Siyaset |
1960’lardan günümüze
Merhaba
sevgili Misafirlerim.
Bu
yazımda biraz siyaset ve soframız ilişkisinden bahsetmek istiyorum ve bu konuda
düşündüklerimi aktarmak istiyorum sizlere. Ne ilgisi var sofrayla siyasetin? Diyeceksiniz
biliyorum. Var, hem de çok var; o kadar ki: domatesin pahalı olduğunu düşünüyor
ve söylüyorsanız siyaset yapıyorsunuz demektir, şikâyetiniz var demek ki ve
şikayetinizi dile getiriyorsunuz.
Öncelikle
yıllar öncesine gitmek ve o yıllardan -neredeyse 50 yıl- bu günlere bir yolculuk
yapmak istiyorum hafızamda ve yapabildiğim kadarıyla buraya aktarmak istiyorum.
“68
kuşağı” diye bir ifadeyi neredeyse duymayanımız yoktur her halde.
Bütün dünya
genelinde ses getiren bir kuşaktır 68 kuşağı. 1968 yıllarında insanlar
yaşamlarından memnuniyetsizliğini ortaya koyarak seslerini yükselttiler ve
dalga dalga neredeyse dünyanın tamamına yayıldı. Bir düşünsenize, iletişim
şimdiki gibi değil, çoğunun evinde veya iş yerinde bir telefonu bile yok. Yalnızca
gazeteler, dergiler gibi yazılı basın ve kişisel diyaloglarla dalga dalga
yayılan bir durum.
İnsanlar
o yıllar ve eskilerinde gündeme veya çevrelerine bu gündekinden daha
duyarlıydılar. Ben bile o yıllarda ilkokul ikilerde falan okuyordum ve dağ
başında 500 haneli bir köyde yol üzerinde bulduğumuz gazete veya dergi parçasını-yazılı
olan ne olursa- alıp okuyorduk ve sık sık da bulamıyorduk. Gazeteyi zaten
bilmiyorduk ancak adını duyuyorduk. Tek araç vardı radyo. Ne duyuyorsak
radyodandı. Bazen de dışarıda okuyan lise veya üniversite öğrencisi olan abi,
ablalarımızdan duyuyorduk.
Demem
o ki: İnsanlar günlük olaylarla ilgilenme eğilimindeydiler ve siyasetin nabzını
TBMM bültenlerinden tutuyorlardı. Köyde, kentte her yerde siyasetle ilgilenen
yığınlarca insan bulurdunuz o yıllarda, çoğu da birikimliydi elbette. Seçim zamanlarında
nabızlar yükseliyor, bunu sebebi de ucuz siyasetçiler oluyordu. Kamplara ayırıp
kendi sürüsüne çobanlık yapabilmenin ön koşuluydu bölmek ve fanatikleştirmek. Cahil
toplumlarda en önemli araçlardan biridir siyasette. Koltukların sağlam olması
için olmazsa olmazdı bu taktik. Ve böylece Demirel 50 yıla yakın idare etti bu
memleketi.
Kazandırdı
mı? İyilik mi etti? Diye sorguladığımda-o yıllarda da sorguladım- olumsuz bir
cevap geliveriyor dilimin ucuna. Ama onun ve o zihniyetin ektiği tohumlar yakın
tarihimize kadar yeşerdi, filizlendi ve meyvelerini verdi hasat yapılıyor
artık.
Ben
siyaset yapma ve siyasete pasif olarak bile katılma taraftarıyım. Siyaset yönetim
tercihidir, yönetebilme becerisidir, yönetme seçeneğidir, yaşamın kendisidir
aslında. Bir şeylerden şikâyetimiz olduğunda, bir şeyleri beğenmediğimizde
bilerek veya bilmeyerek siyaset yapmış oluruz.
Siyaset duyarlılıktır, çevreye, doğaya ve insanlara karşı sorumluluktur.
Her şeyden önce kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Çocuklarımıza, torunlarımıza
ne bıraktığımız veya ne bırakmak istediğimizle ilgilidir siyaset.
Siyaset |
Geçmiş
yıllarda aktif siyasi zihniyet durumlarının zorlaştığını gördükçe insanları
siyasetten soğutarak yalnızca kendilerinin yapabileceği bir ayrıcalık olarak
görmeye başladılar ve örümcek ağlarıyla örülmüş ve pörsümüş beyinleriyle
memleketi idare etmeye başladılar. Bir gün dediği öbür güne uymayan eksantrik
bir politika izleyerek nabza göre şerbet taktiği ile günleri geçiştirdiler
yalnızca, ürettikleri bir şey yoktu denilebilir.
