Zarife Öptü
İnsan
yalnızlık anlarında çocukluğuna sığınır daima. Çocukluk anıları ne kadar da
saftır. Gülümsemeden yapamaz insan hangi yaşta olursa olsun.
İlkokula
bile gitmiyordum daha. Mahallede bir kız vardı. Güzel demek hafif kalır
yanında. Ama ben paspaldım, bir türlü yaklaşamıyordum yanına. Ne yaptıysam
beceremedim arkadaş olmayı. Elim ayağım birbirine dolanıyordu yanına yaklaşmayı
düşündüğüm zaman bile. Sabahlara kadar düşünüyordum.
Bir
gece şimşekler çaktı evin içinde. Adeta aydınlandı kapkaranlık oda. Abla
dediğim bir kız vardı. O da güzel mi güzeldi. Yaşıtları dört dönerdi etrafında.
Bir gün okuldan çıktıklarında takılmıştım peşine. Kıskanıyordum onu diğer
erkeklerden. Sanki bütün güzel kızlar benimmiş gibi. Askıntı olan olursa
ayaklarını kıracaktım, Herkül gibi hissediyordum kendimi. Şükür ki o gün kimse
askıntı olmadı kıza. Evine kadar gittim peşinden. Anası beni gördü tam da dönüp
eve doğru yönelince.
“gelsene
yumurcak” dedi bana gülümseyerek. Önce utandım, çekindim fırça atacak, “bırak
kızımın peşini” diyecek diye. Bir anda cesaret geliverdi. Dimdik yürüyerek
çıktım evlerine. Bodiyesini çıkarmış yeşil renkli bir fistan giymişti üzerine.
Gözlerim kamaştı onu öyle görünce. Gözlerimi alamadım bir süre. O saçlarını
düzeltmeye devam ediyordu o anda.
Anası
beni izliyormuş, açıkça söyledi kulağıma “çok mu beğeniyorsun kızımı, istersen
sana veririm” dedi. Yanıyordum sanki. Vücudum titriyor, alev alev yanıyordum.
Anası eğildi yanağımdan öpüverdi o an. Teselli etmek istiyordu beni. Cesaret
aldım anasının davranışlarından. Anamdan daha sıcaktı. Derdimi açabilirdim ona.
Kıza baktım hala aynada saçlarını tarıyordu.
Anasının
elinden tuttum, eğilmesini işaret ettim. Eğildi gülümseyerek. Teklifine evet
diyeceğimi düşünüyordu sanırım. Komik de bulduğunu düşünüyor gibiydi. Yumruk
kadar çocuk iki kat yaşımda kızla evlenmeyi kabul eder miydim hiç.
“ben
Zarife’yi alıcam ama bir türlü yaklaşamıyorum yanına, ne yapacağım bilmiyorum
da” deyince doğruldu birden. Şaşkınlığı okunuyordu suratından. Ne yapacağını
kestiremiyordum o anda. “gel bakayım, otur sen şuraya. Şerbet doldurup geleyim
ben” diyerek içeriye gitti.
Dönüşte
kızıyla birlikte geldiler yanıma. Şerbet kızın elindeydi. Bana uzattı tatlı
tatlı bakarken. Gülümsemesi çok yakışıyordu kendisine. Şerbetimi içince biraz
bekledim, bir şey söyleyecekler mi diye ama ne anası ne kız bir şey
söylemediler. Sadece yine gel dediler gülümseyerek.
Aradan
bir hafta geçti mi tam hatırlamıyorum ama beni eve çağırmak için bizim eve
geldi kız. Yakındı evlerimiz. Anam “git” dedi. Elimden tuttu yumuşacık
elleriyle. Pamuk gibiydi elleri ama sıcaktılar da. El sallaya sallaya evlerine
vardık. Elimi hala bırakmadı merdivenleri çıktık. Ne göreyim, bir anda heyecan
sardı beni. Neredeyse merdivenden yuvarlanıyordum, elimi sıkıca kavrayınca
kendime geldim. Yanmaya başladı her yanım. Zor nefes alıyordum. Kekeleyerek
“hoş bulduk” diyebildim galiba Zarife’ye. Zarife bana bakıyordu sürekli. Gözlerini
benden ayıramıyordu adeta. İnanamadım. Rüyadayım diye düşündüm önce ama değildi
çünkü bana bakmaya devam ediyordu, gülümsüyordu. Elini uzatmıştı tokalaşmak
için. Ben ise robot gibi çakılıp kalmıştım merdivenin bitişinde.
