SAYFALAR

Cuma, Temmuz 21, 2017

Çiçeği burnunda Mühendislik anılarım-Deniz Abi’yle Kahvaltı

Deniz Abi’yle Kahvaltı
"Simitçi"

Deniz Abi’nin gözü üzerimde gibiydi sanki, ama emin olamıyordum tam olarak. Biraz dikkat ettikten sonra doğruydu hissettiğim; bana bakıp duruyordu ağzına simit parçası ve beyaz peynir koyarken. 

İki çay söyledi ve yerinden kalkıp yanıma geldi elinde simit ve peyniriyle birlikte. Benim masanın üstüne koydu elindekileri.              

Etrafına bakındı ve sonra arkada pencerenin yanında duran Adanalı ’ya seslendi: “Koltuğunu getir buraya, sen dışarıları seyret biraz!” dedi.

                Herkes gülmeye başladı birden. 
              Ben de anlamamıştım ilk anda. 
            Adanalı koltuğunu -sekreter koltuğu- getirip verdi ve Deniz abi oturup yanaştı masaya. Tam da o anda çaylar geldi.
          “Hadi bakalım Halil, bugün sana eşlik edeceğim; ibnenin biri sayesinde.” Dedi, simit ve peyniri işaret etti.

         Şanslıydım, iki simit ve iki peynir almış. Birlikte kahvaltı yaptık.                            Gurubumuz kafa dengiydi yaşlısı genciyle, kadını ve erkeğiyle. Davranışlarda, neredeyse cinsiyet ayrımı bile yok gibiydi; herkes dobra dobra konuşuyordu, kimse kimseden çekinmeden ve de ayıplamadan. Herkes birbirini çok iyi anlıyordu. Kendimi çok rahat hissettiğim ortamlardan biriydi gurubumuz. Amir memur ilişkileri de güzeldi, herkes işini yapıyor kimse kimseye hükümranlık taslamıyordu.

                Bu arada gözler Adanalı’nın üzerinde dolanıyordu zaman zaman. Benim de aklıma gelen aynı şeydi diğerleriyle “acaba Deniz Abi’ye şakayı yapan Adanalı mı veya eli var mıydı? Bu yüzden mi üstüne gidiyordu Deniz Abi, anlamış veya öğrenmiş miydi acaba?”  Yoksa neden koskoca evli barklı, çoluk çocuk sahibi adamdan oturduğu koltuğu istesindi. Boş bir sandalye çeker otururdu üzerine; hoş, kıçı altın kaplama değildi ya! Bir bit yeniği vardı bu işte.

                Adam haklıydı; demek ki evde işler karışık gitmişti bugün, anlaşılan daha da devam edecekti durum. Acaba yenge bir şey mi söyledi Adanalı hakkında? Neyse kahvaltıyı bitirdik birlikte ve koltuğu kendisi götürüp teslim etti Adanalı‘ya. Çok masum görünüyordu bugün Adanalı; her zamanki kıpır kıpır, şen şakrak halinden  eser yoktu.

                Odada bir sakinlik olmaya başladı sabah sabah. Pek hayra alamet sayılmıyordu bu gurupta böyle şeyler. Ben dosyamı açtım ve harıl harıl çalışmaya başladım. Neredeyse ikinci ayımın sonuna yaklaşmaktaydım ve ikinci dosyamı da teslim etmeye az zaman kaldı. Seviniyordum bir taraftan da üçüncü dosyaya başlayacağım için.

"Bendeniz saf baykuş"

                Bir saat geçmemişti ki içeriye bir belediye başkanıyla yanında kısmi işler yapan yüklenici girdi içeriye. Beni görünce şaşırdılar önce “her ikisi de aynı anda “tayin mi?” diye sordular.             Geçici görevle geldiğimi anlatınca da “aman şefim! tayin mayin deme, sen lazımsın bize” dedi Başkan ve yüklenici. Bir şey anlamadım ama hoşuma gittiği için gülümsedim: “yok yok, öyle bir niyetim yok daha” dedim lafın gelişi.
Belediye başkanı iş takibine gelmiştir mutlaka. Yönettiği kasabanın doğru dürüst kanalizasyonu, içme suyu yok; elinden gelen kadarıyla kendisi halletmeye çalışıyor. Yatırım programına aldırmak istiyor ancak güçlü bir siyasetçiye yaranamadığı için de bir türlü yatırım programına aldıramıyor işlerini. Acil raporu çıkartabilirse işleri yoluna girecek. İçme su kaynak etütlerini ben yapıyordum. Ankara'dan dönüşte raporumu hazırlayacaktım hiç bekletmeden.
Ortam bir anda hareketlendi, gülüşmeler başladı hoş beş arasında. Doğudaki dört tane ilin bütün belediyelerine bu gurup bakıyordu; işler bu guruptan girip çıkıyordu. Bu nedenle hareketsiz geçen bir hafta ortası hemen hemen yok gibidir ama demek ki pazar günü yola çıkmışlar; tenha yakalamak için. Ne de olsa emekli asker adam, işini biliyor.
                Belediye başkanı ve yüklenici, gurup müdürünün masasına geçtiler birlikte ve neşeli bir sohbet başladı bir anda. İşler durmuş gibiydi sanki odada. Herkesin kulağı oradaydı.

“Müdürüm, sakın bu adamın tayinini falan yapmayın bir süre -beni işaret ederek- yüreğime indirirsiniz sonra.” Deyince gülümseyerek  “hayrola ne işiniz var Halil Bey’le?”  

Herkesin gözü bana çevrilince tedirginlik yaşadım bir anda. Benim bildiğim: Önemli bir işim yoktu onlarla ama!.. onların benimle var olduğunu anlamış oldum böylece ve ben de meraklanmaya başladım. Herkes gibi kulak kabarttım konuşmalarına. 
Hayatta ilk kez birilerinin bana muhtaçlığı vardı. Demek ki onlar için önemliymişim de haberim yokmuş(!)

 Ne saf baykuşum ben ya! Dedim içimden. Halâ daha, sokakta çelik çomak oynayan çocuk gibi hissediyordum kendimi...


                                                                                     19-07-2017-1140

                                                                                                                       Halil GÖNÜL

Not: 2/4


Görsel:Pixabay.com

4 yorum:

  1. geride hasretle bakabileceğimiz güzel anılar olmuş..:)) "Müdürüm, sakın bu adamın tayinini falan yapmayın.." bu da eşek şakası gibi olmuş .. :)) kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazar Yildirim,

      teşekkür ederim.
      Gayet sevimli bir söyleyiş tarzı vardı aslında, hiç alınmadım; hatta, onlar için o kadar çok önemli olmam gururumu bile okşamıştı diyebilirim. :)

      Sil
  2. Birilerinin kendisi hakkında böyle konuşmaları gurur verici hakikaten 😀

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.