Su damlası gibiyim
Kendimi su damlacığı gibi hissetmeye başladım beş altı saattir. Yağmur yağar çisil çisil de ağaçların yapraklarının ucundan damlacıklar oluşur düşer ya işte o damlacıklar gibiyim. Öyle hissediyorum, biraz da ıslak.
Islak dediysem ben ıslak değilim,
ıslanmadım da. Yağmurun yağdığı falan da yok. Tam aksine hava ilkbaharın
ortaları gibi kışa inat. Biraz yürüdüm ama ıslanacak kadar terlemiş de değilim.
Bu his ilk, ilk defa böyle hissettim. Bir alamet midir,
garabet midir? Üzgün müyüm? Hayır. Rahatım, rahatlamış hissediyorum. Belki de
sağ avucumun çok kaşınmasından sonra gelen bir alerji türüdür. Ne alaka
diyeceksiniz değil mi? Ben dedim bile sizlerden önce “Ne alaka?”
Ben bu sefer iyice denedim bu sağ avuç kaşıntısını. Tam
isabet. Bir gün öncesinden en fazla iki gün öncesinden haber veriyor adeta
“paraları hazırla” diye. Kaşıntının derecesi de çıkacak miktarla ilgili. Paraya
göre kaşıntı miktarı. Çok çıkacaksa, on bilemedin on beş dakikaya bir en az beş
kez yırtarcasına kaşıttırıyor avuç kendini. Sol avuç seyrediyor sadece, bir şey
yapmadan.
Sağ elin pek hayrını görmedim diye geçirdim aklımdan ama
nankörlük etmiş olurum, ben içinden geçiren gibi düşünmüyorum doğrusu. Çok
kahrımı çekti, kaşık tuttu ekmek böldü, odun kırdı…, yaptı da yaptı işte. Ha
kalem tutu be yıllarca, hala da tutuyor. Çok işime yaradı sağ elim ama neden bu
nankörlüğü son zamanlarda! Durmadan aleyhime çalışıyor, kuyumu kazıyor.
Bu ıslak su damlası gibi hissettirme oyunu da sağ avucun bir
oyunu mu acaba? Beyni kandırıp bir oyun oynayalım şuna demiş olamazlar mı? Eğer
öyle bir şey yaptıklarını anlarsam elimden çekecekleri var her ikisinin de.
Yakaladığım an kapının önüne koyarım ikisini de bakmam gözlerinin yaşına.
Düşündüm, düşünmeye de devam ediyorum. Neden böyle hissetmeye
başladım? Sağlığım yerinde sayılır. Bedenimin bana söylediği bir şey yok. Belki
de henüz yok kim bilir! Gözümün önünde, pencereden görüyorum erik ağacını,
incecik dallarının ucunu. Her birinin ucunda damlacıklar sallanıyor rengârenk.
Ne kadar neşeliler, birbirlerine el sallayıp dans ediyorlar. Bana da el
sallayanları var içlerinden. -Ne dal var ne de damlacık. Budanık ağaçlar.-
Yağmursuz havada, hele hele bulutsuz havada yağmur damlası
gibi hissetmek nenin alameti acaba? İmge olarak ne diyor ne demiyor bilmiyorum.
Bir fikrim de yok aslında. Ancak imge deyince çocukluk zamanlarındaki
ıslandığım yağmurlar geldi gözümün önüne.
Neydi o yağmurlar öyle, gök yarılır kazan devrilir, haradak
boşalırdı kazan. Tam da tepeme dökülürdü sanki. Yaz yağmurlarıydı, saçlarımızı
keserlerdi sıfır numara makinayla, saçımız uzasın diye özellikle ıslanırdık
korunaklı yerdeysek bile. O zamanlarda bile böyle su damlası gibi
hissetmemiştim kendimi. 31.12.2020
Ertesi gün -01.01.2021- öğleye doğru yağmur yağdı şakır
şakır. Bardaktan boşanırcasınaydı. Yağmur beni mi çekti ya da ben yağmuru mu
çektim! Belki de doğayla iç içe olduğumuz için dertleşiyoruzdur, olamaz mı? O
zamanlar çoktan geçti genellikle dünyada ama bitmeyen yerlerin de olduğu vardır
mutlaka. Özellikle gelişmemiş ilkelliğini koruyan küçük toplumlarda doğayla
içiçe yaşayıp birbirlerini dinleyen yerlerin olması belki de dünya için
şanstır. Her değerin sorumsuzca harcandığı bir zamanda olmaları da büyük
şanssızlık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.