SAYFALAR

Cuma, Nisan 27, 2018

Soru ne işe yarar?

"Platon ve Devlet"

Birey ve Toplum Olarak, Soru Sormak ve Cevaplar Aramak

                Felsefe deneme kitabı okuyup da felsefi deneme yazmamak olur mu hiç?
             Soru, sorular sormak! Sanıyorum herkes yapıyor bu işi. "Herkes yapıyor" ve "sanırım" sözcükleri biraz tuhaf kaçtığını biliyorum elbette.
            Herkes sorular sormalı ve cevaplar aramalı. Bu durum yani soru sormak hava su kadar ihtiyaç aslına bakılırsa. Her insan sorular sorarak önündeki yolu belirler yön olarak. Sorular ve cevapları ne kadar tutarlı ve gerçeklere uygunsa o oranda hedeflenen noktaya ulaşımı daha kolay olur diye düşünüyorum.
            Her zaman da öyle olmaz mı sanki sorular sormalı daima, sorular ve onlara verdiğimiz cevaplarla bulmaya çalışmaz mıyız yolumuzu. Bir birey olarak insanların yaptığı budur.

            Şimdi bu bireysellik durumunu gelin topluma uygulayalım, neler değişecek veya neler olacak bir bakalım.

            Tıpkı toplumlar da bir insan gibidir bu anlamda. Sorular sormuyorsa, soruları yoksa kafasında ve sorular soranlar çoğunluğu oluşturmuyorsa toplum: gidecek bir yol bulamaz, başka toplumların –sorular sormuş ve cevaplarını bulmuş- uydusu olmak zorunda kalır ve uydu olmaktan öte gidemez. Dolanıp durur başı dönünceye kadar. Başı dönmeye başladığında da işi bitmiştir zaten yıkılmaya, yok olmaya meyillenmiştir bile kendisini fark etmeden.
            Bir felsefi deneme kitabında okumuştum, Felsefe: akıl yoluyla sorulara cevaplar arama ve bulma çabasıdır diye yazıyordu veya içerik olarak buna benzerdi. Dolayısıyla felsefeden bahsedildiğinde insanların kafasında ve hayalinde her zaman düşünürler, filozoflar veya bilim adamları gelir her şeyden önce.
            Aslına bakılırsa eğer, Dünya’da yaşayan tüm insanların kafasında bir değil bin bir soru vardır ve sürekli cevaplamaya çalışırlar, hayatları boyunca sorular sorarlar kendilerine ve cevaplarlar daima. Toplumsal olarak bu sessiz çığlıkları duymayız. Duyulabilmesi için bu çığlığın yükselmesi, daha da yükselmesi gerekir tıpkı fısıltıdan bağırmaya dönüşmesi gibi.
            Her insan yaşıyorsa eğer ve yaşamaya da devam edebiliyorsa, iyi bir felsefecidir temelde. Bazıları her ne kadar kendisine meslek seçse de felsefeciliği ve payeler uydursa da kendilerine, yeteri kadar çaba göstermiyorlar belki de toplumun geneline inebilmek için. Kendilerini Kaf dağının tepesindeki kulübelerinde mutlu mesut ağırlayıp gidiyorlar.
            Hani çoğu zaman duyarsınız,  “ben siyaset, miyaset bilmem.” diye. Ne dediğinin farkında olsa bunu söyleyenler her halde başka bir şey söylemek isterler eminim. Siyaset: yönetme biçimi, yönetim için yönetme yöntemleri geliştirmektir ve bu yöntemlerini toplumun geneline anlatmaya çalışarak bir yarışa girer. Yarışı kazandığında yöneten olarak oturur koltuğa.
            Şimdi gelelim yönetilenlerin durumuna. Eğer yönetilenlerin kafasında soruları ve kendilerine göre cevapları varsa, oluyorsa kendilerini yönetmek isteyen adaylarını da bu soru ve cevaplarına göre belirleyeceklerdir. Eğer kafada sorular ve cevaplar yoksa ne denildiğinin bir anlamı yoktur zaten o kişi veya kişiler için. Kim olursa olsun demektir bu durum da. Çok sağlıklı olmayan bir durumdur.
            İşte toplumun çoğunluğunu oluşturan insanların sorular soran insanlar olması, toplumun da yönetimine aday olanları belirlemede işe yarar. Mutlaka başlangıçlarda sorular her kafaya göredir ancak her kafadan çıkan sesler zaman içinde birkaç sese doğru sadeleşmeye gider ve netleşir. Dolayısıyla toplumu yönetmeye aday olanlar da bu sesleri dikkate almak zorundadırlar. Aksi halde yönetme seviyesine çıkamazlar.
            Bu bakış açısından değerlendirirsek bu durumda, “ben siyaset, miyaset bilmem. Anlamam, karışmam da” gibi sözler etmenin altında yatan cehalet ve ne olursa olsun, beni sokmayan yılan bin yaşasın… gibi anlamlar çıkarmak mümkün. Daha ilginç yanı da “ben adam gibi yönetilmeye layık değilim, kim yönetirse yönetsin beni” demektir. Daha da açığı kendini hiç saymaktır ve bilgisizlik ve cehalet yüzünden ne olduğunu bile anlayamadığı bir konudan kendini uzaklaştırma çabasıdır ama bırakın uzaklaşmayı, tam tersine uzaklaşılmaya çalışılan şey önce sofralardan başlayıp sonra da tepeye oturur zamanı geldiğinde.
            Daha ilginç bir düşünce geldi aklıma. Eğer bir toplumun çoğunluğu felsefeci, düşünür olsa belki de kendilerini bir başkasının yönetmesine ihtiyaçları kalmaz. Çünkü kendi kendilerine konuşup anlaşarak, her zaman bir çıkar yol bulup ve o yolda hep beraber yürürler el ele. Olamaz mı? Eflatun- Platon- platonik devlet fikrini ortaya atmış ya, bu da benim platonik devlet düşüncem. Gülün, gülün siz bakalım şimdilik. Robotikler yönetmeye başladığında tam da bu durum olacak. Kendi aralarında konuşup anlaşacaklar ve kızıp bağırmadan, birbirlerine kin, nefret, düşmanlık beslemeden gülüm balım geçinip gidecekler ve yönetecekler, tüm dünyayı.

  27.04.18
Halil Gönül

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.