kelebek |
Havada Uçuşan Kelebekler
Ne zaman, “canım, hayatım, aşkım, bir
tanem…” gibi kelimeler duysan istemeden de olsa bir refleksle dönüp bakarım
suratlara, söyleyen ve söyletene özellikle.
Ne kadar da
yapmacık olur bazen, kuru kuruya söylenebiliyormuş demek ki diye geçiririm
içimden. Kendimi cesaretlendirmeye yarar böyle bir durum istemesem de. Baksana
herkes söylüyor da sen neden söyleyemiyorsun olur olmadık durum ve yerlerde.
Sevinir hiç olmazsa, nereden bilecek kuruluğunu, yaşlığını kelimenin.
Yaratırsın suni bir atmosfer fırlatıverirsin iki dudağının arasından olur
biter. Hepsi bu işte.
Olmuyor ya,
olmuyor. Kendimden utanmaya başlıyorum bir an sonra ya farkına varırsa diye
düşününce saygısızlık yaptığımı, kendisini kandırdığımı düşünürüm vazgeçerim
düşündüklerimden.
İçimden
geldiği zaman söylemek en doğru olandır bence. Olur olmaz durumlarda
söylendiğinde de sihir bozulur. Ses tonu da önemli değil mi sanki. Seslerdeki
titreşim, vurgu kelimenin içindeki harflerin dans ederek çıkması dudaklar
arasından adeta tiyatro perdesinin arkasından duygusal bir fon müziği eşliğinde
çıkan melek kadar büyüleyici, güzel bir kadının çıkması gibi.
Galiba
kadınlar daha iyi beceriyor bu olur olmadık zamanda söyleme işini, adamın adını
bile unutmuş gibi sanki. Belki haklılarda olur olmadık zamanlarda söylendiği
için dil alışkanlığı da oluyor belki, adamın adının yerine söylenen kuru
kelimelerden öte geçmiyorlar. Bunu karşılarındaki adamın fark etmediğini
düşünmeleri de bir o kadar ilginç aslında. Daha da ilginci bu durumu bile bile
kabullenen ve böbürlenen adamların durumu.
Ne gördüm
biliyor musunuz birisinde. Genç bir çift oturuyor karşı masalardan birinde.
Kalabalık bir çay bahçesi. Alabildiğine doğal bir yaşam parkı sanki orası. Hava
almak istediğimde sık sık gider oturur ve çayımı kahvemi yudumlarım, aklıma
düşen şeylerin kısa notlarını alırım bir peçeteye unutmayayım diye, ne de olsa
ihtiyarlık var serde uzun boylu aklımda tutamıyorum aklımdan geçenleri artık.
Bazen o kadar hızlı gelip geçiveriyorlar ki, o an bile yakalayıp elinden
oturtamıyorum not defterine. Uçup gidiveriyorlar kataraktlı gözlerimin önünden.
Otuzlu
yaşlarda alımlı denilebilecek bir bayan –güzellik kavramı kişiden kişiye
değişir derler- karşısında da oldukça
varlıklı görünen, kılığı kıyafeti düzgün, saçları biryantinli şişko erkek
gergedan gibi bir adam. Gözlerindeki gözlükten gözleri koskocaman görünüyor on
metreden bile. Kalın gözlük camları var. Büyük ihtimalle babasının bir işe
yaramaz tosunu. Evlat işte sonuçta, ne atılır ne de satılır. Şahindir her zaman
ataların gözünde evlat. En iyisidir evlat başkalarınınkilerin yanında.
Kadın da ev
hanımı olmalı, son zamanları moda mecmuaları veya seyahat dergileriyle
haşırneşirliği daha da fazla anlaşılan. Ağzını bir karış açıp, yaya yaya ve
gözleriyle de etrafı taraya taraya öyle konuşuyor ki Fransa’ya, özellikle Paris’e
gitmiş olmalarını. “Haftaya nereye gidelim canımın içi? –kavun içi aklıma
geliverdi duyunca- dediğini duyduğumda –kulaklarımı tırmaladı sesi- bir tuhaf
rahatsızlık hissettim kendimde.
Ne kadardır
oturuyorlar farkında değildim ama o sözlerden sonra dikkatimi çekti ve
yazıyormuşum gibi yaparak kulak kabarttım. “ahhh, ah benim canım sevgilim, sana
ne kadar teşekkür etsem azdır aldığın elbiselerin yanında. Hele o güllü,
kırmızılı yok mu, bayıldım tatlım, bayıldım. Sen benim canımın ta içisin,
biliyor muydun hayatım?...”
Kimseyi
küçümsemek gibi bir derdim yok aslına bakılırsa ama galiba biraz fazlaydı bana
göre, duyduklarım ve davranış tarzları. Bu arada parmaklarına göz attım, evli
mi yoksa sevgili mi olduklarını anlamak için. Evli gibi görünüyorlardı ama yeni
evli demek daha doğru olur herhalde. Kendini prenses sanan bir genç kadın ve
karşısında oturan hayali bir prens. Beyaz atlarının olup olmadığını bilmiyorum
elbette. Hiç konuşabilecek başka bir şeyleri
yok, tek konuşabilecekleri alınan kılık kıyafet ve gidilen yerler, hem de yurt
dışı. İlginç geldi bana. Belki de dünyanın en şanslılarıydı. Hiçbir kelimeye
karşı kendilerini sorumlu hissetmeden istedikleri gibi savurdukları kelimeler.
Havada uçuşan kelebekler gibiler sanki.
06.05.18
Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.