tren |
Sabahın köründe düştüm yola ilk trene
yetişmek için. İzmir’e gideceğim. İşim falan yok, öylesine işte. Can
sıkıntısından benimkisi. İlk tren tenha oluyor diğerlerine göre. İnsanlar
uykularından kalkmaya kıyamıyorlar. Zor geliyordur ben de zorlanırdım eskilerden.
Kimse dokunmasa, işe gitmek de olmasa altı ay uyuyasım gelirdi. Hiç düşünmezdim
olur mu, olmaz mı diye.
Koridorda dolanırken bir yer bulmak
için, daha doğrusu yer bolluğunda yer beğenmek için ileri geri aval aval
bakınırken bizim harfi tarif Hamdi’yi gördüm pencereye dayamış kafasını
uyukluyor. Baktım kimse yok çevrede, yanına yaklaştım çaktırmadan. Ayağımı yere
vurdum sertçe, düşüyormuş gibi yaptım kızmasın diye.
Bir anda çıkan gümbürtülü ses ürküttü
bizim Harfi-tarif Hamdi’yi. Fark etti beni, gerçekten ayağım takılıp düşüyor
olduğuma inandı ve yardım etmek istedi. Teşekkür ettim kendisine ve karşısına
oturdum. Biraz dışarıyı seyrettik tren hareket ettiğinde. Suratı donuktu, hasta
gibi bir hali vardı. Keyifsizdi de. Bilir beni, meraklı değilimdir insanların
özel hayatlarına ama kendisi kırk yıllık arkadaşımdır, her şeyini bilirim
neredeyse. Belki kendisi anlatmak ister diye düşünüp adım atmadım, uykululuk
numarasıyla kafamı yaslayıp pencereye, devam ettim.
Yolcu almak için durdu tren. Bir anda
kalabalık bastırdı. Sakinlik ve sessizlik kalmamıştı. Yanımıza oturanlar da
oldu. Özel konu konuşulmazdı artık bundan sonra. Ancak İzmir’e vardığımızda
konuşuruz, işlerini gördükten sonra.
-İşin çok mu?
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.