"Erdem ve erdemlilik" |
Erdem
“Erdem”
diye basitçe iki dudak arasından çıkan kelime normal koşullarda çok fazla bir
şey ifade etmez belki insanlara ama kaybı azalmaya başladığında toplumlara
oldukça pahalıya mal olan bir kavramdır ve bir daha geriye getirilmesi oldukça
çaba ister hatta mümkün olmaz.
Bu
kavram farkında olunsa da olunmasa da toplumları bir arada tutan ve toplumların
güvenliğini sağlayan manyetik bir koruma bulutudur adeta. Çoğu zararlı şeyler
bu koruyucu kalkanı aşıp giremez içeriye. Bu durumu yazılı yasalarla sağlamak
mümkün olamaz ancak toplumun kan damarlarında dolaşan ve toplumu saran,
besleyen bir şeydir. “Gelenek görenek“ dediğimiz kavramlar da bunun içindedir.
Erdemli
toplumda kişisel kaygılardan çok toplumsal kaygılar ön plana çıkarak toplumun
kaynaşmasını sağlar. Kişisel kaygılar zaman içinde toplumun kucaklayıp sevgi
sarmalına almasıyla hafifler veya ortadan kalkar.
Bu
kavram zamanların zorlamasıyla ve kendine göre akıllı geçinenlerin kişisel
çıkarlarının ön plana alınması ve siyasi yönetimlerle işbirliği yaparak
yönetimi ele geçirmeleriyle birlikte zarar görmeye başlar, koruyucu kalkan
özelliği yer yer delinip genişlemeye başladığında her ne kadar işin başlarında
olunsa da hızla zarar artmaya başlar ki toplumun genelinde her ne kadar
rahatsızlık yaratsa da önüne geçmenin yolu zorlaşmıştır artık. Kısa yoldan
geriye dönüş oldukça zorlaşır. İşte bu
seviyelerde toplumsal çırpınışlar gözlemlenir ama duyanlar da duymazlıktan
gelmeye başlarlar çıkan sesleri. Toplum ayrışmaya doğru yönelmiştir. Ayrışmanın
başlaması hali en tehlikeli olanı belirlemeye başlamıştır “yok oluş.”
Kişisel
başarıların yerine birileri destekli veya sırtlamalı yükselişler ön plana çıkıp
kariyer basamakları hızla çıkılmaya başlandığı görülmesi her ne kadar
rahatsızlık yaratsa da genellikle zaman içinde yatkınlıklar artmaya başlar ve
herkes taraf –kabile- havasına girer. Başarı bu yoldadır artık genel kanıya
göre. Birey ve bireysel başarı ortadan kalkıp anlamsızlaşır. Bu durumda
çalışmanın, gayretin anlamı olmayıp birilerine yaranma, gözüne batma ve sonuçta
yamanma yoluna başvurulur. Yamanmanın sonundaysa yamanılana göre ihtiyaçlara
cevap verme ve yalnızca emredileni yerine getirme hem de ne pahasına olursa
olsun yapılır. Eğer yapılması konusunda en küçük bir tereddüt sezilecek olursa
yamanılan tarafından, pat diye aşağıya düşeceğini bilir yamanan kişi.
Bu
durum zamanla alışkanlığa ve “başarı” kavramının yerini almaya başlar. Bu tip
insanlar başarısız ve kişiliksiz olduklarını taa en baştan kendileri bildikleri
için böyle bir yol seçmeyi kendilerine uygun bulurlar. Kolay yoldur güya ama
işin tersi de her zaman mümkündür. Çünkü birilerinin emri ve tahakkümü altında
yaşamak oldukça zor bir iştir. Her zaman varlığı o kişinin iki dudakları
arasındadır. “yok ol” dediği anda yok olmuştur bile. Bu durum neredeyse ışık hızından
-300.000 km/sn.- bile çabuk gerçekleşir.
