“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
"Hüsnü Bey odasında" |
BÖLÜM-22
HÜSNÜ BEY’İN DURUMU
KAŞIK
“Şu koridordan yürüyün sağdaki beşinci odada
yatıyor, oda numarası 305 efendim, geçmiş olsun, hastamız gayet iyi.” Dedi
gülümseyerek bayan.
Genç 30 yaşlarında kısa sarı saçlı bir bayandı ve ayaktaydı söylerken. Sultan bir anda yakaladı kadının kafasını ve her iki yanağından da öptü, iş bittiğinde kendisi de şaşırmıştı yaptığına ve karşısındaki genç sarışın bayan şaşkın ama ağzı kulaklarında memnun görünüyordu şaşkınlığını hemen atmıştı.
“Sağ ol kızım, Allah ne muradın varsa versin inşallah. Bundan iyisi can sağlığı. Bugün aldığım en güzel haber bu, sağ ol yavrum, sağ ol” dedi ve birden dönerek koşturmaya başladı gücü yettiğince. Görenlerde şaşırmıştı. Olanı gençler halt ederdi yanında.
Genç 30 yaşlarında kısa sarı saçlı bir bayandı ve ayaktaydı söylerken. Sultan bir anda yakaladı kadının kafasını ve her iki yanağından da öptü, iş bittiğinde kendisi de şaşırmıştı yaptığına ve karşısındaki genç sarışın bayan şaşkın ama ağzı kulaklarında memnun görünüyordu şaşkınlığını hemen atmıştı.
“Sağ ol kızım, Allah ne muradın varsa versin inşallah. Bundan iyisi can sağlığı. Bugün aldığım en güzel haber bu, sağ ol yavrum, sağ ol” dedi ve birden dönerek koşturmaya başladı gücü yettiğince. Görenlerde şaşırmıştı. Olanı gençler halt ederdi yanında.
Hemen
odayı buldu ve daldı içeriye telaşla ve sevinçle. Hüsnü Bey yalnız başına
yatıyordu yatağında başını pencereden tarafa çevirmiş halde. Kendini fark ettiğinde
çevirdi başını ve gülümsedi birden, gözleri dolu dolu oldu. Yerinden oynamaya
zorlandı ama “kıpırdama, dünür kıpırdama” diyerek yaklaştı yanına Sultan.
“Gelmiş
geçmiş olsun dünürüm, Allah bizlere evine bağışladı seni. Yaratanım bundan kötü
etmesin ya Rabbim. Âmin” dedi. Sultan anlamıştı gelen gideninin
olmadığını. Ziyaretçi saatinin
bitişinden sonra odasına çıkmış anlaşılan diye düşündü Sultan. Bir an tereddüt
etti, kırılır mıydı acaba kendisine yardım etmek istediğini söylese?
“Dünür, damadım nasıl damadım, daha iyidir inşallah, çıkıyor mu hemen?” dedi buruk bir
ses tonuyla.
“Sen
merak etme Veysel’i, bugün geçti ama yarın olmazsa yarından sonra çıkarırlar,
çok da önemli bir şeyi yok, kopan parmağını dikmişler yerine ve iyiymiş
ameliyatı da mikrop kaptırmazsak bir sorun çıkmayacakmış, öyle söylediler.” Sen
nasılsın, nasıl hissediyorsun kendini.
“Bak
dünür, bir ihtiyacın var mı, günahın boynuna eğer varda bir isteğin ihtiyacın söylemiyorsan.”
Dedi Sultan, gülümseyerek sımsıcak bir ses tonuyla. Biz bu günler için varız
dünür, sakın çekineyim falan deme. Biz el değiliz öyle değil mi? Haydi söyle
varsa?” diyerek ısrar etmeye çalıştı ama Hüsnü Bey kendine yediremiyordu eşek
gibi karısı ve kızı varken, hastası yatakta olan dünüründen bir şey istemeyi.
“Sağ ol, bilmez miyim kıymetli dünürüm bilmez miyim hiç. Şimdilik yok, daha yeni kendime geliyorum zaten daha da iyiyim. Seni gördüm daha iyi oldum. Moralim düzeldi sayende. Söz sana ihtiyacım olduğunda haber salarım birisiyle. Sağ ol” dedi gözlerinden boşalacak yaşları tutmaya çalışarak.
“Sağ ol, bilmez miyim kıymetli dünürüm bilmez miyim hiç. Şimdilik yok, daha yeni kendime geliyorum zaten daha da iyiyim. Seni gördüm daha iyi oldum. Moralim düzeldi sayende. Söz sana ihtiyacım olduğunda haber salarım birisiyle. Sağ ol” dedi gözlerinden boşalacak yaşları tutmaya çalışarak.
Fazla
da bir şey konuşamadılar, ne konuşabileceklerdi ki. Her ikisi de biliyordu
durumu, açık seçik ortadaydı durumları. İlk Veysel’i ziyarete geldiğinde
anlamıştı daha yüzlerinden kendi kızının kocasına ziyarete gelmediğini, kendi
yanına gelmeyen kocasının yanına gelir miydi? Ya karısına ne demeliydi.
Söylenilecek bir şey yoktu. Boşuna gevezelik olurdu ve kendini hafifletmekti
karısı ve kızından konuşmak. Bir süre bakıştılar kaçamak kaçamak. Birbirlerini
iyi anlamışlardı, birbirinin üzülmesini istemiyorlardı, konuşmamak daha iyiydi.
Gözleriyle konuşuyorlardı zaten, söylenebilecek her şeyi söylüyorlardı gözler.
Suratlara ne demeli, bir kızarıp bir bozarıyordular.
Yemek
dağıtımı başlamıştı, koridordan sesler gelmeye başladı. Görevli erkek birisi
isimler söylüyordu bağırarak. Kendilerine yaklaşıyordu ses. Hüsnü Bey’in ismini
bağırmıştı adam. Sultan bir anda fırladı kapıya ve eline bir küçük tepsi
tutuşturuldu. “Yalnızca bunu içecek” diyerek. Aldı tepsiyi ve içeriye getirip
duvar kenarında duran tekerlekli sehpaya koydu.
“Dünür,
ben kaşık getirmiştim evden alıp geleyim hemen. Oğlanın yemeğini de ayarlayıp
gelirim hemen.” Dedi ve telaşla çıktı odadan. Hızlı adımlarla Veysel’in odaya
geçti. “Oğlum ben Dünürün içeceğini içirip geleyim, sen de yemeğini alırsın
geldiğinde, istersen seninkini de yediririm sıkıntın olursa. Boyu ... Dedi hemen değiştirdi cümlesini sultan. Oğlum
kimse gelmemiş.” Dedi ve getirdiği poşetlerden birinden bir kaşık aldı dönerken
“iyi durumu, iyi gördüm, konuşabiliyor, bilinci falan yerinde.” Dedi dönüp bir
adım attı kapıya doğru.
“Anacım
müneccim misin sen, tahmin ettin değil mi, onun için de bir şeyler getirdin
ihtiyacı olur diye?” geriye dönen sultan gözlerini delercesine bakıp başını
sallamakla yetindi ve hızlıca gitti Hüsnü Bey’in yanına.
08-10-2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.