Salı, Mayıs 09, 2017

Soframız ve siyaset

Siyaset

1960’lardan günümüze


                Merhaba sevgili Misafirlerim.
                Bu yazımda biraz siyaset ve soframız ilişkisinden bahsetmek istiyorum ve bu konuda düşündüklerimi aktarmak istiyorum sizlere. Ne ilgisi var sofrayla siyasetin? Diyeceksiniz biliyorum. Var, hem de çok var; o kadar ki: domatesin pahalı olduğunu düşünüyor ve söylüyorsanız siyaset yapıyorsunuz demektir, şikâyetiniz var demek ki ve şikayetinizi dile getiriyorsunuz.
                Öncelikle yıllar öncesine gitmek ve o yıllardan -neredeyse 50 yıl- bu günlere bir yolculuk yapmak istiyorum hafızamda ve yapabildiğim kadarıyla buraya aktarmak istiyorum.
                “68 kuşağı” diye bir ifadeyi neredeyse duymayanımız yoktur her halde.
Bütün dünya genelinde ses getiren bir kuşaktır 68 kuşağı. 1968 yıllarında insanlar yaşamlarından memnuniyetsizliğini ortaya koyarak seslerini yükselttiler ve dalga dalga neredeyse dünyanın tamamına yayıldı. Bir düşünsenize, iletişim şimdiki gibi değil, çoğunun evinde veya iş yerinde bir telefonu bile yok. Yalnızca gazeteler, dergiler gibi yazılı basın ve kişisel diyaloglarla dalga dalga yayılan bir durum.
                İnsanlar o yıllar ve eskilerinde gündeme veya çevrelerine bu gündekinden daha duyarlıydılar. Ben bile o yıllarda ilkokul ikilerde falan okuyordum ve dağ başında 500 haneli bir köyde yol üzerinde bulduğumuz gazete veya dergi parçasını-yazılı olan ne olursa- alıp okuyorduk ve sık sık da bulamıyorduk. Gazeteyi zaten bilmiyorduk ancak adını duyuyorduk. Tek araç vardı radyo. Ne duyuyorsak radyodandı. Bazen de dışarıda okuyan lise veya üniversite öğrencisi olan abi, ablalarımızdan duyuyorduk.
                Demem o ki: İnsanlar günlük olaylarla ilgilenme eğilimindeydiler ve siyasetin nabzını TBMM bültenlerinden tutuyorlardı. Köyde, kentte her yerde siyasetle ilgilenen yığınlarca insan bulurdunuz o yıllarda, çoğu da birikimliydi elbette. Seçim zamanlarında nabızlar yükseliyor, bunu sebebi de ucuz siyasetçiler oluyordu. Kamplara ayırıp kendi sürüsüne çobanlık yapabilmenin ön koşuluydu bölmek ve fanatikleştirmek. Cahil toplumlarda en önemli araçlardan biridir siyasette. Koltukların sağlam olması için olmazsa olmazdı bu taktik. Ve böylece Demirel 50 yıla yakın idare etti bu memleketi.
                Kazandırdı mı? İyilik mi etti? Diye sorguladığımda-o yıllarda da sorguladım- olumsuz bir cevap geliveriyor dilimin ucuna. Ama onun ve o zihniyetin ektiği tohumlar yakın tarihimize kadar yeşerdi, filizlendi ve meyvelerini verdi hasat yapılıyor artık.
                Ben siyaset yapma ve siyasete pasif olarak bile katılma taraftarıyım. Siyaset yönetim tercihidir, yönetebilme becerisidir, yönetme seçeneğidir, yaşamın kendisidir aslında. Bir şeylerden şikâyetimiz olduğunda, bir şeyleri beğenmediğimizde bilerek veya bilmeyerek siyaset yapmış oluruz.  Siyaset duyarlılıktır, çevreye, doğaya ve insanlara karşı sorumluluktur. Her şeyden önce kendimize karşı sorumluluğumuzdur. Çocuklarımıza, torunlarımıza ne bıraktığımız veya ne bırakmak istediğimizle ilgilidir siyaset.
Siyaset

