A Emmi ve Ellem Amca
Hemen hemen her bayram ve bazı
zamanlarda aynı şeyi yapardı anası Zafer’in. Bayramsa eğer, bayramlaşmasından
sonra yerinden kalkar, ocağın önünde
hazırlanmış olan iki tane çıkını birer eline alıp Zafer’e doğru uzatır “dikkat
et dökülmesinler, sıcak sıcak yesin amcalar” der ellerine birer birer
tutuşturur sonra da “önce bunları yerlerine ulaştır sonra git bayramlaşmaya”
derdi ciddi bir suratla.
Çıkınlar A
Emmi ve Ellem Amca dediğimiz kimsesiz ve yalnız olan iki yaşlıya götürülürdü.
Başka adı sanı var mı bilmezdi. Köyde herkes, yaşlısı genci onları “A Emmi”,
“Ellem Amca” diye çağırırlardı. Aslında çocukları var olduğunu Zafer yıllar
sonrası öğrenmişti ama çocukluğunda kimselerinin olmadığına inanırlardı tüm
çocuklar gibi.
A Emmi,
köyün ilk öğretmenlerindenmiş, köye bir gelmiş pir gelmiş. O zamandan beridir
köydeymiş. Çocukları okuyup Amerika’ya veya başka ülkelere gitmişler. Neredeyse
kendisi de unutmuş yüzlerini. Kızmazdı hiç onlara, dargın da değildi. Yıllar
sonrasında şehirden dayalı döşeli kaloriferli ev alıvermişler, hizmetçi
tutuvermişler baksın diye ama A Emmi istememiş hiç birisini. Yanlarında
götürmek istemişler onu da kabul etmemiş. “Benim evim de, yuvam da bu bi göz
oda, beş altı baş sığdık da bi ben mi sığamayacağım şimdi” derdi içeriye göz
atarken. Kimi kederli, başı yerde görse hemen laf atar “yer yarıldı da dibine
mi düştün a emmim?” ya da yanına çağırır üzgün, ağlamaklı çocukları, sıcacık
elleriyle yanaklarını okşar, hafifçe de sıkar “ağlama a emmim, çaresini buluruz
elbet. Yeter ki çaresiz dert olmasın.” diye teselli eder gülümsetmeden
bırakmazdı. İşte bu yüzden her cümlesinin sonunda genellikle “a emmim” olurdu.
Bu yüzden de adına “A emmi” koymuşlardı insanlar.
“Ellem Amca”,
köyün yerlisi dülgerdir. Hayatını dülgerlikle kazanmış o da beş mi, altı mı
çocuk yetiştirmiş kızlı erkekli ama hepsi de uçmuşlar yuvadan. Ayda yılda bir
dönerler bazıları. Hanımının ölümünden sonraları yanlarına almaya karar
vermişler, hatta bir süre götürmüş de kızının birisi ama yapamamış şehirlerde
ve dönmüş kısa sürede evine, ocağına tekrar. Onunda bir göz odası var. Bütün
yaşamı içinde dopdolu. Hala arada bir ihtiyacı olanlara keser sapı, balta,
kazma sapı yontar bazen hayvanlar için yalak yapar. Kağnı ile fazla
uğraşamadığını söylemişti Zafer’e bir ara bohçasını verdiğinde açarken.
Bohçayı
götürdüğünde Zafer, kapısını tıklattığında iki sefer –her zaman iki kez
tıklatırdı- içeriden “çocuk sen geldin ellem” diye ses verip az sonra da
kapının açılmasıyla “geç içeriye de ısın çocuk, üşümüşsündür ellem” diye
kolumdan içeriye çekip yanan ocağın başköşesine oturturdu Zafer’i. elinden
aldığı bohçayı önce ocağın önüne koyar Anası ve babasına minnet duygularını
belirttikten sonra yavaşça ve sessizce açar bohçayı sefer tasındaki sıcak
çorbayı kaşıklar tahta kaşıkla. O da bilirdi ki, sıcak sıcak içilsin diye
gönderilmiştir çorba. Son kaşığını da ağzına götürüp çorbayı yuttuktan sonra
başını kaldırıp Zafer’in ateş karşısında kızaran suratına gülümseyerek bakıp
“pek de tatlıymış, getirip götürenin ellerine, ayaklarına sağlık çocuk”
dedikten sonra hangi cebine koyduğunu hatırlayamadığı için tüm ceplerini
yolardı bazen, eline geçtiği zaman da sevinir yüzündeki gerginlik bir anda
kaybolur ve adeta kanatsız bir serçe yavrusu tutarcasına Zafer’e doğru uzatır
avucunun içindekini, “çocuk sen bayramlaşmaya can atıyorsun ellem, al bu senin
için” der ve elini uzatan Zafer’in avucunun ortasına bırakırdı. Hemen
arkasından suratım ve gözlerimin durumuna göre “sevdin ellem! Hoşuna gitti mi?”
diye de sorardı emin olmak için. Zafer için her zaman büyük bir mutluluk olurdu
Ellem Amca’nın verdikleri hediyeler. İşte bu sefer de küçük bir kuş yontusuydu.
Rengârenk boyanmış tıpkı bir serçeydi, yavru serçe. Uçuverecekmiş gibi
duruyordu avucunun ortasında. Tekrar elini öpmek için elini uzatır Zafer ve
“Yarın uğrarım yine Ellem Amca” dedikten sonra ayakta elini öper kapıya doğru
yönelirdi.
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.