SAYFALAR

Perşembe, Kasım 07, 2019

Gülümsemeden yapamıyor insan.

Zarife Öptü

                İnsan yalnızlık anlarında çocukluğuna sığınır daima. Çocukluk anıları ne kadar da saftır. Gülümsemeden yapamaz insan hangi yaşta olursa olsun.

                İlkokula bile gitmiyordum daha. Mahallede bir kız vardı. Güzel demek hafif kalır yanında. Ama ben paspaldım, bir türlü yaklaşamıyordum yanına. Ne yaptıysam beceremedim arkadaş olmayı. Elim ayağım birbirine dolanıyordu yanına yaklaşmayı düşündüğüm zaman bile. Sabahlara kadar düşünüyordum.
                Bir gece şimşekler çaktı evin içinde. Adeta aydınlandı kapkaranlık oda. Abla dediğim bir kız vardı. O da güzel mi güzeldi. Yaşıtları dört dönerdi etrafında. Bir gün okuldan çıktıklarında takılmıştım peşine. Kıskanıyordum onu diğer erkeklerden. Sanki bütün güzel kızlar benimmiş gibi. Askıntı olan olursa ayaklarını kıracaktım, Herkül gibi hissediyordum kendimi. Şükür ki o gün kimse askıntı olmadı kıza. Evine kadar gittim peşinden. Anası beni gördü tam da dönüp eve doğru yönelince.
                “gelsene yumurcak” dedi bana gülümseyerek. Önce utandım, çekindim fırça atacak, “bırak kızımın peşini” diyecek diye. Bir anda cesaret geliverdi. Dimdik yürüyerek çıktım evlerine. Bodiyesini çıkarmış yeşil renkli bir fistan giymişti üzerine. Gözlerim kamaştı onu öyle görünce. Gözlerimi alamadım bir süre. O saçlarını düzeltmeye devam ediyordu o anda.
                Anası beni izliyormuş, açıkça söyledi kulağıma “çok mu beğeniyorsun kızımı, istersen sana veririm” dedi. Yanıyordum sanki. Vücudum titriyor, alev alev yanıyordum. Anası eğildi yanağımdan öpüverdi o an. Teselli etmek istiyordu beni. Cesaret aldım anasının davranışlarından. Anamdan daha sıcaktı. Derdimi açabilirdim ona. Kıza baktım hala aynada saçlarını tarıyordu.
                Anasının elinden tuttum, eğilmesini işaret ettim. Eğildi gülümseyerek. Teklifine evet diyeceğimi düşünüyordu sanırım. Komik de bulduğunu düşünüyor gibiydi. Yumruk kadar çocuk iki kat yaşımda kızla evlenmeyi kabul eder miydim hiç.
                “ben Zarife’yi alıcam ama bir türlü yaklaşamıyorum yanına, ne yapacağım bilmiyorum da” deyince doğruldu birden. Şaşkınlığı okunuyordu suratından. Ne yapacağını kestiremiyordum o anda. “gel bakayım, otur sen şuraya. Şerbet doldurup geleyim ben” diyerek içeriye gitti.
                Dönüşte kızıyla birlikte geldiler yanıma. Şerbet kızın elindeydi. Bana uzattı tatlı tatlı bakarken. Gülümsemesi çok yakışıyordu kendisine. Şerbetimi içince biraz bekledim, bir şey söyleyecekler mi diye ama ne anası ne kız bir şey söylemediler. Sadece yine gel dediler gülümseyerek.
                Aradan bir hafta geçti mi tam hatırlamıyorum ama beni eve çağırmak için bizim eve geldi kız. Yakındı evlerimiz. Anam “git” dedi. Elimden tuttu yumuşacık elleriyle. Pamuk gibiydi elleri ama sıcaktılar da. El sallaya sallaya evlerine vardık. Elimi hala bırakmadı merdivenleri çıktık. Ne göreyim, bir anda heyecan sardı beni. Neredeyse merdivenden yuvarlanıyordum, elimi sıkıca kavrayınca kendime geldim. Yanmaya başladı her yanım. Zor nefes alıyordum. Kekeleyerek “hoş bulduk” diyebildim galiba Zarife’ye. Zarife bana bakıyordu sürekli. Gözlerini benden ayıramıyordu adeta. İnanamadım. Rüyadayım diye düşündüm önce ama değildi çünkü bana bakmaya devam ediyordu, gülümsüyordu. Elini uzatmıştı tokalaşmak için. Ben ise robot gibi çakılıp kalmıştım merdivenin bitişinde.
