“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
"Kızgın" |
BÖLÜM-26
YUSUF’UN OKUMA HEVESİ
KAŞIK
Nasıl bir insanlıkmış bu ya?
Diye sordu kendisine defalarca. Her soruda yumruklarını sıkıyordu bilmeden. Veysel’in
odaya geldiğinde yumrukları sımsıkıydı hala. “Ne o oğlum beni mi
yumruklayacaksın, nedir alıp veremediğin benimle?” dedi Yusuf’a gülümseyerek.
“Ne yumruğu ne alıp veremediği, sen ne diyorsun
kanka?” dedi Yusuf şaşırarak Veysel’e. “Şu ellerine bir baksana sen” deyince
Veysel, ellerine baktı bir an Yusuf ve sımsıkı olduklarını ve mosmor renklerini
görünce birden açtı avuçlarını. Anlamıştı ne demek istediğini Veysel’in.
“Ulan böyle insanlık mı olur be arkadaş?
Şu adamın halini görünce kahroldum. Geleni gideni yok değil mi?” dedi sinirli bir ses tonuyla. Suskun duruyordu karşısında Veysel, öylesine gözlerine bakıyordu Yusuf’un. “Ben bilirim onlara yapacağımı, eşek gibi gelecekler gece yarısı bile olsa, yoksa elimden bir kaza çıkar” diyerek sinirlerini yatıştırmaya çalıştı. Fatma’nın gelmediği de ortadaydı anlamıştı Yusuf, konuyu değiştirdi hızlı bir şekilde. İşlerden, Veysel’in rahatsızlanmasından sonra neler olup bittiğinden bahsederek yapmıştı bu işi.
Sahi be hiç konuşma fırsatımız olmadı seninle şu
mezuniyetinden sonra. Ne yapıyorsun üniversite işini? Sınava girecek misin bu
sene? Gir be, içimizden biri okusun da
bakarsın lazım olur ileride” diyerek gülümsedi.
“Neden sırıtıyorsun öyle, dalga geçecek adam mı
buldun yani” deyince Veysel, şaşırdı birden. “Yok kardeşim benim yahu, ciddiyim
ben, ne dalga geçmesi. Ben bile neredeyse başlayacağım lise için ama korkuyorum
beceremem diye, dile düşmek de var hani, hanımın diline düştüm mü tamamdır
işim, ölünceye kadar iflah etmem vallahi de billahi de. Karımın diline
düşeceğime lağım çukuruna düşeyim daha iyi. “
“İyi ya oğlum işte, daha iyi ya, aferin o kıza
korkutmuş baya da seni, yola getirmiş bakıyorum üç günde. Düşmeyiver sen de
diline, sık tapayı bitir ne var bunda bitirilmeyecek. Bugüne bugün bitirmiş ağabeyin
var burada. Gelirsin çalıştırırım seni akşamlarda. Bedava yok ha, her dönem
geçtiğin dersler için yemeğini yerim ona göre.” Diyerek gülümsedi gözlerinin
içine bakarak.
“Sahi mi diyorsun ya, valla ciddi diyorsan çalıştırma
konusunda, hemen gidip kaydımı yaptırırım yarın. Yemek dediğinde nedir ki,
canın sağ olsun senin.” Gözleri parlamıştı Yusuf’un konuşurken. İstediği
belliydi ama kendisinden emin olamadığı da belliydi.
“Bak kardeşim, açık konuşalım, bu işi sıkı
tutacaksın, aksi halde olmuyor, ucunu kaçırdın mı gidiyor, yakalayana aşk olsun
sonra. Bir dönem kaybedersin. Eğer gerçekten ciddi ciddi sarılacaksan ben varım
her zaman. Hem senin hanım da yardımcı olur sana, niye farklı düşünüyorsun ki.
Akıllı uslu, olgun saygılı birisi senin hanım ve de lise mezunu değil mi?”
“Yok ya lise iki den terk etmiş. Babası kaza
geçirince sıkıntıya düşmüşler, arkasından da felç derken epeyce zorluk
çekmişler hacı hoca derken. Neyse ki erken gitmiş adam da kurtulmuşlar hacı
hoca elinden. Neredeyse dolaşmadık hacı hoca bırakmamışlar çevrede. Ellerinde
ne var ne yoksa vermişler yetmemiş borçlanmışlar da biraz. Daha yeni bitirdiler
borçlarını da rahatladılar yenice.”
“Tamamdır bu iş kardeşim, ben bir çıkayım buradan,
seni de senin hanımı da yazdıralım şu okula, benim aklım kesiyor. Ama
kadıncağıza fazla yüklenmeyeceksiniz çocuk, mocuk diye okul bitinceye kadar.
Çocuk girerse araya biter o iş, anlaştık mı kardeşim?”
“Yaşasın be, aklıma yattı vallahi bu iş. Çocuk mocuk
ben de istemiyorum zaten. Daha erken, geçsin şöyle birkaç sene bir etrafımızı
görelim yahu. Ne çocuğu mocuğu. Anam babamla idare etsin şimdilik.” dedi ve
gülümsemeye başladı. Hayaller kurdu kendine göre.
“Bakıyorum kaynatıyorsunuz iyice. Ben geldim diye
kesmeyin çocuklar” dedi sultan içeriye girer girmez. “Yok anacığım yok öyle bir
şey, olur mu hiç senden saklı gizli bir şeyimiz bizim. Bana ders versin diye
ikna etmeye uğraşıyordum senin oğlanı. Razı oldu sonunda, kandırdım ders geçmesinde
yemeğe.” Diyerek gülmeye başladı Yusuf.
“Sen de geldin anacığım, siz de epeyce yorgunsunuzdur
bugün dinlenirsiniz, ben izin isteyeyim, yarın gelirim yine. İstediğiniz bir
şey olursa telefon edersiniz olur mu?”
“Sağ ol yavrum sağ ol, ayaklarına sağlık, bir sürü
zahmet etmişsin zaten kendine. Olursa bir ihtiyacımız ararız elbette. Selametle
git yavrum. Selam söyle kızıma, anana, babana.” Yusuf sultanın elini öperek Veysel’e
de el sallayarak çıktı odadan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.