Ayaklarım
nasıl götürdü beni Zarife’nin yanına hala hatırlamıyorum. Bir anda yanı başında
oturuyordum. Ana-kız bana bakıyorlardı gülümseyerek. Şerbet getirdiler sonra
bize. Şerbetlerimizi içmeye uğraşırken Zarife yanağımdan öptü beni. Eğildi
kulağıma “seni seviyorum” dedi. Sonra kalkıp gitti koşturarak. Neye uğradığımı
anlayamadım. Diğerleri de öyleydi. Neden, bir süre geçtikten sonra ana kız
kahkahalarla gülmeye başladılar. Biri bir yanağımdan diğeri diğer yanağımdan
öptüler birkaç defa. Benim yerimden kıprayacak halim yoktu. Et yığınıydım
adeta. Can çekilmişti bedenimden.
Haftayı
dolduramadım. İştahtan kesildim. Günlerdir doğru dürüst bir şey yiyemedim.
Bizimkiler de üzülüyordu halime. Her biri şaşkın ve tedirgindi. Ne olduğunu
bilmiyorlardı, söylememiştim bir şey. Bir süre ısrar ettiler öğrenmek için ama
ellerinden bir şey gelmeyince kendi halime bıraktılar çaresizlikten.
Önce
anamla konuşmaya karar verdim. Babamdan çekindim daha çocuksun sen der diye.
Nazlanamazdım da babama. Anama nazlanır ısrar ederdim ikna edinceye kadar. Anam
akşam yemeğini hazırlamak üzere mutfağa geçtiği anda yakaladım ve oturttum
sandalyeye. Ben de ayakta anlattım olanları. Hemen evlenmek istediğimi,
istemeye gitmelerini söyledim.
Anam
gülmeye niyetlendi önce ama hemen toparladı kendisini ve ciddi bir mesele
konuştuğumuzun farkına vardı. Beni kaldırdı kucağına aldı, bağrına bastı bir
süre. “tamam oğlum, büyüdüğünün farkına varamamışız biz senin. Babanla akşam
konuşurum. Mutlaka istemeye gideriz tamam mı? Sen de yemeklerini yiyeceksin
artık. Anlaştık mı?” deyip bıraktı beni ve gözlerimin içine bakıyordu ağzımdan
çıkacak kelimeleri bekliyordu. Ben sarıldım boynuna yanaklarından öptüm, öptüm,
öptüm, öptüm. Sonra d a kalkıp gittim.
Sabah
babam çağırdı yanına. “oğlum, bu akşam kız istemeye gideceğiz ananla. Senden
istediğim bir şey var. Gideceksin, kızın hoşuna gidecek çiçeklerden bir demet
toplayıp geleceksin. Kıza kendin vereceksin akşam.” Koşturarak çıktım evden
kırlara doğru. İkindiye doğru bir koca kucak çiçek getirdim eve. Anam düzenledi
boylarına, türlerine göre, bağladı güzel bir kurdelayla. Kucağımı dolduruyordu.
Görsel: Google Görseller
Okurken gülümsemeden edemiyor insan
YanıtlaSilteşekkür ederim. ihtiyaç var gülümsemeye, gülmeye. :)
SilÜff. Bomba gibi bir öykü bu. Muhteşem yazmışsın, tebrikler:) Benim de böyle bir anım vardı ama onca cesaret ne gezer:)))
YanıtlaSilteşekkür ederim. :)
SilÇocukluktaki saf aşklar. Devamı gelecek mi?
YanıtlaSilböyle daha tatlı kalacak. :)
Sil