Doğa
zıtlıklarla dopdolu ve iç içedir daima. Etrafımıza baktığınızda çok açık bir
şekilde görebiliriz hepsini ama ne yazıktır ki yaşamımızı direkt olarak
etkileyenleri görmekten aciz kalırız. Aciz kalmamıza neden ise akıl tembelliğimizdir
aslında, kendimizin tembelliğini saymazsak eğer. İsterseniz bir göz atalım
bazılarına:
İnsanlar,
“dil” denilen kendi yarattığı bir ürün ile doğanın bütün halini kavramlara
hapsederek birbirlerine aktarmaya başladıklarından beridir, uzun- kısa, büyük-küçük, iri-ufak,
aşağı-yukarı, öte-beri, ileri-geri, soğuk-sıcak, yaramaz-uysal, açık-kapalı, ...
Devam eder gider böylece.
“ne
var bunda?” diyeceksiniz. Hiç, hiçbir şey elbette. Çünkü bunlar oldukça masum
olanlar.
Gelin
biraz daha farklı yanlara gidelim. Hatta ilk ataların oralarda gezinelim biraz.
Neler görebileceğiz bir bakalım. Hava günlük güneşlikken birden bozuldu ve bir
fırtına koptu. Gök alabildiğine azgınlaştı, bağırmaya başladı, uzak yerlerde
gökten yere kadar uzanan beyaz çatallı çizgiler yanıp sönmeye başladı. Rüzgâr
alabildiğine alarm ıslıkları çalıyor. Bardaktan boşanırcasına su boşalmaya
başlıyor ve insansı atalar bütün telaşlarıyla kendilerini koruyabilecek bir
kovuk bulma gayreti içindeler ve korkarak can havliyle oraya buraya
savruluyorlar. Hâlbuki o kadar da saygılı olmaya çalışıyorlar göklere ama yine
de yapıyor işte. Demek ki bir şeyleri yanlış yaparak kızdırdıklarını
düşünmekten başka bir şey gelmiyor ellerinden. Daha fazla saygı gösterebilmenin
mutlu edeceğine karar verip başka şeyler yapmanın yollarını bulmak için
ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Kendilerine bile yetersiz olan
yiyeceklerden adaklar sunmayı öneriyor birisi. Ve kabul ediyorlar çünkü
kendileri böyle bir davranıştan memnun olurlardı. O zaman gökten gelen bu
kızgınlıkları ortadan kaldırmanın yolu paylaşmaktan geçerdi.
Kadim
atalar paylaşarak, dayanışarak sırt sırta vererek ayakta kalabildiler ve
yaşamlarını kısmen de olsa güvenceye alabildiler.
Gelip
geçen zaman değiştirdi çok şeyi ve doğa değişti. Tanrılar yeterince memnun
edilemiyordu. Doğa yeterince yiyecek vermiyor, tanrılarsa durmadan istiyordu.
Ancak bir tercih yapma zorunluluğu ortadaydı. Ya kendilerini bile besleyemeyen
yiyeceklerini paylaşacaklar tanrılarla ya da tanrı sayısını azaltacaklardı.
En mantıklı olanı
tanrı sayısını azaltarak daha otoriter bir tanrı bulmaktı.
Görsel: Google Görseller
Hayat zıtlıkların çatışmasıdır....
YanıtlaSildeğil mi ya, her şeyin zıttı var sanki.
Sil