Bizim toplumda
sorumlu insanlar genellikle mazeret üretirler başarısızlık durumlarında. Sorumlu
olunan alanda yaşanan olumsuzluk başaramayandan çok idareciyi ilgilendirir
bence ancak ben bu yaşıma kadar altındaki personelin başarısızlıklarından
kendisini sorumlu gören bir idareciye rastlayamadım. Her zaman alttakilerin
başı yanar üsttekiler kurtulur hatta iyi oynamışsa ödül bile alır, terfi
ettirilir sanki suçluyu ortaya çıkarmış gibi. Aslında tek suçlu vardır o da idarecidir.
İdareci,
alt birimlerinin başarılı olabilmesi, önlerindeki işlerini başarıyla
halledebilmeleri için önlerindeki engelleri açmalı ve imkânlarını
genişletmelidir. Eleman sistemsel ve idari engelleri aşamaz, bir şekilde
aşabileni de istisnadır her zaman.
Her zaman
başarılı olan ve olamayan en küçük olumsuzluk durumunda mazeret düşünmeye
başlar kendisini temize çıkarmak için. Hiç kimse de demez ki ben şurada şöyle
yapmakla hata yaptım ve sonunda anladım bu durumu. Sıkıyorsa bir desin. Başına gelecekleri
bilir ezelden. Daima öyle olmuştur çünkü amiri de memuru da bilir bunu.
Hâlbuki
başarısızlık yaşamak insana çok şey öğretir. Sürekli başarısızlık varsa eğer
bir yerde orada idarecilere iyi bakmak lazım. Ya yalakalık diz boyudur ya da
başka dalavereler vardır işlerin içinde. Böyle durumlarda her şey civa gibidir
bir türlü yakalanmaz hiçbir şey. Elde avuçta her zaman sıfır vardır.
Peki,
neden savunmaya geçiyoruz?
Bir düşünelim,
nerede kendimizi savunmak zorundayızdır? Tabii ki yargılanma esnasında yani
mahkemede. Bu mahkeme illaki adliyede olması şart değil, nice mahkemeler
kurulur hayat içinde. İş yerlerinde, evde aile içinde, sokakta, çarşıda, pazarda
gibi aklımıza neresi gelirse orada yargılama vardır, mahkeme vardır.
Çocuk bir
hata yapar, baba hemen celallenir, astığı astık kestiği kestiktir. Anne çocuğuna
bir iş buyurur, yapmak istemez çocuk ve anne elinden gelen bir şey olmadığı
için baba silahını çeker “hele bir akşam baban gelsin, o zaman görürsün gününü
sen”
Kılık kıyafeti
perişandır sokakta, görenler binbir tür sebep bulur böyle olduğu için. Ya müşkülpesenttir,
ya dikkatsiz, patavatsız birisidir, ya aklından zoru vardır… eğer kadınsa
beceriksizlik dahil ne kadınlığı kalır ne insanlığı.
Her şeye
bir mazereti, bir sebebi vardır insanlarımızın. Yargılamada üstümüze yoktur
desek yeridir. Bilgi ve görgü eksikliği temel neden olabilir mi acaba bu halde
olmamıza? Çünkü bilir bilmez her konuda o kadar ciddiyetle konuşuyoruz ki
karşıdan gören de o işin profesörü sanır.
Bir örnek
vereyim. Yıllar öncesi bir tanıdığım ev yaptıracakmış. Kulağıma geldi bu
durumu, araştırıyormuş. Düşündüm ki, araştıracak en son bana gelecek. Gelmese de
olur, benim için fark eden bir durum olmayacak. Nihayet geldi. Kahveleri söyledim.
Sohbete başladık havadan sudan. Suçlu gibi duruyordu. Belli ki kendisini suçlu
hissediyor projeyi başkasına verdiği için. Ben üzerinde durmadım ama anladım
hal ve hareketlerinden. Gözlerini benden kaçırıyordu sürekli.
Nereden
inşaat meselesine gelindi anlayamadım bir anda dubleks, normal daire konusu
açıldı. Anladım ki öğrenmek istediği dubleks ve normal daire arasındaki fark. Ama
bana çaktırmadan öğrenmeye çalışıyor aynı zamanda da benim dubleks tarifime de
itiraz ediyor. O kadar ciddiyetle konuşuyor ki neredeyse ben bile şüpheye
düşeceğim dediklerimde ve bildiklerimde. Benim işim bu. İnşaat mühendisiyim ve
serbest proje işi yapıyorum. İnatlaşmaya gitmeye başladı iş ben konuyu
değiştirerek yığma mı yapacağını yoksa betonarme mi yapacağını sordum.
