Her insanın, aşması gereken okyanusları vardır.
"Okyanusta bir dalga" |
Bir
film izlerken duymuştum “Her insanın, aşması gereken okyanusları vardır.”
Demişti tutkularının ardından koşan genç bir kız. Havacılıktı tutkusu, yani
uçmak. Başka hiç kimsenin yapamadığı uçuşları yapmıştı 1928-30’lu yıllardan
sonra ve nihayet okyanusu geçip dünya tutu yapmak istemişti ve dünya turu
esnasında kaybolmuştu ve bir daha bulunamamıştı.
Filmi nefesimi
tutarak izledim denk geldiğim yerden ama başlangıçta amacım yalnızca gecenin
bilmem kaçında –yaklaşık 03 civarı- uykum kaçtığı için vakit öldürmekti ve
notlar almayı düşünmedim. Belki de üşengenlik demek daha doğru. Bu yüzden ne
bir isim ne de filmin yapımcısını falan yazabiliyorum.
Neyse, boş vereyim şimdi filmi de asıl beni
etkileyen ve oldukça düşündüren sözdü, en son uçuşundaki umutsuz anlarında.
“her insanın aşması gereken okyanusları vardır.”
Gerçekten de
öyle değil mi? Aşmamız gereken o kadar çok okyanus var ki içimizde özellikle
içinde yaşadığımız asırda. Filmi
izlerken içimden geçirip hayalini kurduğum birkaç şey oldu. Hemen yapıveresim geldi
hayal ettiklerimden bazılarını. Neden yapmayayım ki? Deyip durdum kendi
kendime. Yapabilirim, neden olmasın? Daha önce yapanları görüp duyduğumu
hatırladım.
Benim derdim
okyanuslar aşmak değildi sadece, geçmiş bir ömrün sonuna yaklaşırken, kaybını
ve kazanamadığım şeylerin burukluğunu yaşarken kendime bir uğraş, açıkçası
çıkış aramaktı. Saplanıp kaldığım odadan çıkmaktı. Odamdan çıkamazken, hiçbir
zor olmadan, nasıl bisikletle dünyayı dolaşmaya çıkabilirdim? Evet, dünyayı bir
bisiklet üstünde dolaşmayı, Afrika, Asya ve daha fazlası… Düşünmek çok kolay
gibi geliverdi hemen.
Ha bir de
ilginç gelen düşünce; yolculuk esnasında her hangi bir yerde ölebilirdim. Çünkü
kaç yıl süreceğini bilemeden yalnızca pedal çevirecektim kendimce. Belki Afrika’da
bir aslana yem olacaktım veya bir kobra yılanına… Olsun varsındı, hiçbir
mahsuru yoktu benim için. Öyle anlı şanlı törenler yoktu gözümde hatta cenaze
merasimi falan da istemediğimi düşündüğüm zamanlar geliyordu aklıma. Hatta
başkalarına yük olmamak için kadavra olarak bırakmayı bile düşünmüştüm, vasiyet
olarak yazabilirdim. Hiçbir şey olasılıksız değildi benim açımdan. Hiçbir
önyargıdan da etkilenmiyordum.
Önyargılar
değil miydi ayak bağı olan, tüm yaşamda, benim, başkalarının… Çoğu zaman beynin
uzun soluklu düşünmelerden rahatsız olmasından dolayı hemen bir karar verip
balıklama daldığım duygusal kararlarım olmamış mıydı? Elbette çok vardı bu tür
kararlar. Zarar da fayda da gördüklerim vardır aralarında. Ama bu sefer öyle
değildi durum.
Bir yarım
asırı geçik yaşam deneyimimin arkasından özgürlüğümü sonuna kadar yaşamak
isteğimdi sadece. Hiçbir planlama yapmadan, hiç bir hesabın, kazancın peşinden
koşmadan berduşça bir yaşama atılma isteğiydi bu içimden geçen ve hayalini
kurduğum. Hatta yanımda bir de bayan –çatlak biri- olması hiç de fena olmazdı.
Gecelerde ateş yakıp etrafında çay içerdik Kızılderililer gibi. Havaya yükselen
alevlere baka baka gelecek hayalleri kurar belki de şarkılar, türküler hatta
maniler söylerdik.
Hoşça
kalın. J
06.05.18
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.