                Ayaklarım nasıl götürdü beni Zarife’nin yanına hala hatırlamıyorum. Bir anda yanı başında oturuyordum. Ana-kız bana bakıyorlardı gülümseyerek. Şerbet getirdiler sonra bize. Şerbetlerimizi içmeye uğraşırken Zarife yanağımdan öptü beni. Eğildi kulağıma “seni seviyorum” dedi. Sonra kalkıp gitti koşturarak. Neye uğradığımı anlayamadım. Diğerleri de öyleydi. Neden, bir süre geçtikten sonra ana kız kahkahalarla gülmeye başladılar. Biri bir yanağımdan diğeri diğer yanağımdan öptüler birkaç defa. Benim yerimden kıprayacak halim yoktu. Et yığınıydım adeta. Can çekilmişti bedenimden.
                Haftayı dolduramadım. İştahtan kesildim. Günlerdir doğru dürüst bir şey yiyemedim. Bizimkiler de üzülüyordu halime. Her biri şaşkın ve tedirgindi. Ne olduğunu bilmiyorlardı, söylememiştim bir şey. Bir süre ısrar ettiler öğrenmek için ama ellerinden bir şey gelmeyince kendi halime bıraktılar çaresizlikten.
                Önce anamla konuşmaya karar verdim. Babamdan çekindim daha çocuksun sen der diye. Nazlanamazdım da babama. Anama nazlanır ısrar ederdim ikna edinceye kadar. Anam akşam yemeğini hazırlamak üzere mutfağa geçtiği anda yakaladım ve oturttum sandalyeye. Ben de ayakta anlattım olanları. Hemen evlenmek istediğimi, istemeye gitmelerini söyledim.
                Anam gülmeye niyetlendi önce ama hemen toparladı kendisini ve ciddi bir mesele konuştuğumuzun farkına vardı. Beni kaldırdı kucağına aldı, bağrına bastı bir süre. “tamam oğlum, büyüdüğünün farkına varamamışız biz senin. Babanla akşam konuşurum. Mutlaka istemeye gideriz tamam mı? Sen de yemeklerini yiyeceksin artık. Anlaştık mı?” deyip bıraktı beni ve gözlerimin içine bakıyordu ağzımdan çıkacak kelimeleri bekliyordu. Ben sarıldım boynuna yanaklarından öptüm, öptüm, öptüm, öptüm. Sonra d a kalkıp gittim.

                Sabah babam çağırdı yanına. “oğlum, bu akşam kız istemeye gideceğiz ananla. Senden istediğim bir şey var. Gideceksin, kızın hoşuna gidecek çiçeklerden bir demet toplayıp geleceksin. Kıza kendin vereceksin akşam.” Koşturarak çıktım evden kırlara doğru. İkindiye doğru bir koca kucak çiçek getirdim eve. Anam düzenledi boylarına, türlerine göre, bağladı güzel bir kurdelayla. Kucağımı dolduruyordu.

Görsel: Google Görseller

6 yorum:

  1. Okurken gülümsemeden edemiyor insan

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim. ihtiyaç var gülümsemeye, gülmeye. :)

      Sil
  2. Üff. Bomba gibi bir öykü bu. Muhteşem yazmışsın, tebrikler:) Benim de böyle bir anım vardı ama onca cesaret ne gezer:)))

    YanıtlaSil
  3. Çocukluktaki saf aşklar. Devamı gelecek mi?

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.