Arsası iki
kat imarlıymış ve yığma yapacağım dedi. Projesini yapacak meslektaşla öyle
konuşmuşlar, meslektaş önermiş yığma olsun, daha ucuza gelir demiş. Sevdiğim,
değer verdiğim bir kişidir bu kişi. Gerçekten işini bana yaptırması veya
başkasına yaptırması aklımdan geçmedi ve önemsemedim ancak dedikleri şeyleri
kendisine anlatmak istedim.
Yığma değil
betonarme yapmasını önerdim. Kabaca bir hesap çıkarıverdim o anda, yığma
yapıdan daha ucuza geliyor veya başabaş gelecek. Betonarme olmasının avantajı
var depreme karşı daha dirençli olacak. Yığma yaptığında, briket büyüklüğünde
yığma tuğlalar kullanılacak ve bu tuğlalar normal tuğlaya göre oldukça pahalı. Betonarme
olduğunda yığma tuğla kullanılmayacak normal tuğla kullanılacak ve binanın
yükünü çeken betonarme kolonlar ve kirişler olacak.
İstiyordum
ki aynı maliyete bile gelse, daha dayanıklı bir yapısı olsun. Anlatamadım. Beni
kıskandı diye düşünmeye başladı sanıyorum savunmaya geçti. Meslektaşa da kızdım
aslında. Kendisinin proje çizim ve hesaplamalarından kaçınmak için işin
kolayına kaçması meslek ve kişisel ahlakla bağdaşan bir durum değildi bana
göre.
Nihayet
binası yapıldı ve ilk katın içine girdi. Daha ilk yağmurlarda bina yer yer
oturmaya başladı ve sağından solundan bir yerlerinde çatlamalar başlamış. Geldi
yanıma yoğurt çanağı arkasında. Yine kahveleri
söyledim. Konuya kendisi girsin istedim. Fazla üzerine düşüp dikkatimi vermemiş
gibi davranmaya başladım bilgim yokmuş gibi. Çünkü yapılabilecek bir şey yoktu
artık. Tek yapacağı şey yağmur sularının binadan uzaklaşmasını sağlayacaktı.
Herkes her
şeyi bildiği zaman asıl bilenlere iş kalmıyor ama sonradan işin arkasını
toplamak kalıyor. Biraz az bilsek ne olur sanki. Herkes her şeyi bilmek zorunda
mı bu memlekette? Sanki öyle bir zorunluluk varmış gibi, sanki bir gün sınava
girecekmiş gibi hazırlanıyoruz. Ya başaramazsak diye var gücümüzle öğrenmeye
çalışıyoruz her şeyi diyenden koyandan.
Benim önerim,
bir şey öğrenilmek isteniyorsa bir bilenden öğrenilmeli mutlaka ama çaba
gösterip bir de araştırılmalı. Çünkü bu memlekette bir bilenler daima vardı ve
daima da olacaktır. Her bilen bir bilen olmayabilir de üstelik. Dün dündür bugün
bu gündür mesela. O kadar çok şey anlatıyor ki bu cümle. Anlayana.
Görsel: Google Görseller
Oh olmuş diyorum kusura bakmayın olur mu?:)
YanıtlaSilOh çok iyi olmuş hem de...müstahak yani...ben böylelerine zerrece üzülmüyorum.
Mazeret üretmek konusunda da haklısınız ismi lazım değil birisi var ya ülkede 17 yıldır acaba TEK bir konuda sorumluluk aldı mı? "İçine ettik her şeyin, batırmadığımız yeri kalmadı" diyebilir mi? Demez hep suçlu hatta GÖRÜNMEZ HAYALİ VARLIKLARa atıyor suçu. Hani psikolojisi bozuk çocukların hayali / görünmez arkadaşları gibi. Ben yapmadım dış güçler yaptı (onun hayali arkadaşı da dış güçler)
Neyse işte böyle:) haklısınız velhasıl:)
bücürükveben, Ben hiç bir yerde Atatürk'ün düşman yarattığını okumadım da duymadım da. İyi liderler hedefler belirler ve yönlendirir. Kapasitesi olmayan liderlerse daima düşman yaratırlar ve kendi varlıkları yarattıkları hayali düşmanlar sayesinde ayakta kalır. Aslında Devlet mantığının temelinde de benzer bir durum söz konusudur. Katılıyorum size, haklısınız.
SilCezalar alttakine, ödüller üsttekine:)
YanıtlaSilYığma tuğlalı dubleksi de ilk defa duydum, sonuç kaçınılmaz
GeCe, kendi kararlarımızla kaçınılmaz sonuçlara ulaşıyoruz daima.
SilTecrübeden, bilgiden, birikimden istifade etmekte fayda var..
YanıtlaSilEn Nefis Tariflerim, evet, bence de.
Sil