Arabada Bir Genç Kadın
Soğuk bir kış günüydü. Hafta boyunca evden çıkmamıştım. Bunalıyordum artık evde. Kendimi dışarı atmak istedim. Acele ettim çıkmak için. Durağa doğru yöneldim. Yüz metre kadar kaldı durağa, üşümeye başladım. Geriye dönüp dönmeme konusunda kararsız kaldım. Birkaç adım attım kararsızlıkla ama daha da üşüdüğümü hissettim. Dişlerimden ses geldi. Herkes bana karşıydı anlaşılan. Döndüm eve, kalın giyinmeye.
Durağa doğru köşeyi dönerken otobüs
geçti. En az yirmi dakika bekleyecektim artık. Kızdım kendime. Neden kızdığımı
düşününce de anlamsızlığına gülmek geldi ama soğuktan gülemedim, bademcik
korkusundan.
Bademciklerim çok hassastır benim.
Bana çekmişler. Havadan nem kaparlar. Ağzımdan nefes aldım mı vay halime.
Şimdilerde yine iyiler. On sene önceleri yaz günleri bile boğazımı atkıyla
sarıp dolaşıyordum. Soranlara: “moda, moda yeni moda” diyordum. Yerler mi,
yemiyorlardı tabii. Halime gülüyorlardı. Hem boğazımı sıcak tutmam gerekiyordu
hem de ağzımdan nefes almamam gerekiyordu. Neyse, o zamanlar geçti, daha
rahatım ama korkmuyor da değilim hani, geri gelir diye.
Yine uzadı değil mi? hemen konuya
geleyim. Yarım saat kadar bekledim durakta. Oturulmuyor da ayazda. El
ovuşturarak, yerimde sayarak ısınmaya çalıştım. Sinirim tepeme çıktı, her on
beş dakikada gelen araba neden yarım saattir gelmedi? Aksilik vardır, ne var
bunda diye diye yatıştırdım kendi kendimi içimden. Nihayet geldi, bindim.
İçerinin sıcaklığı yüzüme vurdu birden.
Oturacak yer yok, en arkaya geçtim.
Arka taraf tamamen boş. Ter bastırmaya başladı sanki. Yakamı, ön düğmeleri açtım. Biraz daha iyi
geldi. Beş dakika kadar gittik. Durakta bir kadın bindi arka kapıdan. Gençti
kadın. Bebeği yaşına girmemiş henüz. Belki daha da küçük. Bebek içinde, bebek
arabasını çıkarmaya yardım ettim. Teşekkür etti. Yirmili yaşlarda görünen kadın
yüzüne bakıldığında daha yaşlı görünüyordu kederli suratından. Dünyanın yükünü
o taşıyordu sanki.
Arka en köşedeki kız öğrenci kalkıp
yer verdi hemcinsine. Oturdu kadın arabasını önüne çekerek. Araba yanlamasına
duruyor önünde. Bebeğin yüzü kapı tarafına bakıyordu. Gülümsüyordu.
Hareketlilik hoşuna gitmiş olmalı. Ooooooooh ne güzel dünya, ne geçim derdi ne
de dert, tasa. O gülmeyip de kim gülecekti.
Anası telefonunu çıkardı
çantasından. Kulaklık telefona bağlı, kulağındaydı. Türbanın altında
kaldığından belli olmuyordu. Telefon çaldı epeyce ama açan yoktu karşıdan.
Tekrar tekrar aradı, yine açılmadı. Sinirlendiği belli olmaya başladı o anda.
Nefes alış verişleri değişti. Burun delikleri hordum gibi ne varsa çekiyordu
havayı. Beyin istiyordu çok oksijeni. Enerjiye ihtiyacı vardı.
Yerinde kımıldandı birkaç kez.
İnmekle inmemek arasında kararsızdı. Bırakıverdi kendini hafifçe kalktığı
yerine. Telefonu tekrar alıp aradı yine. Hemen açıldı telefon. Kızgınlığı belliydi
ses tonundan. “neredesiiiin?” dedi kadın. Cevabı dinledi. “Ne zamandır oradasııııın?”… “Nesi varmış
telefonun?” ... “açıldı mı” … sen
açılmış haliyle mi konuşuyorsun? … açılmış haalde çalışmıyor o telefon,
denedim ben. … ardı ardına geliyordu sorular. Karşı tarafın verdiği her
bir cevap daha da sinirlendiriyordu kadını. Şaşkınlıkla izlemeye başladım.
