30-Ağustos |
30 Ağustos
Bloğumu ilk açtığım yıllarda bütün
özel günlerde kutlama yazıları yayınladım, artık yayınlamıyorum. Sebebini merak
edersiniz belki diye bu yazıyı yayınlamaya karar verdim.
Ne de olsa
oldukça hevesli başlar her insan bir işe ilk başladığında. Ben de öyleydim blog
yazmaya başladığım ilk zamanlarda. Gerçek dünyada bulunmayan şeylerin blog
ortamında sanal olarak da olsa olabileceğini düşünmüştüm o kadar samimi ve
sıcak duygulu yardımsever yazıları okuyunca. En yardımsever camianın blog
camiası ve ortamı olduğu konusunda hala aynı fikirdeyim diyebilirim ancak bende
değişen şeyler oldukça fazla oldu bu kısa maceramda.
Türkiye’de
ve dünyada olup bitenleri biraz düşününce zamanın çok gergin olduğu fikri
oluşmaya başladı benim kafamda. Örneğin: Türkiye, Amerika en belli başlı
değişenlerden belli başlıları. Seçilmiş yöneticiler eğer bir memlekette “ben gidersem memleket felakete sürüklenir!”
diyebilmişse o memleket zaten bitmiştir, ilk sinyali değil son sinyallerdendir
bu söz. En azından ben öyle düşünmeye başladım. İster “his” diyelim ister “önyargı.”
Adına her ne konursa konulsun bu cümle “Ben” kelimesini ön plana koyuyor
demektir.
“Ben”
kelimesi bencillik ifadesi olarak kabul edilir. Bu yüzden özellikle bizim –Türk-
kültüründe “Ben demek, kör şeytan” diye bir ifade vardır. Bir kişi bir konudan
bahsederken mecburen “ben” kelimesini kullanacak ise kullanmazdan önce söyler
bu cümleyi, özellikle söyler ki, bencil olmadığını izah etmiş olur böylece. Biz
öyle anlardık en azından. Artık öyle bir cümle kuran kalmadı sayılır artık. Ne çok
şeyi çabucak unutuyoruz, öyle değil mi?
Amerika’dan
bahsettim. Amerika’da işler kötüye gidiyor artık, öyle eskisi gibi dev bir ekonomi
falan kalmadı çünkü ondan daha açıkgözler türedi dünyada. Kapitalist düzen
içinde dünya talan edilmekten kurtulamadığı gibi, insanlar da yeterince
sömürüldüler. Bu sömürüler yüzünden ölümler aldı başını gidiyor. Savaş, ilaç
kaynaklı ölümler, ilaç endüstrisi bizzat ilaç diye yutturulan kapitalist sistem
içerisinde insanlar zehirleniyor uzun vadeli olarak. Zehirlenmeyen hiçbir ulus
insanı yok tabii ki. Amerika veya dünyanın başka bir yerinde de üretilse kendi
milletinden insanları da zehirliyorlar. Bütün mesele para kazanmak. Adına da
ticaret diyorlar. Ne kadar ilginç öyle değil mi? Zehirleyip hasta ediyorsun,
arkasından da talep doğuyor ve ilacını buldum diyorsun zehirlemeye devam
ediyorsun hem de para veriyorsun zehirlenmek için. En yakın örneği “Domuz gribi”
meselesiydi her türlü oyunun ortaya çıktığı bir şeydi bu senaryo. İçinde dünya
sağlık örgütünden insanlar da vardı. Hatırladınız mı? Ben hatırlıyorum, çünkü
kendim ve oğluma aşı yaptırmamıştım ama hanımı ikna edemediğim için
yaptırmıştı. Sonrasında da bir gün kalorifer bakımcısı “Domuz aşısı olanlar
domuz olacaklarmış, hoca öyle dedi” demez mi, hanım da duydu bu sözü. Ben
gülmekten kendimi alamamıştım.
Aradan çok
zaman geçti sayılmaz. Hala da devam eden bir düzen var. Bu kapitalist düzen,
insanlara şatafatı ve yalanı sevdirse de sürekliliğini devam ettirebilmesi için
insanların aydınlanmasına falan ihtiyaç olmadan kendi kendini kendi
hastalığıyla boğacaktır. Kısa sürede olmayacaktır ama uzun vadede bunun olması
kaçınılmaz. Kaynaklar birkaç elde toplanıp süreç içerisinde kaynak olarak
görülen tüketiciler iyice zayıf düşecekler, görülen durum da bu.
Dolar
şimdilik fena gitmiyor ama nedeni Amerikan ekonomisinin gücünden falan değil,
Trump görüyor anlaşılan, savaş açmasının nedeni var. Kendi üreticisini ayakta
tutmak. Başkasının onları yıkmasına gerek kalmadan onlar kendilerini yıkacaklar
zaten. Dünyada sömürülecek değerli zenginlik kaynaklarına herkes göz dikmiş
durumda.
