Günlük- -06.04… -2000/
Zafer
Gözü Tok Zafer
-Gözüm toktu her zaman. Bir gün köyde, daha dört-beş yaşlarındayken “Satıcıların yanlarında dolaşmak yok” demişti babam. Önceleri o çocuk halimle nasıl anlayabilirdim ki; zamanla elinde imkânı olursa tadımlık da olsa yarım, bir, bazen de iki kilo kadar gelenden alır getirirdi babam eve. Köyde yetişmeyen veya o zaman bulunmayan şeyler olurdu. Armut, kuru üzüm bazen meşhur köpük helva…
-O yarım veya bir
kiloluk köpük helva bitip tükenmek bilmezdi haftalarca. Baktık eksiliyor, hemen
su ilave ederdik tabağına ve kabarır şişer çoğalırdı yine yarım saat sonra. Her
öğün, ekmeği banıp banıp yerdik ev içeri. Hiç bıkmadık aynı şeyi yemekten. Belki
de bana öyle gelmiştir kim bilir.
-Sonraları biraz
büyüyünce düşünürdüm de: anam ve babam yemiyorlardı belki de bizi yesinler
diye. Büyük bir olasılıkla öyleydi de.
-Velhasıl kelam, sulu
gözlü olup çıktım işte yaş biraz ilerleyince.
Zafer miydi bu görünen, yoksa başka birisi mi? Beni tanıyan kime
sorulursa sorulsun: “Kesinlikle bir yanlışlık var bu işte, sizin bahsettiğiniz
kişi başkasıdır” diyeceklerdir. O tanıdıkları Zafer çelik gibidir, hiç
zayıflığı veya duygusallığını dışa vurmayan birisidir çünkü.
-İşte böyle, insanlar
doğdukları gibi kalamıyorlar; büyüyüp gelişiyorlar da en sonunda küçülmek için
uğraşıyorlar. Ben de o küçülmek isteyenlerdenim. Ah, şöyle çocukluğuma bir dönebilsem!
-Sulu gözlü dedim ya,
bir damla bile akıtmıyorlar. Yalnızca nemlenip ıslatıyorlar göz içini, sonra da
yakmaya başlıyorlar alev alev. Şaka bir yana ihtiyarlıyorum galiba, aslına
bakılırsa çok istiyorum ağlayabilmeyi,
şakır şakır gözyaşları dökmeyi. Kim bilir belki de rahatlarım öyle olsa.
Kızıyorum akmayınca “ Kıskanç, kıskanç şeyler” diyorum gözlerime. Yaşlarını
bile akıtıvermiyorlar bana. Neredeyse gözlerim olmalarından azledeceğim onları.
Gitsinler kendilerine başka oyuk bulsunlar başka bir bedende.
-Bu yürek yumuşaklığı
bazen ağır bir yük yüklese de insanın omuzlarına, insan kendini insan gibi
hissediyor; işte o zaman da omuzlardaki yük yok oluveriyor. İnsanlardan daha
çok hayvanlara yakın hissediyorum kendimi bu tür durumlarda. O hayvanların saflığı
hiçbir şeye değişilmez. Ne demiş eskilerden birisi: “hayvanları tanıdıkça
insanlığımdan utanmaya başladım.”
-Köksüz ağacı ya yel
kapıyor ya da sel; kalırsa da yerinde, el kapıyor.
-Ezildikçe yürek
yufkalıyor, yufkaldıkça da eziliyor. “Vah yufka yürekli vah!” demezler mi şimdi
de Zafer?
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.