"Düşünce ve insan hali" |
Düşünce, Hiciv ve Eleştiri
Esintiler
diye bakılabilir bu yazılara. Çünkü zaman zaman, bazen bir gün bazen üç, bazen
ise haftalarca sonra yazılan düşüncelerdir. Belli konulara veya konuya
yoğunlaşıp yazının veya konunun sürekliliğini sağlayabilmek pek mümkün
görünmüyor bu aralar. Rüzgâr var sanki alıp savuruveriyor başka yöne. Aynı
yönden de esmediği için farklılıklar oluşuyor düşüncelerde ve seçilen
konularda.
“Düşünce”
konusu oldukça kapsamlı bir konu. “Düşünmek” oldukça açıklanması –bana göre-
zor bir hal. Daha önceleri duyup ya da okumuşsunuzdur mutlaka, “okumadan
düşünce, düşünmeden de fikir olmaz” gibi ifade şekillerini.
Elbette
“insan düşünen bir varlıktır” sözü de kulaklarınızdadır. Zamanımızda bu ifade biraz bulanık
kalmaktadır artık. “Düşünmek” eylemi
oldukça iç içe geçmiş koşullar içermektedir. Basit haliyle oturmak, kalkmak,
koşmak, yemek, içmek gibi günlük faaliyetleri gerçekleştirmek ve hayatta kalmak
için gösterilen çabaların dışında sanki herkesin yapamadığı veya yapamayacağı
bir eylem haline dönüşmüştür.
Daha
açık ifade etmeye çalışayım demek istediğimi. Evet, yalnızca bireysel yaşamımız
ve bireysel sosyal çevremizin etkileşiminde kalarak yaptığımız düşünme eylemi
kısır ve dar kalmaktadır. Yalnızca bireysel sosyal çevremiz bizi etkilemiyor
artık. Medya –basın, yayın, sosyal medya- gibi çok hızlı ve çok geniş bir ağ
var ve içinde yaşadığımız dünya oldukça geniş. Sürekli de değişen bir durum söz
konusu. Bizi adeta bombardıman altında tutuyorlar. İstesek de istemesek de
etkileri oldukça fazla üzerimizde. Bireyler olarak bu etkileri süzerek
kullanılabilen ve kullanılamayan, zararlı, faydalı, doğru, yalan gibi birçok
süzgeçlerden geçirerek almamız gerekenleri alıp gerisini elimizin tersiyle
itebilecek bir olgunluğa gelebilmeliyiz.
Bu
durum yalnızca birey sorumluluğuyla çözülebilecek ve altından kalkılabilecek
bir durum değildir. Devletler bu konuda eğitimli ve donanımlı elemanlarla kendi
vatandaşlarını korumaya yönelik adımları atmalı gereken özeni göstermelidir.
Aksi halde bombardımanın etkisi kısa sürede tüm toplumu saracak, uzun vadede
içinden çıkılamaz bir hal alacaktır. Toplum adeta robotlaşacak, kendi düşündüğü
sandığı şeylerin başkalarının düşündükleri olduğunun farkına bile varamadan
ateş bacayı sarmış olacaktır.
Özellikle
her bulduğumuzu yemediğimiz gibi bir alışkanlığı öğrenmemiz gerekli toplumun
bireyleri olarak, bilgi konusunda da. Özellikle her türlü medyadan kulağımıza,
gözümüze çarpan bilgileri seçebilmeliyiz. İşte bunu yapabilmek için temel bilgi
dağarcığımız olması gerekli bir durumdur, sürüngen ve ilkel genetik bilgi
dağarcığımıza ilave olarak. Bunu da üst beynimizle yapabileceğiz ancak.
Seçerek
okuyup, temel donanımımızı oluşturup gerekli koruma zırhını
kuşanabilmeliyiz. Elbette şüpheci
yaklaşım temel teşkil etmektedir bu durumda. Çünkü şüphelenmediğimiz hiçbir şey
hakkında sorular sormayız ve olduğu gibi kabulleniriz. Kabullenmek ise bize
tehlikeleri –varsa eğer- göremememizi getirir. Tehlikeyi görememek de önlem
alamamak demektir. Zarar göreceğimiz aşikârdır böyle durumlarda.
Şüpheci
yaklaşıp, sorular sormaya başladığımızda düşünmeye başlamışız demektir asgari
düzeyde de olsa. Adım atılmaya başlanmıştır ve gerisi mutlaka gelecektir hatta
zevkli olmaya bile başlar bir süre sonra. Çocukların oyunlar kurması, yönetmesi
ve oynaması gibidir tıpkı. Yeter ki onları eğitmek adına çağdışı eğitim
yöntemlerimizle köreltmeyelim. Her zaman onlar doğru yolda ilerliyorlar çünkü.
