Bilgisayar Masasi |
Mutfakta
yemek yerken ağzına lokmayı aldığında takıldı gözüne, ocağın altındaki
bilgisayar masası, kir pas içindeydi fırın boşluğunda eğreti duran haliyle.
Lokması
ağzında kaldı bir süre, ağzı da yumulmadı, ağzı açık bakıyordu sadece
bilgisayar masasına. Fırına özel yapılmış yere uzunlamasına konulmuş,
uzunluktan dışarıya taşan ve genişliğinden de doldurmayan boşluk vardı. Ocaklı
fırın ne güzel dururdu burada, tamı tamına oturur ne bir taşkınlık olur ne de boşluk
kalırdı burada.
Önündeki
tabağa baktı sonra, lokmasını çiğnemeye başladı. Düşünceli bir hali var,
hareketleri oldukça yavaş adamın. Çok yaşlı olmasa da oldukça yorgun ve bıkkın
görüntüsü altında sadece ayakta kalmaya çalışan hali açıkça ortadaydı.
Yemek
yemek sanki bir lüks gibi geliyor, ne bulursa elinin altında atıştırıyordu,
acı, tatlı, sıcak, soğuk fark etmiyor bazen komşular getiriyor da sıcak bir
şeyler iniyor midesine. Özlüyor eski zamanlarını bazen. Minnet duyuyor
komşularına. Kendisini öksüz bir çocuk gibi hissettiği zamanlar olur böyle
durumlarda, eskilerden kimseye minnet borcu duymak istemez ve borcunun
karşılığını kat be kat ödemeye çalışır elinden geldiği kadarıyla
Şimdi
öyle değil artık, kimse minnet için getirmiyor getirdiğini, acıdığı için
getiriyorlar belli ki, olsun acınacak halde olmak suç değil ya hele de benim
suçum hiç değil; gelindi işte, elden gelen bir şey yok bu saatten sonrasında.
Baksana
şu bilgisayar masasına, benden beter. Kir pas içinde, kendime bakamıyorum sana
nasıl bakayım be yavrum, kusuruma bakma benim. İşime çok yaradın, işimi görmeye
de devam ediyorsun hiç dert yanmadan, şikâyet etmeden. Öyle masum masum
bakıyorsun bana kara gözlerinle bazen yakından bazen de uzaktan.
Kim
bilir ne kadar sevilmişsindir zamanında, seni ilk satın alan çocuk, kişi ya da
her kimse ne kadar çok sevinmiştir kim bilir! Hatırlıyor musun o günlerini;
bilirim hatırlamazsın, nereden hatırlayacaksın senin aklın mı var sanki. Bakma
sen bana, ihtiyarlık işte her şeyle konuşuluyor ihtiyarlıkta, ot, çöp, canlı,
cansız yani ne olursa işte; yalnızlıktan bu durum, konuşacak kimsen olmayınca
her zaman kendinle konuşmak da tat vermiyor bazen ve böyle oluyor işte, seninle
konuşuyorum ben de nasıl, memnun musun konuşmamdan, sen de konuşmak istiyor
musun birisiyle? İstediğin zaman benimle konuşabilirsin, üstelik de çok memnun
olurum.
İkimiz
bir hamama yakışırız biz, işi bitmiş herkesin bizimle işte buradayız ama
meraklanma ben seninleyim seninle olmak da hoşuma gidiyor. Bir an düşündüm de
biraz önce; sen olmasaydın ne yapardım ben, yere bırakamazdım dörtlü ocağı her
halde, yine bir şey bulup üstüne koyardım ama senin kadar iyi olmazdı biliyorum
bunu.
Sen
bir kere genişsin yani uzunluğun fazla üstüne koyduğum ocaktan ve biraz boşluk
kalıyor üzerinde az da olsa; işte o boşluğun başka işlerime de yarıyor benim.
Çay kutusunu koyuyorum, yumurta haşladığım cezvemi koyuyorum, hala da boşluk
var, görüyor musun bak!
Alttaki
bölmene de soğan kutusunu, patates kutusunu koydum, elimin altında oluyorlar,
hele soğan her zaman gözümün önünde. Hani yemek yapıyorum ya küçücük tencerede,
işte o zaman eğilip göz açıp kapayıncaya kadar alıyorum soğanı. Ne kolaylık
benim için biliyor musun?
Tabii ki
bilmiyorsun, nereden bileceksin canlı mısın sen, işte benimkisi de iş mi yani?
Seninle benim kaderimiz aynı yazılmış, kim bilir ki aynı kişi yazmıştır belki
de yazıyı görebilsem belki anlarım, tanırım belki yazıyı; yazıyı tanırsam
yazanı da tanımış olurum değil mi?
Ben beni attım
bir zamanlar, şimdi başka bir ben ile konuşmaya çalışıyorum; çok zor oluyor,
pek anlaşamıyor gibiyiz ikimiz; çok ukala bu yeni ben, her şeyi biliyor, görmüş
geçirmiş güya ama bir şeyden ne çaktığı var ne anladığı; sızlanıp duruyor işte
karşımda.
Seni de
birileri kullanıp işi bitince atmış anlaşılan, ya da atmamıştır da büyümüştür
belki de kocaman insan olmuştur, varlıklıdır sen eski kalmışsındır evinde. Yeni
bir ev aldı belki de olamaz mı, o eve daha yeni ve güzelinden almıştır, ha
belki de senin haberin yok, şimdi çok kişi diz üstü bilgisayar kullanıyor, masaya
falan ihtiyacı olmadan. Alıyor bilgisayarını giriyor yatağının içine ve öyle
kullanıyor kucağında. Diz dediklerine takma kafayı sen, kucakta kucakta artık
her şey.
Boş ver
aldırma, ikimizin yolları kesişti ya, yeni ben ve eski masa olarak sen. İdare
ederiz biz birlikte; nereye kadar giderse. Çok işime yarıyorsun ona göre sakın
aklından çıkarma bunu. Duydun mu, duydun mu?
28-10-2017
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
Beni çok düsündürdü... Yaşlılığı hiç sevmiyorum. Özellikle elden ayaktan düşme durumu ve birine muhtaçlık. Allah bana ve isteyenlere ayakta ve sağlıklı ölüm versin.
YanıtlaSilSağlık çalışanı olarak çok şeyler gördüm, görüyorum.
İnsa çevresinde sevdikleriyle yaşasın. Kalbinde sevgiyle. .
bahce perim,
SilAlın benden de bir o kadar. İyi dilekleriniz için teşekkür ederim. :)