Siyaset
o yıllarda hep problem üretmiş ve kendi ürettiği problemlerin içinde boğulmaya
başladıkça da insanların siyasetle ilgilenmesini bahane ederek yasaklarla önüne
geçmeye çalıştılar siyasetin. Sonra da
baktılar olmuyor “Savaşma seviş” sloganıyla meşrulaştırdılar ve özellikle
gençlerin zaten zaafı olan cinselliği çağrıştıran bir duruma büründürdüler. Gençlerin
çoğunluğu bu sözlere kulak verdi ve kızlı oğlanlı sarmaş dolaş sokaklarda,
bahçelerde dolaşmaya başladılar kuzu sarması gibi. Yıllar-10, 15 yıl- sonra da
1985’lerde hatırladığım kadarıyla sokakta el ele aynı cinsiyetten iki insanın
veya gurubun dolaşmasını da muaşeret kurallarına aykırı bularak yasal işlem
uygulamaya başladılar ve el ele sokakta dolaşmalarını yasakladılar. Ben de
Ankara Kızılay’da bir akşamüzeri arkadaşlarla sinemaya giderken nasibimi aldım
bu durumdan. Meğer gurup içinde elini diğer erkek arkadaşın omuzuna atmış
arkadaşlardan birisi ve önümüzde iki polis belirdi ve karakola davet etti ama
ucuz yırttık, inandırıncaya kadar gay-homoseksüel- olmadıklarını ve yolumuza
devam ettik yarım saat gecikmeyle.
Her
on yılda bu güzelim memlekette ihtilal olur, eskiden askeriydi, 20. Yüzyılda ise
sivil olmaya başladı ihtilaller. Ne de olsa çağ atlamış olduk öyle değil mi?
Tercih
bizim: Ya şikâyet etmeyeceğiz hiçbir şeyden, gözümüzü ve kulağımızı kapatacağız
her şeye; ya da gözlerimizi ve kulağımızı eskiden olmadığı kadar fazla açarak
duyup göreceğiz her sesi ve hareketi, değerlendirip kararlar alacağız kendimize
göre ve isteyenler aktif siyasete girecek istemeyenler de pasif olarak kalacak
ama duyarlı bir vatandaş olarak. Sürüde bir koyun olmayarak sade, duyarlı,
bilgili, sorumlu bir vatandaş olarak. Siyasetin neresinde olursa olsun düşünen
bir insanın mutlaka bir tarafı vardır bu taraf da kendi tarafıdır; onun bunun
tarafı değildir.
Bu
durumda konuşarak, tartışarak kavga etmeden yalnızca fikir mücadelesi yaparak
yaşamımız daha da kolaylaşır. Savaşan fikirler olduğu sürece kılıçlar ve
silahlar konuşamaz. Hırsların önüne geçerek yol gösterilmelidir geleceğe. Kontrolsüz
hırs insanı boğar kendi bataklığında.
Sevgili
okurlar hoşça kalın. Sevgiyle saygıyla kalın.
Kendinize, ailenize ve dünyaya duyarlı kalın. Gelecek güzel günleri
ancak böyle karşılayabiliriz Saygı ve sevgilerimle.
09-05-2017-1248
Halil Gönül
Görsel:Pixabay.com
Dediğiniz gibi ister istemez, bilerek veya bilmeyerek siyaset yapıyoruz. Geçici bir süre için pahalılaşan ürünler üzerinden, (domates, sivri biber vs.) siyaset yapmayı ise gereksiz buluyorum. Bunlar gerçek gündemi unutturuyorlar bana göre. Ayrıca, kendi doğrularımızı sesimizi yükselterek empoze etmeyi bırakmamız lazım artık. Selametle kalın...
YanıtlaSilMerhaba, sevgili RABİA SERTELİ, sanırım yanlış anlaşıldım. Kendi doğrularımızı yüksek sesle empoze değil benim bahsettiğim, zaten o yapıldı ve yapılıyor halen de. Benim söz konusu ettiğim bilinçli bir vatandaş olarak ne istediğimizi bilmektir. dolayısıyla nenin doğru nenin yanlış olacağı konusunda bir şeyler düşünüp söyleyebilme yetisidir. Yeni çıkan yasadaki 90 Tl vatandaşlık aidatını uygun buluyor musunuz? Hoşça kalın, saygı ve sevgilerimle.
Sil