Kadın adeta kocasıyla kavga ediyordu. Dokunabileceği uzaklıkta olsaydı
kesinlikle tava falan yemişti kafaya. Belki de telefonu fırlatırdı ağzının üstüne
yalanlarını anladığı için.
“Hadi be oradan, yalancı. Sen
tamircide falan değilsin. O kadının yanındasın sen yine”… Telefonunu kapattı
kadın, çantasına fırlattı. Otobüste olduğunu unutmuştu belki de telefonda
konuşurken. Kızgınlık kızarması ve utanma kızartısı sardı yüzünün görünen
yanlarını.
Etrafını süzdü belli etmemeye
çalışarak. Ben de kaptırmışım kendimi kadının durumuna. İneceğim yeri unutmuşum. Aklıma geldi o anda ve camdan
dışarıya baktım yenice geçmek üzereyiz
durağı. Telaşlandım. Kararsız kaldım zile basıp basmamakta. Ayağa da
fırlamış bulundum.
Soğukta epeyce yürüyecektim insem.
Kararımı değiştirdim nihayetinde önemli bir şey değildi. Fotoğrafçılık kursu
var mı yok mu soracaktım. Hepsi buydu gelme amacımın. Bahaneydi aslında kendimi
evden dışarıya atmak için. Depresyona girdim de. Depresyona sokan da kendimim,
kendimi. Kendi kendimi depresyona soktum iyi mi. ben yaparım bazen böyle.
Aslında öldürüyorum da kendi kendimi bazen. Kolay ölünmüyor ha! İnsan bir
yanını öldürmeye kalktı mı yıllar yıllaaaar alıyor. Can çekişe çekişe ölmeye
çalışıyor insanın öldürmek istediği yanı.
Kadın telefonu aldı yine eline.
Numaraya dokundu. Hemen açtı karşı taraf.
Karşının bir şey demesine fırsat vermeden “Hemen eve geleceksin
boşayacaksın beni, nalet herif. Yoksa ben de başlarım. Bilirsin yaparım
yapacağım dediğimi. Ölmek istemiyorsan beni hemen boşa.”
Kadının konuştuğu kişinin kocası
olduğu belli oldu konuşmasından. Adam bir şeyler anlatmaya çalışıyordu
hararetli hararetli. Kadın: “nasıl yapacağını da ben mi öğreteceğim lan
pezevenk. ‘Üç defa boş ol diyeceksin’ olup bitecek. Sonra da ben yoluma, sen
ananın… tövbe tövbeee!”
Telefonunu çantasına koymaya,
kulaklığını kulağından çıkarmaya hazırlanıyordu telefon çaldı. Baktı arayanı
görünce cevap vermek istemedi. Üç mü yoksa dördüncü müydü çaldığında açtı
sinirle: “ne vaaar?” dedi kadın sinirle. ... “çocuğu mu, ne çocuğu yahu, sen mi
bakacaksın çocuğa. Sen kendine bak önce…”
İneceğim durak göründü. Telefon
ısrarla çalmaya başladı yine. Kadın açtı. “yine mi sen?” dedi kadın. “çocuğumu
falan veremem ben, boşuna uğraşma alamazsın. Nedenini mi merak ettin.
Söyleyeyim: senden değil.” Kadın telefonu sinirle attı çantasına. İnmeye hazırlandı. Ben zile bastım. Kapıya
yaklaştım.
İndim durakta ama şaşkındım duyduklarımdan,
gördüklerimden sonra. Önce bir çay içip nefeslenmek istedim. Durağa yakın olan
kahveye doğru ilerlemeye başladım. Bu tarafa geldiğimde çay ya da kahvemi
burada içerim daima. Kısa yolculuk bana uzun yıllar geçmiş gibi hissettirdi.
Zaman değişmedi, zaman her zamanki zaman ama insanlar çok değişmiş olmalı.
Kültür farklılığı mıdır nedir bu haller?
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.