Kitapçı |
-Yok, kitapçıya uğrayacağım sadece.
Senin de işin yoksa bir bira içeriz belki sahilde ha?
-Benim hiç yok işim. Can
sıkıntısından geldim. Seni görmem iyi oldu. Olur, gelirim seninle.
-Haydi öyleyse, ne bekliyoruz!
Birlikte yürüdük. Aynı zamanda spor
da yapmış oluyorduk yürümekle. Eski alışkanlıktır bizde İzmir’e gelip de kitap
almadan dönmek olmaz, ayıplarlardı. Yeni çıkan kitaplardan birisi olmalıydı
üstelik. Okunur yeni bilgiler edinilir havalar atılırdı masa başı sohbetlerde.
Poker oynarken bile edebiyat konuşurduk bazen.
Girdim koluna Harfi-tarif Hamdi’nin.
Trende soramadığım soruyu sordum kulağına eğilerek. “bir tuhaf halin var,
sıkıntı ne?” hiç istifini bozmadan yürümeye devam etti duymamış gibi. Ayaküstü
konuşulacak konu değil demekti bu hareket. Ağır konu demek ki oturarak
konuşulacak. Anladım ben de ısrar etmedim devam ettik kitapçıya doğru. Kitapçı Konak’ta.
Kitabını aldı, ben de aldım fırsattan
istifade. Parmağıyla işaret etti “değişir miyiz kitapları?” diye. Evet, anlamında başımı salladım ben de.
Gülümsedi eski günlerdeki gibi. Kitapçıdan çıktık, dolandık dışarıdan arka
tarafta bulunan güzel bir kafeterya vardı. Pencere kenarına oturduk denizi
görelim diye. Denizin dalgaları bir tuhaf gelirdi eskiden, özellikle kış
aylarında. Üşürdük dalgayı fark edince. O yüzden kışın sırtımızı döner, yaz
aylarındaysa yüzümüzü dönerdik dalgalara, serinlik verirdi o üşüme hissi.
-Şimdi senin sorunun cevabını vereyim
mi, ister misin yoksa dalgaları mı seyredersin?
-Anlatmak istersen dinlerim seni.
Eğer bir yardımım dokunabilecekse elimden geleni yaparım senin için.
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.