Komşunun yaramaz oğlu
Kendimi beğenmez oldum epeydir.
Yaşlılık belirtisi mi nedir, yoksa yaşlılık mıdır? Ne düşündüklerim hoşuma
gidiyor ne de yaptıklarım. Yapacaklarım da öyle… ne yapmaya kalksam zaman yetmeyecekmiş gibi
hissediyorum hemen. O zaman da bırakıyorum yapmayı düşündüğüm şeyleri. Hemen
olmalı, zamana yayılı olmamalı yapacağım şeyler.
Biraz yazmayı deniyorum her şeye
rağmen. Türlü bahaneler uyduruyor beynim. İçim dışıma uymuyor. Hadi inadını
kırıyorum beynimin, bu sefer de kelimeler arasında bir çetin kavga. İşin yoksa
onları uzlaştır, anlaştır bu sefer de. Ne bu çektiğim benim yahu?
Aklıma ilk geleni yazıyorum ben de. Çözümse çözüm. Akıllı olan geliversin, öyle değil mi canım! “eşşek” geldi… Yazdım işte. İltifat etti beynim bana. Aklı sıra aklımı çelecek yine, yazmayı bıraktıracak bana. Bunak olduğumu falan düşündürecek. Yutar mıyım, kaçın kurasıyım?
Üç dört yaşlarında erkek çocuk, yan
komşularına gitmiş yalnız başına. Akşam vakti olmak üzereymiş. Evin hanımı
akşama hazırlık yapıyormuş mutfakta. Çocuk zile basmış. Komşu kadın açmış
kapıyı, söylene söylene. Ne görsün, karşısında komşunun oğlan. Yaramaz olanı.
Abisi büyüdü de akıllandı biraz, artık kırıp dökmüyor top oynarken.
“ne işin var oğlum senin burada,
evin yolunu mu şaşırdın?” kadın cevabını beklemeden mutfağa işinin başına
yönelir kapıyı açık bırakarak. Çocuk da arkasından gelir mutfağa. Bakar, bakar
bakar… Kendisini ipleyen yoktur. Varlığından haberi yokmuş gibi davranıyor
kadın. Bozulur oğlan. Başlar yerinde tepinerek bağırmaya. Kadın şaşkınlıktan
hoplar o anda. Birden o kadar ses korkutmuştur. Sakinleştirir kendisini.
Kadın işine devam eder yine. Çocuğa
da “git otur bakayım, ayağımın altında dolanıp durma, yoksa ezerim seni,
haydiiiiii” hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşan oğlan yavaşça kaybolur
mutfaktan.
Kadının kocası elinde poşetlerle
girer içeriye. Kapı açık olduğu için karısının çok işi olduğundan kendisini
karşılayamadığını düşünür doğruca salona geçer elindekileri bırakmak için.
Karısının siparişleridir poşetlerdekiler.
Salona girer girmez oğlan çocuğunu
gören adam şaşır. “merhaba oğlum. Ne yapıyorsun sen burada bakayım?” der elini
uzatır yanağını okşamak için. Sevinir çocuk, nihayet kendisiyle ilgilenecek
birisi oldu diye. Adam karısının mutfakta olduğunu yemek kokularından anlar.
Yanına gitmek için kalkmaya çalıştığında hemen eline yapışır, oturtur adamı
yerine. Adam ne yapsa kurtulup mutfağa gidemiyordur.
Bağırır hanımına,” kurtar beni” diye.
Şaşkınlıkla koşturup gelir kadın kocasının telaşlı sesine. Gördükleri
karşısında gülsün mü ağlasın mı kararsızdır. Suratı bir gülen bir ağlayandır.
Hani şu yanıp sönen renk renk ampuller var ya, işte öyle.
“neler oluyor burada bakayım?” der
kadın adamın sırtındaki çocuğa bakarak. Sert bakışları işe yaramamış olmalı ki
sırıtıyordur yaramaz oğlan. “ayaklarını adamın kaaarnına vurup: “deh deeeeh,
haydi aslanım benim deeeeh” der. Adam altta bağırır: “kurtar hanım kurtar.”
Kadın kocasına kızmıştır geldiğini
haber vermediği için. Siparişlerinde unuttuğu iki şey vardır. Neyse misafirler
gelmek üzeredirler. Şimdi göndermek olmaz artık diye düşünüp döner mutfağa.
Dönerken: “oğlum in sen de oradan. Yoksa gelirsem yanına ben sana binerim
haaaa! Taşıyabilir misin beni?” seni.
“eşşek miyim ben seni taşıyacak?”
diye cevaplar çocuk kadını. Kadın işini gücünü bırakıp tekrar gelir yanlarına.
Elleri belinde, sinirli bir havaya bürünür, fırtına kopacakmış gibi: “ulen,
benim kocam eşşek mi de sen biniyorsun?” der ama gülmek gelir içinden, tutar
kendini dudaklarını ısırarak. “sizin evde eşşek yok mu?” diye sorar çocuk.
Kadın duyduklarına şaşırır ama kızmayacaktır. “sizin evde var mı ulen?” “vaaar”
der çocuk. Kadın anlar meseleyi.
“Bizim evde yok” der kadın. Çocuk:
“yalancıııııııı” der alaycı bakışıyla. “Bindiğim ne o zaman?” Gülme krizini
kontrol edemeyen kadın epeyce güler, yaş gelmeye başlar artık gözlerinden. Tüm
gerginliği kalkmıştır üzerinden.
Kucağına alır çocuğu: “görmüyor musun yavrum körelmiş boynuzlarını, öküz
o öküz” çocuk şaşkındır bu sefer. “boynuz
…” kadın sus işaretiyle susturur çocuğu. Hadi bakayım şimdi dooooğru evinize,
tamam mı? “tamam” der çocuk. “Anana da selam söyle, unutma haa!” Bir iki adım
attıktan sonra döner kadına: “Beni hiç inek kucaklamamıştı bu güne kadar” der
gülerek. Koşturmaca çıkar kapıdan.
Anası merak etmiştir biricik oğlunu.
Sofranın hazırlanması gerek. Gelir nasılsa nereye gittiyse diye teselli eder
kendini. İşine odaklanır. Kapının zili çalmaya başlar. Sanki alacaklıdır gelen.
“Geldim geldiiiiiiiiiim” derken elini önlüğüne siler. Kapıyı açar açmaz oğlan
bacaklarının arasından sızar içeriye. Anası şaşırır. Mutfağa geçerken:
“neredeydin bakayım sen?”
“Öküzün sırtında…”
“terbiyeli ol bakayım, ne demek o?”
“ne demekse o anne, ben eşşek diye
bindim, öküzmüş. Yanındaki de inek çıktı…”
“Gelmeyeyim yanına, alırım
ayaklarımın altına ha! Terbiyeni takın…” mırıldanmaya devam etti.
“Ana, anaaa.”
“ne var neeeeeeee?”
“İnek selam söyledi sana, ‘unutma’
diye de tembihledi. Sorarsa ‘söyledi’ dersin. Tamam mı?”
“Babana söyleyeyim seni, terbiyeni
versin. Gelir birazdan…“
Kapı zili çalar.
“aç kapıyı baban geldi.”
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.