Delik Ceplerdeki Umut
En yok
zamanlarımızda umutlarımız vardı dolu dolu, yırtık ceplerimizde. Saça saça
bitmiyorlardı, bir köşesinde sıkışıp kalanları da yetip artıyordu. Sıkıntılar
kolaydı, kolay yenilirdi her zaman yeter ki cana gelmesindi gelen. Bir ölüm
vardı yenemediğimiz, gerisi vız gelir tırıs giderdi. Ne garip, birçok sıkıntı
çektik ama bir tane bile doğru dürüst hatırladığım yok. Demek ki derin iz
bırakacak kadar etkileyememişler.
Hedeflerimiz
vardı, kendimiz koymuştuk her birini, bazıları uzaklarda hem de çook uzaklarda
bazılarıysa yakında, hemencecik ulaşılabilecek kadar yakındaydılar.
Yakınlardakilerle uzanıyorduk çook uzaklardakilere. Bıkmadan, usanmadan, düşe
kalka yol alıyorduk. Karınca sürüsü gibiydik adeta, uzatsak ellerimiz değiyordu
birbirimize, ellerimiz değmediğinde seslerimiz değiyordu yüreklerimize. Umutlar
ekip dikiyorduk geçtiğimiz her yere. Boldu bizde, tükenmeyen bir cevherdi umut.
Ceplerimiz delik olsa da küçücük avuçlarımızda sımsıkı tutuklarımız yetip de
artıyordu bile, paylaşıyorduk üstelik.
Bu yazıya
bir hafta kadar önce başlamıştım galiba, ilk paragrafı yazıp bırakmıştım
devamını düşünmek istemiştim. Bugün ele aldım yine ama ikinci paragrafı
yazınca, bu gün sabahtan beri kafamın içinde dolaşıp duran “kafa” kelimesiyle
ilgili yazmak istediklerimle birleştirmeyi düşündüm.
Ne alaka?
demeyin. Alakası var. Çünkü kafanın içi önemli, kafanın içindekiler yapıyor
insana, insanlığa ne yapıyorsa. “Kafa” kelimesinin sözlük anlamlarını
yazmayacağım ama inşaat mühendisliği öğrencilik yıllarında bolca duyduğumuz
“beton kafalı” tabiri yıllarca aklımdan çıkmadı hiç. Neredeyse her beton
dökülürken kendi kendime söyleyip içimden, gülümsemişimdir. Ne kadar da “beton
kafalı” varmış ki memleketin dağı, ovası beton yığını oldu. Ufuk çizgisi
kayboldu “beton kafalı”lar sayesinde. Yalnız değilmişiz.
Umutlar mı?
Beton yığınları arasında rüzgâr bile dolaşamıyor, umut ne arar! Kışları soğuk
ve ayaz, nefes alındığında boğazı yakan kirli hava, yazın ise alabildiğine
yakıp kavuran sıcaklık insanların günübirlik yaşam mücadelesi verdikleri yerler
oluyorlar. Umudun yerini bıkkınlık, yılgınlık, birçoğunda da çaresizlikler
içinde bocalamak yer alıyor. Yıllar
sonra bende de umut tükenmeye yüz tuttu, zorluyorum kendimi umutlanmaya,
hedefler koymaya çalışıyorum. Umut
tükendiğinde nefes almak bile zor geliyor. Yaşama tutunmanın yolu umutları
olması insanın, hedefleri olmalı uzak veya yakın. Ulaşılamayacak gibi bile
görünse olmalı hedefler. İnsanı canlı tutmaya yarayan bir şey umut ve hedef.
Şapkasız yaşanır ama umutsuz
yaşanmıyor be abi.
Bolca umutlarınız ve hedefleriniz
olsun, ulaşamasanız da yürümüş olursunuz. 06.03.20
Görsel: Google Görseller
Beton kafalar beni de çok kızdırıyor. Toprak görmeye dayanamıyorlar. Bu arada umut iyi ki var. Umut varsa hayat da var.
YanıtlaSilTurgay Aksoy, yaşasın umut, yaşasın hayat! :)
Sil