SAYFALAR

Çarşamba, Kasım 11, 2020

O An

"O An"

O An!

            Bazen öyle oluyor ki yaşadığın o an veya duyduğun o an uyuşup kalıyorsun. Bir şey hissetmiyorsun. Hissetmediğin için de ne yapman gerektiği hakkında bir fikir oluşmuyor kafanda.

            Bir an donup kalıyorsun sadece. Anlatılabilen şekli budur o anki durumun.

            “Korktuğu kora bastı” derler ya hani, bu durum “kor” olmaya kor da dumanı olmuyor basınca. Basıyorsun, “cısssssssssssssss” diyor bir an, o kadar. Ha, cıs’ıltıyı da duyan falan yok ha. Yanlış değil, yanlış değil. İstersen bas da dene. “cısss” mı diyor “cızzz” mı diyor. Mangalda “cızzz” diyor. O et çünkü.

            Ortada “kor” var, “basmak” da var ancak “korktuğu-korkan” yok ortalıkta. Korkacak kişi olmadığı için anlaşılamıyor ya zaten söylenilip de senin duyduğun ifade. Yapmaya devam ettiğin işe o an ara verir gibi yapıyorsun bilmeden –otomatik- bir süre –saniyeler- sonra yavaş yavaş oksijen ilerliyor beynine. “Hoş geldin tekrar dünyaya!”

            Aradan zaman geçip gidiyor kendi halinde. Sana da değdiriyor zaman geçerken seni şaşırtana da. Her canlı nasibini alıyor bu dünyada. Bazıları hak ederek bazıları hak etmeden. Kim arayıp soruyor ki zaten. Dünya tutturmuş bir düzen götürüp gidiyor yuvarlana yuvarlana.

            “O an” hatırlanıyor bir süre sonra. Sanki bir kasette kayıtlıymış gibi, biraz cızırtılı, biraz buğulu bir sesle dinliyor gibi oluyorsun arada bir. İlk zamanlar “boş ver” diyorsun kendi kendine. Ancak kendi kendine söz geçirememeye başlıyorsun “o an” konusunda.

            Hani şu ilkel beyinin emniyet şalterini indirmesi var ya hayatta tutabilmek için, işte “o an” olan bu. Şalter inmiş oluyor. Duyacaklarından “o an” etkilenmeni engelliyor. Engelliyor da bir taraftan da kaydediyor sonra analiz edebilmen için. Anlayacağın hem hâkim hem savcı var “o an.” Her iki görev de yapılıyor “o an.”

            “O an” anlayamayıp da korkamadığın şey sonra anlaşılmaya başlıyor yavaş yavaş. Önce ısınıyorsun o duyguya hoşuna gitmediği halde. Güven konusunda gelip gidiyorsun sürekli günlerce, aylarca. Yıllar da sürebilir duruma göre. Ne kimseden yardım alabilirsin ne de istemeye gücün yeter. Bu durum altında ezilip durursun her canlandığında.

            “Yeter artık” denilen bir sınır vardır insanlarda. Kişiden kişiye değişir. Bazıları “yeter artık” diyemediği için balataları sıyırır, freni patlamış külüstür kamyon gibi bir yere toslar. Şansı yaver giderse kafası parçalanmadan paçayı kurtarır, tekrar gün yüzü görür geç de olsa.

           

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.