SAYFALAR

Cumartesi, Mayıs 19, 2018

Aşılması Gereken Okyanuslar

Her insanın, aşması gereken okyanusları vardır.
"Okyanusta bir dalga"

                Bir film izlerken duymuştum “Her insanın, aşması gereken okyanusları vardır.” Demişti tutkularının ardından koşan genç bir kız. Havacılıktı tutkusu, yani uçmak. Başka hiç kimsenin yapamadığı uçuşları yapmıştı 1928-30’lu yıllardan sonra ve nihayet okyanusu geçip dünya tutu yapmak istemişti ve dünya turu esnasında kaybolmuştu ve bir daha bulunamamıştı.
Filmi nefesimi tutarak izledim denk geldiğim yerden ama başlangıçta amacım yalnızca gecenin bilmem kaçında –yaklaşık 03 civarı- uykum kaçtığı için vakit öldürmekti ve notlar almayı düşünmedim. Belki de üşengenlik demek daha doğru. Bu yüzden ne bir isim ne de filmin yapımcısını falan yazabiliyorum.
Neyse,  boş vereyim şimdi filmi de asıl beni etkileyen ve oldukça düşündüren sözdü, en son uçuşundaki umutsuz anlarında. “her insanın aşması gereken okyanusları vardır.”
Gerçekten de öyle değil mi? Aşmamız gereken o kadar çok okyanus var ki içimizde özellikle içinde yaşadığımız asırda.  Filmi izlerken içimden geçirip hayalini kurduğum birkaç şey oldu. Hemen yapıveresim geldi hayal ettiklerimden bazılarını. Neden yapmayayım ki? Deyip durdum kendi kendime. Yapabilirim, neden olmasın? Daha önce yapanları görüp duyduğumu hatırladım.
Benim derdim okyanuslar aşmak değildi sadece, geçmiş bir ömrün sonuna yaklaşırken, kaybını ve kazanamadığım şeylerin burukluğunu yaşarken kendime bir uğraş, açıkçası çıkış aramaktı. Saplanıp kaldığım odadan çıkmaktı. Odamdan çıkamazken, hiçbir zor olmadan, nasıl bisikletle dünyayı dolaşmaya çıkabilirdim? Evet, dünyayı bir bisiklet üstünde dolaşmayı, Afrika, Asya ve daha fazlası… Düşünmek çok kolay gibi geliverdi hemen.
Ha bir de ilginç gelen düşünce; yolculuk esnasında her hangi bir yerde ölebilirdim. Çünkü kaç yıl süreceğini bilemeden yalnızca pedal çevirecektim kendimce. Belki Afrika’da bir aslana yem olacaktım veya bir kobra yılanına… Olsun varsındı, hiçbir mahsuru yoktu benim için. Öyle anlı şanlı törenler yoktu gözümde hatta cenaze merasimi falan da istemediğimi düşündüğüm zamanlar geliyordu aklıma. Hatta başkalarına yük olmamak için kadavra olarak bırakmayı bile düşünmüştüm, vasiyet olarak yazabilirdim. Hiçbir şey olasılıksız değildi benim açımdan. Hiçbir önyargıdan da etkilenmiyordum.
Önyargılar değil miydi ayak bağı olan, tüm yaşamda, benim, başkalarının… Çoğu zaman beynin uzun soluklu düşünmelerden rahatsız olmasından dolayı hemen bir karar verip balıklama daldığım duygusal kararlarım olmamış mıydı? Elbette çok vardı bu tür kararlar. Zarar da fayda da gördüklerim vardır aralarında. Ama bu sefer öyle değildi durum.
Bir yarım asırı geçik yaşam deneyimimin arkasından özgürlüğümü sonuna kadar yaşamak isteğimdi sadece. Hiçbir planlama yapmadan, hiç bir hesabın, kazancın peşinden koşmadan berduşça bir yaşama atılma isteğiydi bu içimden geçen ve hayalini kurduğum. Hatta yanımda bir de bayan –çatlak biri- olması hiç de fena olmazdı. Gecelerde ateş yakıp etrafında çay içerdik Kızılderililer gibi. Havaya yükselen alevlere baka baka gelecek hayalleri kurar belki de şarkılar, türküler hatta maniler söylerdik.
                Hoşça kalın. J
                                                                                  06.05.18
                                                                                  Halil Gönül      
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.