Cumali'nin Yaptığı
Kış günlerinde bazen havanın sürprizleriyle
karşılaşıyoruz. Bir bakıyorsunuz her taraf kar boran, lapa lapa kar yağıyor,
sis kaplıyor ortalığı. Sis dedim de en çok içimi karartan hava durumudur,
özellikle Ankara'da bu durum çok daha fazla dikkatimi çekmeye başladı. Zaten
Ankara simsiyah, bir de üstüne sis çöktüğünde içim kararıyor, hiçbir şey yapmak
istemiyorum.
Çevremi gözlemlediğimde de aynı durumu
fark ettim; ancak süreli işleri olanlar -yazışma gibi- işini yapıyor diğerleri
birbirine sataşıyor, şakalar yapıyor; öylesine vakit geçiriyordu.
Deniz abi geç kalmıştı bu sabah. Bir
saat civarında gecikmeyle geldi. Geldi ama suratından düşen bin parçaydı, üzgün
ve aynı zamanda da sinirli bir hali vardı. “Günaydınlar” diyerek masasına geçip
oturdu. Herkesin gözü üzerindeydi. Hatta 40 yaşlarındaki evli bayan ablamız
yerinden kalkıp dışarıya çıkmak istedi ama birkaç adım kapıya doğru yürüdükten
sonra tekrar fikir değiştirip yerine oturdu.
Oda buz gibi olmuştu Deniz Abi'nin
gelişiyle. Sürekli birbiriyle şakalaşan Cumali oturduğu yerden “Hayrola Abi,
gemiler mi battı?” dedi gülümseyerek. Bir anda odanın içinde çınlar gibi oldu
sesi arkadaşın. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir taraftan da ayağa
kalkması beklentisi vardı; odadaki tanıyanlar klasik davranışını bekler
gibiydiler, el kol hareketleri, kaş göz hareketleri çoğalmıştı fark ettirmemeye
çalışarak.
Nihayet beklenen an geldi: Deniz abi
ayağa kalktı birden ve masasının önüne doğru geçti ve iki elini de pantolonunun
ceplerine koyarak hafiften birkaç küfür salladı, volta atmaya başladı ileri
geri. Bazen ellerini çıkarıp arkada birleştiriyor, birkaç adımdan sonra tekrar
ceplerine koyuyordu...
Masasının önüne geldiğinde ceketinin sağ cebinden bir şeyler çıkarıp masasının üzerine çarparak “Pezevengin birisi bunları koymuş cebime dün, bir bulursam dünyaya geldiğine pişman edeceğim.” dedi kızgın bir ses tonuyla. Durduğu yerde duramıyordu...
Cumali deşmeye çalışıyordu sanki
anlamak istediği bir şey varmış gibi. Soruları temkinliydi ve sesi de hiç
duymadığımız bir ses tonuydu acımaklı, tereddütlü ve meraklı! Anlaşılan onun
da duyguları karışıktı.
Cumali yavaş yavaş istediği bilgileri
almaya başlamıştı ağzından ve gitgide de sesi kısılmaya başlamıştı.
Tedirginliği artmaya başlamıştı her seferinde.
Masanın üzerindekiler, prezervatif ve ruj izli peçeteydi. Herkes görmüştü ve hala masanın üzerinde duruyordu. Yemeğe kadar çok gergindi odanın içi. Cumali ve Deniz Abi'den başka sesi çıkan yoktu.
Akşam eve gittiğinde yemekten sonra hanımı mıntıka yoklaması yapmış. Elbiselerin lekeli göründüğünü ve temizlikçiye verilmesi gerektiğini söylemiş. Deniz Abi de: Koltukta uzandığı yerden: "Daha oradalar, hazırlayıver yarın geçerken bırakır geçerim” demiş. Olanlar olmuş beş dakika sonra. Hanımı ceplerini boşaltmak için Pantolon ve ceketi almış her bir cebi boşaltmış masanın üzerine; bir de ne görsün, rujlu peçete ve prezervatif. Önce gözlerine inanamamış “Bu ne?” demiş şaşkınlıkla. Bakmadan “ıvır zıvırdır ne olacak!” deyince kafasında patlamış onlar ve elbise.
Telaşla uzandığı koltuktan kalkmış ve
bakmış kendisi de. Anlamış anlamaya da nasıl açıklayacak bunları, ne dese de
boş olduğunu bildiği bir şeymiş zaten. Ne dediyse ve ne kadar çaba gösterdiyse
de haberi olmadığını, eşek şakası olduğunu söylese de olanlar olmuş.
Bu tür sicili de kabarıkmış eskilerden
beri, her ne kadar elini eteğini çekmişse de kimseye inandıramıyormuş. Neyse ki
çocuklar odalarına çekilmişler, tartışmaya şahit olmamışlar.
Hanımı kararını vermiş, boşanacak. Sabahleyin gelirken avukat arkadaşına uğramış. Dilekçeyi bugün verecekmiş.
Ortam iyice buz gibi oldu bunları
duyunca. Yemek vakti geldi ama kimsenin de yemek yiyecek hali yoktu sanki, üzüntüden. Yavaş yavaş çıktı herkes odadan.
Cumali çok telaşlıydı “Abi hele bir bekle sen, biz bir arkadaşla gidip yengeyle görüşelim, vazgeçiririz onu; olur mu öyle şey bu yaştan sonra. Çoluk çocuk ne olacak hiç düşünmez mi yenge! Bekle sen bir şey yapma!” dedi ve koştururcasına çıktı odadan.
Yemekten sonra biraz geç geldi Cumali. “Müjdemi isterim abi” dedi gülümseyerek. “Yengeyi vaz geçirdik, suçu biz üstlendik; ağzımıza da etti anlayacağın.” dedi ve iki elini de yüzüne sürdü dua eder gibi. Dilekçeyi de çıkarıp verdi eline. Herkes derin bir nefes almıştı ve bir uğultu başladı odada. “Bir daha hovardalık yok ama” diye takılanlar da oldu tabii ki.
Meğer eşek şakaları eksik olmazmış
arkadaşların ama bu çok tatsız kaçmış. Şakayı da yapan Cumali ve diğer
arkadaşıymış. Akşamdan giderken cebine koymuşlar fark ettirmeden. Kimse bilmedi
birkaç kişiden başka.
Sonradan öğrendik. Cumali, diğer arkadaşı ve Deniz Abi'ler ailecek tanışıyorlarmış.
Şimdilik hoşça ve mutluca kalın. Gelecek
yazılarda görüşmek üzere.
12-07-2017-0507
bazı eşek şakaları aile facialarına neden olabiliyor maalesef..Allah'tan bu iş tatlıya bağlanmış :))
YanıtlaSilYazar Yildirim,
SilTatlıya bağlandı ama gerçek durum ortaya çıkmadı da idare ettiler.
Ne kadar samimi olunursa olunsun aslında ailevi -aileyi ilgilendirebilecek- şakalardan kaçınmak lazım; çok basit bile olsalar. Bazen çok farklı anlaşılabiliyor. :))
Ben, Deniz abinizin yerinde olsaydım evire çevire döverdim... Hak ediyorlar.
YanıtlaSilbahce perim,
Silgerçeği öğrense dövmeyi bırakın, Adana'ya kadar kovalardı pataklaya pataklaya. Hanımını vazgeçirmek için suçu üstlendiğini düşündü.Kendisine iyilik yapılmış oldu yani. :)
ha haaaa çok hoş şaka :)
YanıtlaSildeeptone,
Silevet, değil mi? :))