Fena bir okuyucu
sayılmazdım eskiden de ama yazma çabasının arkasından gelişen durumlar yazarı
ve yazılanları da analiz etmeye yol açtı. Yazar nasıl yazmış, ne düşünüyor veya
düşünmüş? Anlatım dili nasıl? Ne tür bir anlatıcı kullanmış ve neden? vb daha
ilave edilebilecek sorular ilgilendirmeye başladı beni yeni okuyuş tarzımda. Bu
tür sorular insanın yazma çabasında kendi üslubunu geliştirmesine katkı
sağlayabilecek sorulardır bana göre. Eğer bir yazar kendine göre bir üslup
–tarz- geliştirebilmişse zaten yolun oldukça büyük bir kısmını kat etmiş
demektir.
Şimdi artık
kahramanlardan çok yazar canlanıyor gözlerimin önünde ve yazarın tarzına göre
de seçtiği anlatıcı ve kahramanları canlanıyorlar. Yazarın psikolojisi, asıl
yazarın arka perdesinde neler olup olmadığı, eğitim durumu, içinde bulunduğu
zaman ve zamanının şartları, inandırıcılığı, kurgu tarzı ve gerçekliği, kişisel
siyasal, sosyal durumu… gibi şeyler dikkatimi çekiyor hemen. Yazılanlar bu
durumları özetliyor çoğunlukla, bazen de perde arkasında saklı kalan ama
anlaşılmasını isteyen bir durumda oluyorlar, bağırıyorlar sanki “ben buradayım,
biz buradayız, bizi de görün” diye.
Örneğin
içinde bulunduğumuz zamanların Türkiye’sini düşündüğümde bazen, alabildiğine
belirsizlik görüyorum. Her yanı koyu sis bulutları sarmış adeta halüsinasyon
içindeyiz –idareciler- gibi geliyor bana. Bir türlü inanamadığım o kadar çok
şey var ki rüyadaymışçasına “gerçek mi bu yaşanılanlar ve duyduklarım?” diye
soruyorum fısıltıyla kendi kendime genellikle. Toplum iki parça gibi ak ve kara
birbirine yapışık gibi görünmesine rağmen yapışma yerlerinde çürümeler göze
çarpıyor açıkça ama ne gören ne de aldıran var. Alışkanlık olmalı yüzyıllar
öncesinden. Ancak değerlendirilemeyen açıkça bir durum var ki o da artık
yüzyıllar öncesi çağlarda yaşamadığımız. İnsanların az veya çok
bireyselleştiği. İletişimi bahsetmeye gerek yok zaten. Adeta dünya tek mahalle
oldu ama bizim idareciler hala eski köhneleşmiş Arnavut kaldırımlı taş parke
döşeli mahallelerinin çıkmaz sokağında oynadıklarını sanıyorlar. Ellerinde
tahtadan yontma kılıç kalkan ile mahalleyi fethedercesine naralarla tur
atıyorlar ve zafer sarhoşluğu yaşıyorlar. Öteki mahallede ise nano teknoloji
çağında geziniyorlar başka insanlar.
Rüyadan
uyanılmasını diliyorum tüm samimiyetimle. O kadar yanılmış olamam diye kendimi
onaylayınca tüm bilgi dağarcığımı taradıktan sonra içim bir tuhaf oluyor;
çaresizlik hissediyorum. Yanılmış olabilmeyi ne kadar istediğimi bir bilseniz!
İşte, her yazar da içinde bulunduğu,
yaşadığı insanların oluşturduğu hamurdan şekillendiğini düşünerek izlerini
okumaya ve izleri keşfetmeye çalışıyorum.
Görsel: Google Görseller
Bende filmleri öyle okuyorum . Arka planı çok merak ederim
YanıtlaSilBi Çay [Bi Çaylak], ne güzel.
SilAynı duyguları paylaşıyorum sizinle:)
YanıtlaSilKaystros Tyrha, yaşasın, yalnız değilim demek ki. :)
SilAma lütfen haksızlık etmeyin, Nano teknolojide neymiş canım bize her yer beton olsun yeter:))
YanıtlaSilGeCe (Gkhn),evet haklısınız. Beton'u yeni keşfettik daha. :))
Sil