SAYFALAR

Salı, Aralık 25, 2018

Edebiyat'ınızı Nasıl İstersiniz?

Az Acılı Edebiyat

            Zengin edebiyatı var mı acaba? Diye düşünüyordu Zafer. Doğru dürüst zengin edebiyatı yazısı okumamıştı hiç ömründe. Belki de kendisine rast gelmediğini düşünürken başı istemsiz olarak sağa doğru döndüğünde gökdelenleri gördü. “işte, bütün yazdıkları, yazabildikleri gökdelenler. Onları da başkaları yazıyor aslında. Yalnızca zenginlerin parası çalışıyor, kendileri pek çalışmayı sevmezler. Çalışmak dedimse hırsızlık yapmazlar demedim. Tek çalışmaları hırsızlık yaparken çalışırlar. Bir de öncesinde kafa yorarlar nasıl çalacaklarını planlamak için.
            Edebiyat deyince neden acılar aklına geliyor insanın? Yazılıp çizilenler hep de acılarla karışık sevinçleri anlatıyor. Ne yalnızca sevinç ne de yalnızca acı tek başına tat vermiyor. Ortaya az acılı kebap siparişi verir gibi edebiyat. Bütün siparişler acılı, bazıları çok acılı bazılarıysa mayhoş. Belki de insanların çoğunluğu az acılı istediği içindir olamaz mı?
            Bir zamanlar “arabesk” diye adlandırılan bir müzik türü vardı. Her yerde bangır bangır bağırıyordu radyolar, kasetler, plaklar vb. şehir hatlarındaki minibüsler de ayrılmıştı arabesk sanatçılarına göre. Orhancılar, Müslümcüler, Ferdiciler diye. Kadın sanatçılar da vardı. Sanatçı dedimse de siz aldırmayın. Öylesine söylenen bir sözdür işte.
            Yanık sesler her zaman ön planda kalırdı o zamanlar. Ağlıyorlardı daima. Zift gibi simsiyahtı çoğunlukla ağızlarından dökülen kelimeler. Aldı başını gitti bir süre. Sonradan mı ne oldu? Pek fazla bir şey olduğunu söyleyemem, alev gibi söndü bitti.
            Edebiyatı olmayan yaşamdır zenginlik. Zengin yaşamının edebiyatı yoktur demeyi daha yakıştırıyordu Zafer. Dünya klasiklerine bakıldığında da aynı şeyler görünüyor sanki. Dünyadaki kıtaların çoğunun durumu aynı yollardan geçmekteler ya da geçmişler ancak bazıları kendi edebiyatlarını yaratabilmişler. Çoğundan hiç eser yok.
            Neden hiç acısız roman, hikâye yazılmıyor? Belki de bir yere kadar okunduktan sonra sıkmaya başlıyordur okurları. Yayıncılar ve yazanlar da bu yüzden yazmıyorlar anlaşılan. Düşünsenize iki parmak kalınlığındaki bir roman içinde hiç de acı bir ifade yok. Peki, böyle bir yaşam var mıdır? Hayatında hiç acı, üzüntü yaşamayan bir insan bulunabilir mi bu dünyada? “Bence bulunamaz” diye mırıldandı zafer gülümseyerek. Dudaklarını büzdü sonra da. Ekşi bir tat oluştu ağzında birden. Acısız hayat yaşanmaya değen bir hayat olmadığından mutlaka acısı gizli de olsa insanların satın aldığı yaşam paketlerinde gizli de olsa bulunuyor anlaşılan. Kimse de farkına varmadığından alıp kullanmaya başlıyor kendi yaşam paketini. Ne çıkarsa bahtına!
            Âşık olanlar bilirler işin rengini. Aşkın panzehiri yoktur, bu güne kadar icat olmamış ama intikamı da oldukça meşhurdur hani; aşk adamı vezir de eder rezil de, belki de prens, prenses de yapar; şansına artık, ne çıkarsa bahtıma diyeceksin. Herkes öyle der çünkü.
            Aşklar çeşit çeşittir. Az acılısı, bol baharatlısı, mayhoşu vardır, aroması da vardır kişiye göre değişir. Itırlı bir çiçeğe benzer, buram buramdır her daim. Hele sabahları bir başkadır kokusu. İnsan hiç ölmeyecekmiş gibi hisseder gerçek olursa. Yapmacık olduğundaysa anladığı anda ölmeye başlar ölümcüldür.
            Âşıklar edebiyatı da vardır, bolca değildir ama yine de vardır. Çok eskilerden kalmadır yalnız, yenileri yazılmadığı için. Örneğin arzu ile kamber, Leyla ile mecnun gibi. Hep kavuşamayanların aşkı dillere destan olup bu günlere kadar yaşamışlar ve yaşayacaklardır da.
            Fakir aşkları daha başkadır, zengin aşklarıysa daha başka. Hiç benzemez birbirlerine. Biri yanar söner, diğeri bir yastıkta biter. Neyse, herkesin aşkı kendisine diyelim de fazla laga luga yapmayalım bari.
            Aşk kaç çeşittir kafa yoranlar oldu mu acaba? Bazen arada laf edilir ya hani, platonik aşk, hakiki aşk, ölümcül aşk, merhem aşk, dirhem aşk, aşk sanılan aşk. Hepsi de birbirinden ilginçtir.
            Gerçek aşk insanların elini ayağına dolaştırır, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi olur, ölümsüzmüş gibi hissettirir. İki insan tek yürektir ve bir yürekte atarlar. Ayrıları gayrıları olmaz. Vücut da tektir. Aynı yöne bakar, aynı kokuyu hisseder, aynı tadı alır, aynı yöne gider. Dünyayı kucaklar o tek vücut.
            Bir de şu merhem aşk vardır, hani yaranın üzerine sürülür bir süre; yara kapanıncaya kadar. Yara kapanınca da atılır bir köşeye merhem. Yara iyileşmiştir ama iz kalmıştır ten üzerinde. İşte aynı şeyi yapar merhem aşk da. Tek taraflı ve kısa ömürlüdür. Her zaman aynı merhem kullanılmaz, ince bir ayrıntıdır, özenle seçilir.
            Aşkta da fakir zengin vardır, edebiyatta da. Ya fakir oğlan zengin kız ya da fakir kız zengin oğlan. Yalnızca fakirin edebiyatı vardır ama yalnız zengin edebiyatı yazılmazsa eğer bu zamandan sonra, yoktur. Bu fakir, zengin birlikteliği bir tür çeşnidir adeta, yemeğe tat verir. Daha doğrusu verirmiş gibi gösterilir.
            Ne fakir zengine tat verir ne de zengin fakire. Her biri kendi yolunun yolcusudurlar. Kimse heveslenmesin çünkü bedelsiz bir şey yoktur bu dünyada. Gerçek dünya işte budur. Hoş geldiniz öyleyse gerçek dünyaya.

