Türkler ve Araplaşan Osmanlı
İmparatorluğu
Türkler,
biliyorsunuz hep dağlarda göçebe olarak yaşamış guruplar halinde. Doğanın zor
koşullarına karşı savaşarak ayakta kalmanın yollarını her zaman bulmuşlar
derken kalabalıklaşmaya başladıkça, hayvanları da kalabalıklaşıyor elbette. Hem
insanlara barınak hem de hayvanlarına otlak gerek, çevrelerini genişletmeye
başlıyorlar arada bir. Bu sırada savaşmanın gerekliliği ortaya çıkıyor ve savaş
sanatında ustalaşmanın gerekliliğini fark ediyorlar. Ok, yay kullanmada, at hâkimiyetinde
üstlerine yok. Bu durum büyük
beyliklerin ve güçlü devletlerin dikkatini çekmeye başlıyor.
Savaş
hali yoğun malum, dikkat çeken askeri savaşçı halleri, göze batmaya başlıyor ve
ünleri yayılıyor çevrelerde. Sınır boylarına yerleştirilmeye başlıyorlar başka
imparatorlar ve beyler tarafından. Toprak, arazi de veriliyor ki savunmaya
ihtiyaç duysunlar. Kendi topraklarını savunmak demek başka bir devletin
sınırlarına sahip çıkmak demek ve güvenliğin sağlanması demek. Derken işler
oldukça büyümeye başlıyor ve Türkler savaşçılıkta asker olarak göz
dolduruyorlar. Güçlü, kuvvetli, çevik bir o kadar da sözüne sadık. Kimseyi
satmıyor, söz verdi mi ölümüne savaşıyor.
İşte
Osman Bey de bu tür beylerden birisi. Diğer Türk beylikleri arasından sıyrılıp
çıkıyor, savaşçılığıyla ve toprakları genişliyor. Fazla uzatmadan gelelim
Osmanlı İmparatorluğu’na.
Tarih
kitapları bu zamana kadar Söğüt diye yazdı ama Halil İnalcık Yalova olarak hem
yeri hem de tarihini tespit ederek yayınlamıştır. Bütün beyliklere baktığımızda
gelenek ve göreneklerine göre yaşlılar meclisince idare edilmişler. Osman Bey
de aynı yolu takip ederek idare ediyor beyliğini ve savaşlara devam ederek
toprağını genişletmeye devam ediyor. “Gaza” diye tabir edilen ganimet
bölüşümüyle hem askerlerinin birliğini ve gelirini sağlıyor, askerlerini
heveslendiriyor. Bu durumu gören başka beylerin de katılmasıyla oldukça
büyümeye başlıyor nüfus olarak.
Büyümeye
sınır düşünmeden toprak genişletmeye devam ediyorlar. Osman Bey’in arkasından
gelenler de devam ediyor. Bu durum birkaç yüzyıl sürüyor. Ticarete hâkim yerleri ve yolları ele
geçiriyorlar, Avrupa’ya uzanıyorlar. Ancak bir sorunu fark etmeden daima aynı
düzen gidecek sanıyorlar ama yanıldıklarının farkına vardıklarında oldukça geç
oluyor. Ne kadar çırpınsalar da fayda etmiyor.
Bu
arada din savaşları da oldukça hızlı gelişiyor. Osmanlı elde ettikleri
topraklarda köylülere, çiftçilere özel bir önem veriyor. Onlara arazi veriyor,
belli oranda vergi alıyor. Avrupa’daki çiftçilerin de hoşuna gidiyor bu
durumlar. Dolayısıyla güçlü olunan zamanda herkes memnun halinden.
Delikli
tüfek icat oluyor, Avrupalı askerler delikli tüfekle savaşmaya başlıyor,
Osmanlı askerlerindeyse hala sıkı yay ve okla savaşıyor derken tökezlemeler
başlıyor. Yenilgilerin arkası gelmiyor.
Arap
topraklarını işgal ettikçe Araplarla da haşir neşir olmaya başlıyor ve
nihayetinde Araplar üstünde hâkimiyetini belirtmek açısından Halifeliği de
üzerine alıyor simgesel olarak. İşte şeriat da giriyor işin içerisine ve
yönetim tarzı geleneksellikle şeriat karışımı bir hal alıyor. Şeriat kurumları
oluşturuluyor.
Derken
tarikatların güçleneni baş kaldırmaya başlıyorlar, bastırılıyorlar. Bir başkası
devam edip gidiyor yıkılıncaya kadar. Bu arada başlangıç aşamalarında birey
olan insanlar padişahların kulu olmaya doğru evriliyor ve padişah yeryüzünde Tanrı’nın
gölgesi, temsilcisi oluyor. Kul hakkı önemli ama güçlü ulema ve devlet
bürokrasisi daha önemli. Haklar ve güç onlara doğru akmaya başlıyor. Sonunda da
bu güçlerle baş edilemez duruma geliyor ve gerisi çorap söküğü gibi geliyor.
Elbette bu arada çok fazla detay da var ama burada uzatmanın anlamı yok.
Başlangıca dön
Görsel: Google Görseller
Halil bey,üniversitede Türklerin göçebe olduğunu yazdığım için 3 sene Türk tarihinden geçemedim.Türklerin göçebe olmadığı hakkında tez(Abdurruhman Çorak)..Bence bir göz atmanızı isterim.Taraflı-tarafsız teşhisi siz koyun.
YanıtlaSilYazının sonuna gelince;
Allah hiç bir toplumda bireyi "kula kul etmesin"
Bu güzel Cumhuriyetin kıymetini bilelim.
Sibel Hanım, teşekkür ederim bilgilendirmeniz için. Ancak benim söz konusu ettiğim göçerlik beylik aşamalarından önceki dönemlerdedir. İklimsel ve sosyal şartlar düşünüldüğünde yapılacak başka da bir şey yok gibi görünüyor. Bahsettiğiniz tezi bulmaya çalışacağım. Sizin durum istisna, üzüldüm elbette. Memleketin eğitim anlayışından kaynaklıdır.
SilElbette, hem de çok iyi bilmemiz gerekiyor. :)
Bir devletin kurulma sancıları ve başlangıçta yapılan hataların yüzyıllar süregelen sonuçları.
YanıtlaSilne yazık ki öyle.
Sil