Şaşırtan Karşılaşma
Birkaç gün kız arkadaşa yardım edip, onun kesin hesap dosyasını tamamladıktan sonra kendim yeni işle ilgili dosyaları masamın üzerine koydum ve bir süre hiçbir şey yapmadan oturup dosyaları seyrettim; çok şeyler söylüyorlardı fısıltıyla, arada bir de göz kırpıyorlardı bana: “hazır ol geliyoruz” der gibiydiler.
Diğer yandan da kız arkadaş için empati yapıyordum. Çok sevinçli görünüyordu işini bitirdiği için. Onayı falan beklemeyecekti artık ve başka da bir iş almayacak hemen evine dönecekti. Etekleri zil çalıyordu adeta. Aslına bakılırsa guruptaki tecrübeli insanlar da seviniyorlardı onun adına. Öğleye doğru işlemlerini tamamladı ve dosyasını teslim etti. Öğle yemeğini birlikte yedikten sonra ayrıldı bizden ve onu son görüşümüz oldu.
İkinci işimin
ilk yazışma dosyasının sayfalarını hızla çevirmeye başladım, yazışmaların konu
kısmına bakıp, önemli saydıklarımın tarih sayılarını alıyor hızla çevirmeye
devam ediyordum. Gurubun en kıdemlisi
olan Deniz abimiz girdi içeriye birden ve elleri cebinde hızla dolaşmaya
başladı odanın içinde. Sanki odada yalnızmış gibi davranış sergiliyordu.
İlk anda
yadırgadım durumunu; halbuki halim selim kendi halinde ve neşeli şen şakrak
biriydi benim gördüğüm. “Tamam, sıkı durun çocuklar, gelenler var!” dedi başka
bir kıdemli. Merakla ona baktı yeni olanlar. Hiç kimse de bir şey anlamamıştı
ben gibi. Aval aval bakıyorduk öylesine. Beş dakika geçmedi başladı ağzına ne gelirse
saymaya; küfrün bini bir bara. Aklına kim gelirse basıyordu kalayı; bütün
idarecileri sayıp döküyordu. Sıraya dizmesi de beş dakika kadar sürdü, biraz
sakinleşince: “abi bayanlar var, ayıp olmuyor mu?” dedi yan taraftan bir
arkadaş.
Hiçbir
şey söylemeden, sanki duymamış gibi davranarak yerine geçip oturdu ve birkaç nefes
alıp verdikten sonra gülümseyerek oda içindekilere göz gezdirdi: “artık bizim
dilimize düştü, elimizden fazla bir şey gelmiyor!” dedi ve tekrar okkalısından
kalayladı.
Deniz abi
dik başlı ve kişiliğinden kimseye taviz vermeyen birisiymiş, bütün memuriyet
hayatı boyunca dik başlı ve ödünsüzlüğünden dolayı sürgün yemiş hep. Yaşı da
elliyi gecik. Kesin hesaplardan birkaçını geri çevirmiş şube müdürü, eksiklik
var diye. Meseleyi eskiler biliyormuş hak verdiler ama biz anlamamıştık bir
şey.
Başka birisi
varmış, başka gurupta ve yalakalık yaparak gıcık olduğu kişilerin işlerine taş
koyarmış. Deniz abiye de gıcık olunmaz kime olunur. Şube müdürü, incelemesi için ona havale
edermiş ekseri işleri ve çoğundan da olumsuz rapor gelirmiş. Deniz abi de bizim
gurubun kesin hesap şefi. Bizim yaptığımız kesin hesaplar, bizim imzamız, şefin
imzası ve grup müdürünün imzasıyla gidiyor. Bütün genel müdürlük de biliyormuş
durumu ancak bir şey de yapılamıyormuş, bu durumda. Herkes hesaplarda küçük bir
iki değişiklik yapıp denildiği şekilde tekrar gönderiyormuş.
Mesai çabuk
bitti gibi geldi bana. Daireden çıkıp misafirhanede üzerimi değiştirip hemen karşıya
geçtim opera binasının önüne ve Kızılay'a gideceğim. Beyaz sarayın yanındaki
eski kitapçıları dolaşıp birkaç İngilizce hikâye kitabı almayı düşünüyordum. Otobüs
geldi ama çok doluydu mesai çıkışı olduğu için, önden binenler bindi, birkaç kişi
kalınca kaptan arka kapıyı açarak arkadan binmemizi istedi hemen bindim, sıkış
tepiş basamakları çıktım.
Tam basamakları
çıktım ve başımı kaldırıp şöyle bir çevreme bakınayım istedim. Sol yanımda
çakmak çakmak açılmış bir çift gözle karşılaştım. Gülümseme de vardı yüzünde. Önce
gözlerimi kaçırdım hemen camdan dışarıya bakmaya başladım. Sol omuzuma vuruldu,
başımı çevirdiğimde aynı kişiyi gördüm tekrar. Gözlerim ısırıyordu ama telaştan
bir türlü çıkaramıyordum kimliğini kişinin. Erkek 25 yaşlarında esmer
birisiydi. Adeta seviniyordu adam. “gel gel arkadaş gel, buraya doğru gel” dedi
bana. İçimde bir sıcaklık oluştu birden. Yanaştım yanına doğru ve “merhaba,
kusura bakma ben hatırlayamadım tam olarak” deyince biraz şaşırdı gibi oldu ama
belli etmek istemedi.
Önündeki
tek koltukta oturan kadına: “hanım bak ne buldum, tanıştırayım sizi” dedi beni
iyice yanına çekerek. Hanımının kucağında beş yaşlarında bir şirin kız çocuğu;
ikisi birlikte bana bakmaya başladılar. “İşte
bu adam, beni İstanbul’da askerken, denizin ortasında intihardan vazgeçiren” deyince tüylerim
diken diken oldu ve birden hatırladım o anları, korkumu, korkuyla karışık
cesaretimi, hatta ne kadar aptal olduğumu.
Kadın birden kalkmaya çalıştı yerinden, gözlerindeki minnettarlık duygusunun altında ezildiğimi hissettim, sarıldık Necati'yle ve arabanın içi bize bakıyordu cümbür cemaat. Benim ineceğim yer yaklaşıyordu; kadın da beni yemeğe davet etti ısrarla gelmemi istiyordu. İki arada bir derede kalmıştım. Başka bir zaman için söz vererek ayrılabildim onlardan ve telefon numaralarımızı aldık karşılıklı.
Şimdilik hoşça ve mutluca kalın. Gelecek
yazılarda görüşmek üzere.
11-07-2017-0740
Teşekkürler güzel paylaşım..
YanıtlaSilUrfalı,
Silbeğenmenize sevindim. :)
Devamı gelir mi bu anıların, çok hoştu.
YanıtlaSilYazdan kalan, teşekkür ederim. :)
SilBiraz daha gelecekler var. "Çiçeği burnunda mühendislik anılarım-..." olarak, "anı, inşaat mühendisliği, yaşam" etiketleri altında yayınlanmış olanlar da vardır.