                Geçmiş yıllarda aktif siyasi zihniyet durumlarının zorlaştığını gördükçe insanları siyasetten soğutarak yalnızca kendilerinin yapabileceği bir ayrıcalık olarak görmeye başladılar ve örümcek ağlarıyla örülmüş ve pörsümüş beyinleriyle memleketi idare etmeye başladılar. Bir gün dediği öbür güne uymayan eksantrik bir politika izleyerek nabza göre şerbet taktiği ile günleri geçiştirdiler yalnızca, ürettikleri bir şey yoktu denilebilir.
                Siyaset o yıllarda hep problem üretmiş ve kendi ürettiği problemlerin içinde boğulmaya başladıkça da insanların siyasetle ilgilenmesini bahane ederek yasaklarla önüne geçmeye çalıştılar siyasetin.  Sonra da baktılar olmuyor “Savaşma seviş” sloganıyla meşrulaştırdılar ve özellikle gençlerin zaten zaafı olan cinselliği çağrıştıran bir duruma büründürdüler. Gençlerin çoğunluğu bu sözlere kulak verdi ve kızlı oğlanlı sarmaş dolaş sokaklarda, bahçelerde dolaşmaya başladılar kuzu sarması gibi. Yıllar-10, 15 yıl- sonra da 1985’lerde hatırladığım kadarıyla sokakta el ele aynı cinsiyetten iki insanın veya gurubun dolaşmasını da muaşeret kurallarına aykırı bularak yasal işlem uygulamaya başladılar ve el ele sokakta dolaşmalarını yasakladılar. Ben de Ankara Kızılay’da bir akşamüzeri arkadaşlarla sinemaya giderken nasibimi aldım bu durumdan. Meğer gurup içinde elini diğer erkek arkadaşın omuzuna atmış arkadaşlardan birisi ve önümüzde iki polis belirdi ve karakola davet etti ama ucuz yırttık, inandırıncaya kadar gay-homoseksüel- olmadıklarını ve yolumuza devam ettik yarım saat gecikmeyle.
                Her on yılda bu güzelim memlekette ihtilal olur, eskiden askeriydi, 20. Yüzyılda ise sivil olmaya başladı ihtilaller. Ne de olsa çağ atlamış olduk öyle değil mi?
                Tercih bizim: Ya şikâyet etmeyeceğiz hiçbir şeyden, gözümüzü ve kulağımızı kapatacağız her şeye; ya da gözlerimizi ve kulağımızı eskiden olmadığı kadar fazla açarak duyup göreceğiz her sesi ve hareketi, değerlendirip kararlar alacağız kendimize göre ve isteyenler aktif siyasete girecek istemeyenler de pasif olarak kalacak ama duyarlı bir vatandaş olarak. Sürüde bir koyun olmayarak sade, duyarlı, bilgili, sorumlu bir vatandaş olarak. Siyasetin neresinde olursa olsun düşünen bir insanın mutlaka bir tarafı vardır bu taraf da kendi tarafıdır; onun bunun tarafı değildir.
                Bu durumda konuşarak, tartışarak kavga etmeden yalnızca fikir mücadelesi yaparak yaşamımız daha da kolaylaşır. Savaşan fikirler olduğu sürece kılıçlar ve silahlar konuşamaz. Hırsların önüne geçerek yol gösterilmelidir geleceğe. Kontrolsüz hırs insanı boğar kendi bataklığında.
                Sevgili okurlar hoşça kalın. Sevgiyle saygıyla kalın.  Kendinize, ailenize ve dünyaya duyarlı kalın. Gelecek güzel günleri ancak böyle karşılayabiliriz Saygı ve sevgilerimle.

                                                                                                                              09-05-2017-1248
                                                                                                                                  Halil Gönül
Görsel:Pixabay.com

2 yorum:

  1. Dediğiniz gibi ister istemez, bilerek veya bilmeyerek siyaset yapıyoruz. Geçici bir süre için pahalılaşan ürünler üzerinden, (domates, sivri biber vs.) siyaset yapmayı ise gereksiz buluyorum. Bunlar gerçek gündemi unutturuyorlar bana göre. Ayrıca, kendi doğrularımızı sesimizi yükselterek empoze etmeyi bırakmamız lazım artık. Selametle kalın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, sevgili RABİA SERTELİ, sanırım yanlış anlaşıldım. Kendi doğrularımızı yüksek sesle empoze değil benim bahsettiğim, zaten o yapıldı ve yapılıyor halen de. Benim söz konusu ettiğim bilinçli bir vatandaş olarak ne istediğimizi bilmektir. dolayısıyla nenin doğru nenin yanlış olacağı konusunda bir şeyler düşünüp söyleyebilme yetisidir. Yeni çıkan yasadaki 90 Tl vatandaşlık aidatını uygun buluyor musunuz? Hoşça kalın, saygı ve sevgilerimle.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.