Erdemli
bir ortamda erdemli bir kişi kimse üzerinde tahakküm kurmaya çalışmaz tam
tersine onları tahakküm altına alabilecek farklılıklarını onlara aktarmaya
çalışır düşünce aktarım ve davranış yoluyla. Bu durumlarda bilgi ve görgü
gerektirir.
Görgüsü
toplumun belleğinde saklanıp ve süregelen zamanlar içinde belleklerden zaman
zaman ortaya çıkarak dalga dalga yayılışlardan gelir. Toplumun değer yargıları
bilge insanlar tarafından görgü kuralları, gelenek ve göreneklerde özü
değişmeden geliştirilir ve dönüştürülür. Bu dönüşüm hızlı olmamakla birlikte
zamana yayılan bir dalga halinde toplumun kan damarlarına işlemeye başlar
dolayısıyla nesilden nesile aktarımı sağlanır. Ancak yazılı yasalarla da kısmen
de olsa desteklenir. Toplumları sıkı bir bağ içinde bir arada tutmanın en temel
yoludur.
İnsanlık
tarihi uzadıkça zamanla değişiklikler hızlanmıştır. Önceleri yalnızca hayatta
kalmak ve barınmak, günlük ihtiyaçlarını temin ile sınırlı iken daha sonraları
ilave durumlar –stok, değiş tokuş, ticaret- oluşturulmuş ve yanında
düşmanlarına zarar verecek aletler yapmaya başlamışlar. Günümüzde de icatlar
yapılmaktadır, oldukça hızlı bir gelişim ve değişim süreci yaşamaktadır
insanoğlu.
Bu
gelişimlerin doruk noktası uzayın derinliklerine, bilinmezliklere ulaşma
çabasıdır. Bu gibi çalışmaların yanında genel olarak insanoğlunu değil tüm
dünyayı yok edebilecek silahlara da ulaşmayı başarmışlardır. Geçmiş
tecrübelerde görüldüğü üzere –dinamit, atom bombası- birisinin erki ele geçirip
ferdi kararlarıyla adım atarak bu silahı kullanması, her ne kadar kendilerini
korumanın bir yolunu bulduklarını düşünmüş olsalar da sonraki süreçte
kendilerini tam anlamıyla koruyamadıklarını görecekleri kesindir. Çünkü
dünyanın genel dengesi bozulacak ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
İşte
bu nedenle “erdem” kavramı tüm toplumlarda korunabilmeli, bunu başarabilmenin
yolu da tüm dünya insanlarının kendi çocuk ve yakınlarını düşündüğü gibi hiç
tanımadığı ve tıpkı kendileri gibi, canı, kanı, sevdiklerinin olduğunu
düşünmeleri bu iş için atılacak ilk ve önemli bir adımdır. Her ne kadar güçlü
olursa olsunlar, diğer güçsüz denilen, güçsüz görülen insanların sayesinde
güçlülüklerine kavuşmuş olduklarını akıllarında tutmaları gereklidir. Eğer güçsüzler
yoksa güçlülerin de olmayacağı gerçeği ortadadır. İlk anda belki o kadar çok
olan ve sürekli de bilinçli olarak güçsüz yarattıkları halde o güçsüzler bir
araya gelip tüm dünyada tek vücut olabildikleri anda güç dengesi tamamen
değişmiş olacaktır. Hayalde olabilecek bir durum olsa da olabilirliği olan bir
durumdur bu.
İşin
bir başka yanı ise, güçsüzler kendilerini ayakta tutabilecek değişim ve
dönüşümü geçirmişlerdir zaman içinde. Daha az besin ve yetersiz koşullarda
ayakta kalabilmenin bir yolunu bulabilirler ama güçlüler asalaktır temelde. Bir
başka güçsüzün sırtında bir parazit gibi onun kanından ve canından beslenirler.
Onlar yoksa güçlüler de yok olmaya, hem de çok hızlı bir şekilde yok olmaya
mahkûmdurlar. Ne kadar ileri silah ve icatlar geliştirseler de kendilerine
yaşam kaynağı sağlayacak bir durum icat edemeyeceklerdir güçsüzlerden başka.
05.08.18
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.