Acil Yardım İsteği
Oturmak
için bir yer aradım, ortalık kalabalıktı, sıcakların etkisinden olmalı, ağaçlık
ve çimenlerle kaplı bir ortamda herkes neredeyse üst üste oturacak. Nihayet
birisi kalktı ve bir sandalye boşalınca hızla oraya yöneldim. Yaşlı biri
oturuyordu tek başına. Sandalyeler alınmıştı demek ki teker teker. “Merhaba”
diyerek oturdum yanına.
Mecburen
havadan sudan konuşarak sohbet ortamı yaratmaya çalıştım bir süre. Sanki
konuşmaya istekli değildi… epeyce bir zaman geçtikten sonra yavaş yavaş
açılmaya başladı.
Yardım konusuna girdik her nasılsa ve damarına basılmış olmalı ki açılmaya başladı. Daha istekliydi konuşmaları.
“İstediğim en son yardım acildi, hem de çok acil. Benim için ölüm kalım meselesiydi!..” dedi.
Yaşlı,
bembeyaz saç ve sakallarıyla bir heykel gibi cansız oturan adamın gözleri dolu
dolu oldu birden, gözlerime bakıyordu delercesine. İçim kıyıldı, gözlerime
bakmaya başladığı andan itibaren. Bir şeylerin koptuğunu hissetmeye başlamıştım
içimde. Sanki adamın yaşadıklarını yaşıyordum hiç bilmeden, tanımadan. Olabilir
miydi böyle bir şey?..
Karşımda
oturan adamın yerine yani, onun yaşadıklarını yaşayabilir miydim ben? Mümkün
değil bu, diye düşünürken:
“Ben yardım istemek nedir bilmem yavrum!” dedi boğuk
bir sesle. Genzinden geliyordu sesi, kısık ve boğuk… esrarengiz bir hali vardı
yaşlının.
“Ne
demek ‘yardım isteme bilmem?” “Hiç yardım istemediniz mi yani?”
“Evet
istemedim, o istediğim zamana kadar…”
Bir
an sustu gene ve yutkunmaya başladı sık sık. Boğazına tıkanan bir şey vardı,
onu ileri doğru itmeye çalışıyordu…
“Nasıl
olur? Hiç yardım istemeden, hiç kimseden hem de!.. Bu yaşınıza kadar!”
“Benim çocukluğumda yoktu o dediğinizden sanki, ben hiç rastlamadım kimsede. Yalnızca un, yoğurt -maya için- bazen de ödünç tohumluk istenirdi; ellerindeki yetmezse. Yardım denilen şey istenmezdi, nasıl bir şeyse o…”
“Bizim zamanlarımızda, bizim oralarda insanlar birbirinin halinden anlardı, yardıma ihtiyacı varsa hiç sormadan yardıma koşarlardı zaten, hem de minnet borcu hissettirmeden. Nasıl anladıklarını bilemem ama oluyordu işte, anlıyorlardı. Telepati mi, helepati mi diyorsunuz her neyse işte ondan vardı galiba bizim insanlarımızda o zamanlar.”
“Şimdi pek yok artık, nasıl olduysa kayıp oldu; o insanlar göçeli beri. Çok az kaldı; hiç denecek kadar az…”
Suratı
gevşemeye başladı anlatırken, gülümsüyordu besbelli ama kendisi farkında
değildi. Rahatladı da oturduğu yerde. Duyguları derindi, çok eski günlerdeki
zamanlarındaydı, anlatırken o günleri.
Bu durumu bana
da cesaret verdi, yüzüne ve gözlerine daha dikkatli bakmaya başladım anlamaya
çalışıyordum onu ve hissettiklerini.
Ne
de olsa yaşlarımızda 20-30 yaşa yakın fark olsa da bazılarını anlayabilmiştim.
Neden yardım istemeyi bilmediğini mesela. Ben de benzer şeyi düşünmüştüm yakın
zaman öncelerinde. İstediğim tek tük yardım vardır, onlarda hiç olmamıştır
zaten. Olmadığında da “yapılabilecek bir şey olsa herhalde istetmezlerdi ve
yaparlardı” diye düşünmüşümdür.
“En son yardım istediğiniz neydi, kimdendi peki; oldu mu? Yardım edebildiler mi?”
Keşke
sormaz olsaydım duygusu geçti içimden bin bir pişmanlıkla ama pişman olsam da
yapacak bir şey kalmamıştı; sözler çıkmıştı ağzımdan bir kere ve geri almak
mümkün değildi!
Adam
dondu tekrar, gözleri matlaştı ve yanakları seğirmeye başladı. Gözleri uzaklara
hem de çooook uzaklara kaydı ve daldı bir zaman. Nefesi de kesiliverdi, hiç
nefes alışını fark edemiyordum. Çaresiz beklemeye başladım tedirginlik içinde.
Cevap
vermeyecek diye düşünmeye başladım hareketsizliğinden yola çıkarak. Yutkunmaya
başladı ağzı kurumuş gibi, dudaklarını yaladı. Önündeki duran su şişesine gitti
eli ve kapağını açtı yavaşça. Bir yudum su aldı ağzına, bir süre bekletti,
yuttu sonra. Bir daha aldı, daha hızlı yuttu; bir daha bolca aldı sudan ağzına
ve avurdunu şişirene kadar suyu doldurdu ağzına ve üç seferde yuttuktan sonra
şişeyi bıraktı kapağını kapatarak.
29-07-2017-2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.