3o ağustos
kutlaması yazmaya ne elim, ne dilim ne de gönlüm el vermiyor. İçim kan ağlıyor
açıkçası. Küskünüm, kırgınım, endişeliyim, kaygılıyım, korkuyorum. Hem bu
günden hem de yarınlardan. Yarınlar öyle kolay olmayacak çocuklarımız için. Yetmiş
seksen yılda adım adım, göz baka baka gelen bu durum ülkenin ne kadar kazanımı
varsa silip süpürmeye devam ediyor. Karabasan gibi çöktü karanlık memleketin
üstüne.
Kandırmaca,
yalan, talan, boş vermişlik, liyakatsizlik, riyakârlık… Daha ne akla gelirse
kötüye dair her şey oldu, olmaya devam ediyor Türkiye’de ve ne muhalefet, ne de
vatandaşta tık yok, her şey lafla halledilmeye çalışıyormuş gibi görünmekten
öte geçmiyor.
Bu memlekette
yaşayan, komünist, sosyalist, ilerici, devrimci, sosyal demokrat hatta liberal –iyi
niyetli- olan tüm iyi niyetli insanlar şapkasını önüne koyup tekrar düşünmesi gerekiyor.
Zaman oldukça fazla geçti, oldukça fazla yara alındı ve zarar var. Daha olacaklar
da kapıya dayandı yakın zamanda tekmeyle açılacak tüm kapılar.
Ben demek
kör şeytan, ben iyi olan ve iyi olacak hiçbir şey göremiyorum. Yılların emeğiyle
o kadar zorluk ve yokluklara rağmen elde edilen bütün varlık ve kazanımlar
buharlaşıp uçtu. Buharlaşanların bu memlekete faydası yok ve olmayacak artık. Tasarruf
tedbirlerinden de görüleceği gibi en başta tasarruf yapılan şey en gerekli şey
olan “eğitim”den yapılıyor. Kendi çocuk ve yakınları yurt dışındaki en iyi
eğitim kurumlarında okurken Türkiye’deki çocuklara imamhatipler uygun bulunuyor
diğer okullardaysa din tüccarlarının karanlık yüzü hâkim olmuş durumdadır. Cehalet
kol geziyor her yerde. En başta da en tepeden başlıyor cehalet zifti akmaya. Kin
ve nefret nereye kadar götürür bu memleketi. Gitmeyecek artık zaten belli oldu.
Gitmeyecek ama giderlerken de kan gövdeyi götüreceğe benziyor.
İçeride ikiye
bölünen cahil bir halk, çeteleşmiş devlet ve devletin kolu olan kurumlar. Kurtuluş
savaşında kazma, kürek ve çakaralmazlarla savaşılabildi çünkü işgalciler
karşıdaydı. Ama şimdi işgalciler içeriden ve dışarıdan. Kapılardan içeriye el
birliğiyle girdiler onlarca yıllardır. Bu da gösteriyor ki iş kurtuluş
savaşından daha da zor. 30.08.18-Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
Baştan aşağıya çok içten ve "biz" diliyle yazılmış bir yazı... katılıyorum ve takdir ediyorum sizi Halil bey...👏👏
YanıtlaSilSevgili Momentos, teşekkür ederim.
SilHislerime tercüman olmuşsunuz Halil bey, ne diyeyim şu hallere gelmenin en büyük sebebi cahil kesimler ve dini, imanı para olanlar. Çıkarcı, paragöz tiplerin umurunda değil vatan, Atatürk, cumhuriyet, 30 Ağustos, paraları, ihalelerden alacakları trilyonlar, Dolarlar, lüks rezidanslar, ayaklı kuyumcu gibi karıları...parayı, ahlaki değerlere, vatana tercih eden bir kesim var, bir de şu türban yasağı yüzünden Tayyip'i dindar, diğerlerini dinsiz, imansız sanan cahil kesim var. Hala twitter'da Atatürk şapka giyenleri astırdı gibi yalanlara inanıyorlar:( cehalet ve çıkarcılık işte bir ülkeyi mahveden iki şey...:(
YanıtlaSilElinize sağlık...yine de 30 Ağustos'umuz kutlu olsun
Teşekkür ederim, sizinde yüreğinize sağlık.
SilAh abim, hepimizin düşüncelerinin tercümanı olmuş, döktürmüşsün cümleleri. Dünyada en etkili iki uyuşturucu vardır, her dönem her yerde özellikle bizim coğrafyada işe yarar. Biri paradır, diğeri ise din. İkisi çıkar ile bir araya geldi mi, hele de cehalet gibi besleyen bir unsur da varsa bu ülkeleri hem yönetir hem sömürürsün. Etki- Tepki döngüsüyle bizi dinimizden uzaklaştırıyorlar. Oysa ki din tüm siyasi yaşamın üzerinde çok özel bir olgudur. Laikliğin önemini her gün daha iyi gösteriyor bize bu yaşananlar. Emeğine sağlık.
YanıtlaSilteşekkür ederim. elimizdekilerin kıymetini kaybettikten sonra anlarız her zaman.
Sil