Elbette
herkes benzer şeyleri düşünmeyecektir. Sosyal çevre ve şartlar farklı düşünceleri
oluşturacak ama karşı karşıya gelindiğinde de kimse kimsenin düşüncesini
kopyalamadan kendi düşünceleriyle bir arada olabilmenin yollarını
bulabileceklerdir bu tarzda. Dolayısıyla düşünceler gelişip asgarilerde
hemfikir olarak adımlar atılacak kartopu gibi büyüyüp gelişecektir her şey.
Düşünemeyenler,
düşünmeyi beceremeyenler düşünceleri kabullenemeyeceklerdir belki de ama
etkileri en aza inecektir toplumda. Dünya’da sıkça görüldüğü üzere “düşünmek”
eylemi konusunda özellikle idareci ve siyasetçilerde oldukça sıkıntılar var ve
arıza göstermekteler kendilerini seçmiş olanlara karşı bile tavırları oldukça
sert ve saygısız olabilmektedir.
“Düşünmek”
eylemini gerçekleştirebilen toplumlar, toplum idarecileri ve siyasetçileri eleştirilere
bir tür uyarı gözüyle bakıp değerlendirmekteler düşündüklerini açıkça
söyleyebilip paylaşmaktadırlar. Hem sorunlarını en kısa zamanda çözüp hem de
gelecekte oluşabilecek sorunlar yumağından kurtulmuş olmaktalar. Dolayısıyla
“düşünmek, düşünebilmek” oldukça önemli ve kapsamlı bir meziyet olduğu
görülmektedir.
Düşünen
insanlar mutlak taraftır, tarafsızlıkları söz konusu bile olamaz ama taraf
oldukları doğrunun, iyinin tarafıdır. Kötülüğün tarafı olamazlar. Ayrıca futbol
takımı tutarcasına fanatik bir taraftar –siyasi ve düşünsel anlamda- olamazlar.
Çünkü her an değişen bir dünyada yaşıyoruz ancak doğruluğuna inandığı bir
düşünceyi destekler bir süre, eğer desteklediği düşünsel yapı süreçler içinde
kendisini yenileyemiyor ve koşullara çözümler sağlayamıyorsa artık destekçisi
olduğu durumdan geriye adım atmasını becerebilecek kadar da istikrarlı
davranmasını becerebilir.
“Düşünmek”
kavramı aynı zamanda istikrarlılığı da beraberinde getirir. Doğru ve iyinin
istikrarıdır bu istikrarlılık. Kötülüğü
yapmak kolaydır ancak düşünebilenlerin yapabileceği bir şey değildir de aynı
zamanda. Kötülükten amacım, bir başkasına zarar vererek kişisel veya gurupsal çıkarların
ön planda tutulmasıdır yani zümresel bir davranıştır. Zümrelere çıkar
sağlayarak birlikte güç kazanma düşüncesinden geçer yolu. Düşünebilen toplum
yapılarında bu durum oldukça zor gelişir. Çünkü bu tohumu besleyecek su bulamaz
yağmurdan başka, yağmur da belli zamanlarda yağar, belli koşullarda yağar ve
böyle olunca da o tohumlar her yerde yeşerip boy salamazlar. Güneşin hışmına
uğrayıp yok olurlar.
Ne
aklıma geldi biliyor musunuz? Hani şu kötü günlerde, ah vahların kol gezdiği
zamanlarda bile yapılan istatistiki mutluluk araştırmalarında –kamuoyu
araştırmaları- toplumun yüzde 60-70’i mutlu çıkıyor ya, işte bu durumun neden
kaynaklandığını buldum galiba. Düşünemeyenler. Çünkü düşünebilen insanlar zaten
mutlak mutluluğu bulamazlar hele de komşusunun aç olduğunu bile bile rahat
uyuyamazlar, uyku tutmaz çünkü bırakın mutlu olmayı. Hele de çocukların her
türlü tacize uğradığı zamanlarda bu mutluluk oranı biraz daha ileriye götürüyor
beni. Kesinlikle düşünme özürlü, hatta ötesi beyinsel özürlü gibi geliyor.
Sakın aldanmayın ve baştan seçin yolunuzu, düşünmek, düşünebilmek mutluluğunuzu
engeller. Benden söylemesi. Kısaca düşünmek en başta kendinle savaşmaktır.
Kendinle savaşmaktan fırsat bulabilirsen Dünya’yı karşına almaya başlarsın. Al
başına tonlarca iş. Çık çıkabilirsen içinden. Kolayı seçmezsen şimdiden hem
geçmiş olsun hem de kolay gelsin… 04.08.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.