SAYFALAR

Pazar, Ekim 15, 2017

Yusuf Okumaya başlayacak mı?

“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”

"Kızgın"

BÖLÜM-26

YUSUF’UN OKUMA HEVESİ

KAŞIK

        Nasıl bir insanlıkmış bu ya? Diye sordu kendisine defalarca. Her soruda yumruklarını sıkıyordu bilmeden. Veysel’in odaya geldiğinde yumrukları sımsıkıydı hala. “Ne o oğlum beni mi yumruklayacaksın, nedir alıp veremediğin benimle?” dedi Yusuf’a gülümseyerek.
                “Ne yumruğu ne alıp veremediği, sen ne diyorsun kanka?” dedi Yusuf şaşırarak Veysel’e. “Şu ellerine bir baksana sen” deyince Veysel, ellerine baktı bir an Yusuf ve sımsıkı olduklarını ve mosmor renklerini görünce birden açtı avuçlarını. Anlamıştı ne demek istediğini Veysel’in.

                “Ulan böyle insanlık mı olur be arkadaş? 

         Şu adamın halini görünce kahroldum. Geleni gideni yok değil mi?” dedi sinirli bir ses tonuyla. Suskun duruyordu karşısında Veysel, öylesine gözlerine bakıyordu Yusuf’un.  “Ben bilirim onlara yapacağımı, eşek gibi gelecekler gece yarısı bile olsa, yoksa elimden bir kaza çıkar” diyerek sinirlerini yatıştırmaya çalıştı. Fatma’nın gelmediği de ortadaydı anlamıştı Yusuf, konuyu değiştirdi hızlı bir şekilde. İşlerden, Veysel’in rahatsızlanmasından sonra neler olup bittiğinden bahsederek yapmıştı bu işi.
                Sahi be hiç konuşma fırsatımız olmadı seninle şu mezuniyetinden sonra. Ne yapıyorsun üniversite işini? Sınava girecek misin bu sene?  Gir be, içimizden biri okusun da bakarsın lazım olur ileride” diyerek gülümsedi.
                “Neden sırıtıyorsun öyle, dalga geçecek adam mı buldun yani” deyince Veysel, şaşırdı birden. “Yok kardeşim benim yahu, ciddiyim ben, ne dalga geçmesi. Ben bile neredeyse başlayacağım lise için ama korkuyorum beceremem diye, dile düşmek de var hani, hanımın diline düştüm mü tamamdır işim, ölünceye kadar iflah etmem vallahi de billahi de. Karımın diline düşeceğime lağım çukuruna düşeyim daha iyi. “
                “İyi ya oğlum işte, daha iyi ya, aferin o kıza korkutmuş baya da seni, yola getirmiş bakıyorum üç günde. Düşmeyiver sen de diline, sık tapayı bitir ne var bunda bitirilmeyecek. Bugüne bugün bitirmiş ağabeyin var burada. Gelirsin çalıştırırım seni akşamlarda. Bedava yok ha, her dönem geçtiğin dersler için yemeğini yerim ona göre.” Diyerek gülümsedi gözlerinin içine bakarak.
                “Sahi mi diyorsun ya, valla ciddi diyorsan çalıştırma konusunda, hemen gidip kaydımı yaptırırım yarın. Yemek dediğinde nedir ki, canın sağ olsun senin.” Gözleri parlamıştı Yusuf’un konuşurken. İstediği belliydi ama kendisinden emin olamadığı da belliydi.
                “Bak kardeşim, açık konuşalım, bu işi sıkı tutacaksın, aksi halde olmuyor, ucunu kaçırdın mı gidiyor, yakalayana aşk olsun sonra. Bir dönem kaybedersin. Eğer gerçekten ciddi ciddi sarılacaksan ben varım her zaman. Hem senin hanım da yardımcı olur sana, niye farklı düşünüyorsun ki. Akıllı uslu, olgun saygılı birisi senin hanım ve de lise mezunu değil mi?”
                “Yok ya lise iki den terk etmiş. Babası kaza geçirince sıkıntıya düşmüşler, arkasından da felç derken epeyce zorluk çekmişler hacı hoca derken. Neyse ki erken gitmiş adam da kurtulmuşlar hacı hoca elinden. Neredeyse dolaşmadık hacı hoca bırakmamışlar çevrede. Ellerinde ne var ne yoksa vermişler yetmemiş borçlanmışlar da biraz. Daha yeni bitirdiler borçlarını da rahatladılar yenice.”
                “Tamamdır bu iş kardeşim, ben bir çıkayım buradan, seni de senin hanımı da yazdıralım şu okula, benim aklım kesiyor. Ama kadıncağıza fazla yüklenmeyeceksiniz çocuk, mocuk diye okul bitinceye kadar. Çocuk girerse araya biter o iş, anlaştık mı kardeşim?”
                “Yaşasın be, aklıma yattı vallahi bu iş. Çocuk mocuk ben de istemiyorum zaten. Daha erken, geçsin şöyle birkaç sene bir etrafımızı görelim yahu. Ne çocuğu mocuğu. Anam babamla idare etsin şimdilik.” dedi ve gülümsemeye başladı. Hayaller kurdu kendine göre.
                “Bakıyorum kaynatıyorsunuz iyice. Ben geldim diye kesmeyin çocuklar” dedi sultan içeriye girer girmez. “Yok anacığım yok öyle bir şey, olur mu hiç senden saklı gizli bir şeyimiz bizim. Bana ders versin diye ikna etmeye uğraşıyordum senin oğlanı. Razı oldu sonunda, kandırdım ders geçmesinde yemeğe.” Diyerek gülmeye başladı Yusuf.
                “Sen de geldin anacığım, siz de epeyce yorgunsunuzdur bugün dinlenirsiniz, ben izin isteyeyim, yarın gelirim yine. İstediğiniz bir şey olursa telefon edersiniz olur mu?”
                “Sağ ol yavrum sağ ol, ayaklarına sağlık, bir sürü zahmet etmişsin zaten kendine. Olursa bir ihtiyacımız ararız elbette. Selametle git yavrum. Selam söyle kızıma, anana, babana.” Yusuf sultanın elini öperek Veysel’e de el sallayarak çıktı odadan.
                              

                                                                                 Halil GÖNÜL

Görsel: Google Görseller



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.