“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka
kıracaksın!”
İn'de
Yakalandılar
Askerler yavaşça
yaklaşırken içeriden toprak ezilme ve çıtırtı sesleri duyulmaya başlandı bir
anda. Kulak kabartan askerler daha dikkatli olmaları için birbirlerini
uyardılar. Biraz daha yaklaşınca is kokusu gelmeye başladı burunlarına. Onlarda
emin olmaya başladılar içeride birilerinin olduğundan.
İnin duvarına iyice
yaklaşan askerler duvar yanında siper aldılar taşların arasında. Kaçabilmeleri mümkün görünmüyordu artık. Kaçmaya
kalkarlarsa bile silah kullanmadan in çıkışında üzerlerine atlar
yakalayabilirlerdi. Diğer askerlerin
tamamı da gelmeye başladılar.
İnin dibine kadar yaklaşan
çavuş askerlerin bir kısmını tamamen çevreye yaymış tüm kaçma yollarını
kapatmıştı. “Çocuklar, orada olduğunuzu biliyoruz. Biz çok kalabalığız ve
kaçmanız da mümkün değil buradan. En iyisi çıkın oradan başınıza bir iş
gelmeden. Size hiçbir şey yapmaya niyetimiz yok bizim. Bir tiske bile
vurulmayacak sizlere. Neyse cezanız devlet verecek, adalete teslim etmek bizim
görevimiz. Bu iş çok ciddi ve hafife almayın sakın. Eğer üzerinizde silah,
tüfek falan varsa da sakın delilik edeyim demeyin, eleğe dönersiniz zor durumda
kalırsak. Can var sonuçta, işin ucunda. Tüm karar sizin. Biz beş dakika
bekleyip içeriye gireceğiz. Haberiniz olsun. Düşünün isterseniz.”
Beklemeye başladılar,
endişe içinde ve merakla. “Silah sıkmasalar iyi olur! Diye fısıldadı çavuş.
Etrafına dönüp: “arkadaşlar, her ihtimale karşı tedbirinizi alın, siperleriniz
sağlam olsun” dedi içeridekilerin duyabileceği bir sesle.
Bir gölge göründü inin
parlayan kenarında ve yavaş yavaş öne doğru geliyordu sanki. Görenlerin yüreği
ağzına geldi önce ve nefeslerini tutarak beklemeye başladılar.
Nihayet gölge inin dışına
çıkmış açıkta elleri yukarıda duruyordu ayakta dimdik. “dur olduğun yerde,
sakın kıpırdama” dedi çavuş. Yavaşça kalktı siperin arkasından ve yandan
dolaşarak inin duvarına yaslanıp yukarıya kalkan kolunu yakaladı ve kendine
doğru çekti çocuğu. Güçlüydü, kalındı çocuğun bileği. “yat yüzün koyu yere”
dedi çavuş. Kelepçeyi çıkardı belinden, taktı bileklerini birleştirerek. “alın
bunu” diye seslendi diğer askerlere. İki kişi gidip aldılar v aşağıya
getirdiler büyük kayanın arkasına geçtiler.
“oğlum daha küçüksün bak,
başına iş gelmesin, sen de çık kendi rızanla, arbede yaşanasın ve kimsenin canı
yanmasın. Duydun mu beni. Sana iki dakika daha zaman veriyorum. Arkadaşın
teslim oldu. Bak bir şey yapmadık ona. Kendi ağzından duy istersen. “
“Söyle bakalım Herkül,
sana bir şey yapan oldu mu? Bir tiske vuruldu mu sana, arkadaşına söyle
istersen”
“kardeşim, hiç kimse bir
şey yapmadı, yalnızca kelepçe taktılar bana, götürecek adalete teslim
edeceklermiş o kadar. Bence sen de çık. Buradan kurtulamazsın. Elindeki
çakaralmazlar da işe yaramaz hemen ilk atışta indirirler seni. Sakın aklından
geçirme böyle bir şeyi. Benden bu kadar kardeşim. Gerisi senin bileceğin iş.”
Bir karaltı daha
hareketlenmeye başladı inde deli oğlan da inin çıkışında ellerini havaya
kaldırmış bekliyordu işte. Çavuş onu da yakaladı bileğinden, çekti aldı kendine
doğru. Kelepçeyi taktı bileklerine, “düş önümüze, gidiyoruz. Toplanın
arkadaşlar, işimiz tamamdır, dönüyoruz.” Diye bağırdı çavuş. Neşeliydi sesi.
Kimsenin canı yanmadan çözülmüştü bu iş.
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller
Boş günüm, etraf sessiz. Bloglar durgun... Bir bakayım vefalı arkadaşım Halil Bey'in yazdıkları nelermiş? Ama sanırım geriye gitmem gerekecek. Güzeldi, tıpkı yaşanırcasına canlı. Elinize sağlık :)
YanıtlaSilEce Hanım, çok teşekkür ederim bu nazik ziyaretiniz için. Gerçekten ortalık çok sessiz ve sakin.
SilRica ederim. Teşekkürler...
SilHoşça kalın. :)
Sil