Görsel: Google Görseller

6 yorum:

  1. Edebiyat "edep" kelimesinden türemiştir."Edep" yoksa...Neyin edebiyatını yapsak boş...İster zengin ister fakir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte bu su kadar berrak açıklamaya şapka çıkartılır doğrusu. Çok teşekkür ederim; yazının tamamından fazla zenginleştirdiniz anlamı. Yüreğinize sağlık. :)

      Sil
  2. Zenginler günlük hayatta çekilmiyor bir de edebiyatta hiç çekilmez sanki. :) Hani 18'ine yeni girmiş haftada bilmem kaç bin dolar harcıyorum diyen Aleyna Tilki çok dertliyim deyince kimsenin dikkate alası gelmiyor ya, sanırım öyle bir şey. :) Herkesin derdi var da karşılaştırınca bu kadar farklı hayatlar görmek ister miyiz bilmiyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. "Dert çoooook, dermaaaan yooook" deniyor ya, dertler ortak değil bu toplumda, hiç de olmamış zaten. Bu yüzden de herkes başkasını seyrediyor "aman, aman" diyerek. :)

      Sil
  3. dünyada her şey karşıtıyla var.mutluluğun karşısında ise daima üzüntü yeis vardır.özellikle sanatçılar karşıtlığı anlatmayı daha çok severler zira asıl ilhamı bu durum verir.ister edebiyat olsun ister heykel yada tiyatro....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum sizin nazik ve bir o kadar da berrak olan ifadelerinize.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.