. Aslına bakılırsa o da anlamış
babamın neden öyle davrandığını ve kendini sorgulayıp yargılamış, anlayışsız
davrandığı, üzerine alınıp alıngan davrandığı için. Bu durumu hal ve
hareketlerinden hissedince daha da güçlü hissettim kendimi.
9/12
Anamı Razı Edebilecek miyiz?
Aklımdan
geçenleri ağzımdan çıkarmadan önce hanıma baktım göz ucuyla “bu kadın milleti
hakikaten bi alem, hem kocam kocam diye dört dönerler etrafında hem de ilk
fırsatta ümüğüne çökerler boğmak için; ellerinden gelse bir kaşık suda bile boğarlar
adamı. O yüzden ben ayağımı denk alıyorum zaten kapı önüne konulmayayım diye
etrafında pervane oluyorum. Tabii sen nereden bileceksin bunu ne gelip gittiğin
var ne de sorduğun. Hiç sordun mu ban bir güne bir gün? Sormadın elbet,
niye? Kapı önünde görmedin, kuyruğumu
yumup evine de gelmediğime göre bilemezsin tabii ki!
Gelinlerine
örnek olup oğullarını koruyup kollayacak yerde adamı yollayıvermişsin nereye
bile gittiğini merak edip sormadan. Gitmez diye mi düşündün? Öyle düşünmüş
olmalısın ki gitmesine fırsat vermişsin, yoksa babam sensiz senden izin almadan
adım atamaz bir yere. Kovsan da sensiz gitmez hiçbir yere hele hele yatıya
kalacağı bir yere tabancayı daya alnına gideceksin diye; sıkıysa göndersinler
sıkar biraz.
Bak sana
söyleyeyim anacığım, adam senin suratının beyazlığını ve gözlerindeki her zaman
gördüğü ışığın sönmesine dayanamadığı için gitmeye kalkmış ve sen de ses bile
çıkarmamışsın. Adama bir şey belli etmeyeceksin, biraz sıkıştırdık ne olduğunu
anlamak için söylediği tek şey “ben onsuz yapamam, fazla sürmez bir aya bile
kalmaz ölürüm, onun suratını ve gözlerini öyle görmeye dayanamam zaten. Benim
sonum geldi çocuklar, eşşeklik ettim, nasıl oldu ben bile anlayamadım, iş işten
geçtikten sonra buraya gelirken anladım” dedi. Biz de gelininle kalkıp geldik.
Ya gönüllü gelirsin ya da yaka paça kucaklar götürürüz seni.
10/12
Koruma Kalkanları Devre Dışı
Yatağından
yavaşça doğruldu, dastarını falan düzeltti. Koruma kalkanları inmişti, yavaşça
kaydı yataktan. Üstünü başını toparladı, gelinine sıkıca sarılıp “sen bu eşek
oğlumun dediklerine bakma kızım, hepsi de yalan bir kelimesine bile inanmadım,
ama söyleyeyim bak sana: bir terbiyesizliği, saygısızlığı olursa sana karşı hiç
çekinmeden çıtlat bana bak o zaman dünya kaç bucaktır gösteriyor muyuz
göstermiyor muyuz, anladın değil mi? Şimdi gidelim daha fazla üzülmesi o moruk
da orada. Ben de anladım kötü niyetinin olmadığını, eski yaraları depreşti
anlaşılan, nasıl becerebildiysem? Emme soracağım neden öyle olduğunu, öyle
kolayca elimden kurtulamaz o moruk. Haydi gidelim şimdi.”
Yarım saatlik
yolculuk boyunca anam konuştu ekseri geliniyle konuştular. Eve yaklaştık,
sokağın başına döndüm babamın gözü dışarıda, eminim uzun bir süredir de orada
bekliyormuştur. Çocuk uyanmasın diye zile basmadık anahtarla açıp girdik
binaya.
Ayak seslerimizi
takip etmiş olmalı ki tam da anahtarı kapıya uzattığımda kapı açıldı ardına
kadar; babam karşıda dimdik bekliyordu. Anam iki kolunu açarak hanımla bana az
geri durun der gibi yapıp önümüze geçti aramızdan ve babamın birden sarılmasına
fırsat verdi, birbirlerine sarılarak hıçkırmaya başladılar kapının önünde. Biz
kapıda kalakaldık öylece.
Anam kolundan
tutup küçük çocuklar gibi götürdü mutfağa doğru babamı. Oturttu onu masanın
başına, gözlerine ışıl ışıl bakarak “karnın aç mı?” dedi gülümseyerek. Hanımla
birlikte mutfak kapısında çakılıp kalmıştık gördüklerimizi anlamaya çalışarak.
Kılımız kıpırdamıyordu ve benim tüylerim diken diken olmuştu, nefes bile
aldığımı hissetmiyordum.
11/12
Karnı Aç mı?
Babamın
cevabını sabırsızlıkla bekliyorduk her ikimiz de. “Aç, hem de çok aç!” dedi
boynunu burup gözlerinin içine bakarak. Bir kez daha şaşırmıştık cevabını
duyduğumuzda. Halbuki daha bir iki saat geçmemişti yemekten kalkalı hem de tıka
basa yemiştik güle oynaya.
Anam ne yaptı
etti, bir çırpıda masanın üzerini dolduruverdi. Bütün olanlar kaşla göz
arasında olup bitmişti çok kısa süre içinde, on kolu falan vardı her halde o an
için. Hanımla ben hala mutfak kapısında çakılıydık kazık gibi ve onlara
bakıyorduk ağır çekim film seyreder gibi.
“Ne
bekliyorsunuz çocuklar, otursanıza siz de!” dedi anam ve kendisi de oturdu, biz
de oturduk tabii ki şaşkınlıkla. Tekrar yedik hep birlikte. Hiç konuşulmadı
yemek boyunca, hep bakışlarıyla, gözleriyle konuşup anlattılar demek
istediklerini birbirine. Bizim varlığımızı bile hissetmiyorlardı. Kim bilir
nerede hangi ağacın altındaki gölgede kurmuşlardı sofralarını!
Babam
çaktırmadan hanım ve bana baktı ara ara. Çok memnun olduğu belliydi halinden ve
bize teşekkür etmişti gözleriyle.
Bu konu bir
daha hiç açılmadı ve konuşulmadı öyle ki iması bile olmadı sonraki uzun
yıllarda. Bir daha hiçbir akşam ayrılmadılar. Öyle ki dünyadan göçtüklerinde de
birlikte göçtüler aynı gece aynı yatakta. Aklıma geldikçe hem gözlerim dolu
dolu olur hem de içimde bir buruk sevinç hissederim.
12/12
15-11-2017-0403
Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
Yılların dostluğunun, sevgisinin, arkadaşlığının, aşkının bir kavgayla küllenmeyeceğinin güzel bir örneği. Allah ikisine de rahmet eylesin.
YanıtlaSilBerlin Berlin,
Silhaklısınız. Eskilerde böyleymiş, çok başka benzerlerini gördüm. :) teşekkür ederim. :)
Ne varsa eskilerde var.
YanıtlaSilBeyda'nın Kitaplığı,
Silne yazık ki çok şey eskilerde kaldı.