Ellem Amca Uçak Bile Yapar
Zafer, A Emmi’yle epeyce soru cevap oynamıştı o zaman. Ne günlerdi o günler demekten alamadı kendini. Şimdi şuracıkta, yanımda olsaydı da sorabilseydim A Emmi’ye içimdeki sızının çaresini diye geçirdi içinden ister istemez. Bulurdu mutlaka çaresini, rahatlatırdı kendisini. Elinin sıcaklığını hissetmek bile gülümsetmişti ya, gidebilirdi de yanına ama yaşamıyordur, göçmüştür bu dünyadan diye saplanıverdi beynine cevap, tıpkı bir hançer gibiydi yüreğine ve beynine saplanan. Kanlar fışkırdı oluk oluk. Nefessiz hissetti kendisini. A Emmi, önce soluklaştı gözlerinin önünde ve sonra da yavaş yavaş kayboldu gitti uzaklara su buharı gibi, sigara dumanı gibi kıvrıla kıvrıla, şekilden şekile giriyordu giderken. Belki de çaresini söylüyordu derdinin, kim bilebilir ki!
Yıldızların
altında A Emmi’den sonra Ellem Amca yanaştı yanına. Sessizce oturdu toprak
üstüne biraz temizleyerek. O da yanağına
dokunarak Derdin var senin ellem diyordu gözlerinin içine bakarken yanağında
sıcaklığını hissettiği parmakların okşayışlarıyla.
Hoş geldin
Ellem Amca demek geçti içinden. Gülümsedikten sonra gönül koyacağını düşünerek
“Hoş geldin Ellem Amca, ne zaman geldin anlayamadım” dedi fısıltıya.
Gülümsemesi daha da sıcaktı Ellem Amca’nın.
Ben her
zaman seninleyim çocuk dedikten sonra elini çekip yıldızlara bakan Ellem Amca:
“Sen uzaklardasın ellem, hadi gel sohbet edelim biraz” dercesine eliyle gel
işareti yapıyordu. Elindeki tay yontusunu gösterdi “Hadi al, beğeneceksin
ellem” diyerek uzattı Ellem Amca Zafer’e.
Bir an
ağlayacak oldu Zafer, yaşların gözpınarlarını doldurduğunu hissetti ama ayıp
olurdu Ellem Amca’ya, yapamadı, ağlayamadı. Sıktı göz pınarlarını bıraktırmadı
o iki damla suyu. Hiç unutamamıştı o tay yontusunu. Serçe yavrusundan bile daha
güzeldi. Hep yanında taşımıştı çocukken, dağda taşta. Nereye gittiyse yanında
olurdu tay. Bir türlü de büyüyememişti. Büyürse sevimliliği gidecekti sanki.
Binmeye de kıymazdı, yan yana yürürlerdi yollarda. Bazen saçlarında hissederdi
sıcak burnundan çıkan ılık nefesini. Yaz aylarının sıcağında serinletirdi adeta
Zafer’i.
“Elime imkân
versinler, bir de o kadar kalın ağaç versinler, uçak bile yapabilirim” dediği
anı düşündü Zafer. Ellem Amca kağnının kanatlarını yapıyordu. Yanı başında da
bir tane kalın tomruk uzanıyordu. Yanına vardığında oturmuşlardı birlikte
üstüne. “Bak çocuk, bundan kayık bile yapılabilir, denizlerde yüzer” demişti
yontulmuş tomruğa elleriyle vurarak. Aslında okşamaydı O’nun vurmaları.
İncitmeden keser, yontar ve biçerdi tüm ağaçları. İşi bittiğinde de bambaşka
bir şey olup çıkarlardı ortaya. Nasıl da gururlanıyordu işini bitirdiğinde.
Siparişi veren almaya geldiğinde vedalaşırdı onlarla. Vedalaşırdı ama “iyi bak
bu evlada, şikâyetle bana gelirse alırım elinden ona göre” derdi yeni sahibine
teslim ederken.
Zafer’e
teslim ettiklerine hiç de öyle veda etmemişti. İyi biliyordu çünkü kendisinden
daha iyi bakılacaklarını. Her biri neredelerdir kim bilir. Kendisi gibi kayıptı
her şey. Her biri bir yanlarda, uzaklardaydı. Biri yanında olabilseydi belki de
bu kadar yalnızlık hissetmezdi kim bilir.
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.