"Sınırlar" |
Kayıpların Sınırı
İnsanın
kaybetme sınırı nereye kadardır? Kayıptan ne anlaşılır? Neleri kaybetmeye
hazırdır? …
Bir sürü soru sıralanabilir öyle
değil mi? Herkes farklı farklı cevaplar
verebilir elbette. Bası insanların sınırları daha geniştir, bazılarının daha
kısıtlı veya bazı insanlar kaybetmeye hiç yanaşmaz.
Hayat
ölümle sınırlıdır mutlaka bu durumdan kimsenin kuşkusu yoktur. Mecazi gelecek
belki ama ölümden ötesi de var bu dünyada. Ölüm çok basit bir olgu kalır bazı
yaşamların yanında. Kaybetmekten kasıt mal, mülk değil elbette. Onların
kayıpları telafi edilebilir şeylerdir yerine yenisi konabilir belli bir zaman
sonra hatta bazen koyulmasa bile çok önemli olmazlar.
Bu
dünyadaki insanlar yaşarken hep gözünü mala, mülke dikerken, para peşinde
koştururken bazı insanlar hiç kimseye belli etmeden aramızda canlı cenaze
olarak dolaşırlar. Hiç farkına vardığınız biri oldu mu acaba? Muhtemelen zor.
Fakir, fukara, zavallı görmüşsünüzdür. Ha, onların da derdi tasası veya
kaybettikleri vardır hayatta mutlaka.
Hiç
uykunuzun kaçtığı oldu mu? Diye soracaktım ama hemen aklıma geldi daha cümleyi
tamamlamadan; büyük ihtimalle “evet” cevabınız. Bu dünyada yaşayıp da uyku
kaçmamak olur mu, öyle değil mi?
“İmkânları
olup da imkânsızlıkları yaşamak” diye bir şey ifade etmek istedim. Ne anlamı
var diye sormayacağım ama bence anlamlı, hem de oldukça anlamlı bir cümle bana
göre. İşte bu cümleyi yaşadığınız zaman –kimse için dilemem elbette- bazı değer
yargıları değişiyor insanda. Örneğin mal, mülk fazla bir şey ifade etmiyor
beklenen ve hasreti çekilenlerin yanında.
Ya
da istediğiniz halde yardımcı olamamak, bu da önemli. Bazen çok çok istediğimiz
halde bazı insanlara yardımcı olmayı, bir türlü el kol yetişmez oluverir.
Beklenir bir dönem, bir şeyler değişir mi diye ama bir türlü beklenenler
gerçekleşmez, gerçekleşemez. Anlarsınız ki bir şeyler yanlış veya başkalarına
göre doğru. Herkes doğru bildiğini yapmaz mı? Elbette öyle yapar. Bazen de
istemeden hatalar yapar insanlar ve hatalarının dönüşü yoktur.
Kısacası
insanların değer yargılarına göre şekilleniyor çok şey bu dünyada. Bazıları iyi
yapayım derken kötüye yol açıyor ve hem kendine hem de çevresine zarar
verebiliyor. Bazen kimseye zarar vermemek için kendine zarar vermeyi seçtiği de
olur insanın. Bu durumlar çok uç bir durum olsa da yaşanılan durumlardır.
Kimseye anlatılamayan, anlatılsa da anlaşılamayan durumlar olarak kalır
yüzeyde. Hatta suç unsuru olarak bile görenler olur bu durumu.
İnsan
denilen yaratık çok farklı bir şey. İlk canlılık formundan itibaren her şeyi
barındırıyor genlerinde, nasıl becerebiliyorsa. Daha çok az şeyler ortaya
çıkarılabilmiş bilimler tarafından ama geleceği de çok parlak olmayan bir
yaratık gibi duruyor sanki.
Tek
bir derdi var insan veya başka canlıların bünyesinin; hayatta kalmak, her ne
şartta olursa olsun hayatta kalacaksın. En temel güdü ve hücresel komut bu.
Bunu da bünye gerçekleştiriyor gerekli durumlarda.
Bazen
hissettiğimiz durumlar olur, sanki bir süre sonra tehlikeli, bize zarar verecek
bir şey olacakmış gibi hissederiz. İçimizde bir ürperti veya tedirginlik oluşur
ve düşünmeye başlarız ihtimalleri. Aslında çok fazla bir bilgimiz ve verimiz
yoktur elde ama hissederiz. Bazen telepati diye de adlandırır geçeriz. İşte bu
durumdaki hisler geçmiş genetik kodların bir sinyalidir aslında, bir tür önsezi.
Genellikle bir şeyler olabilir ama abartılacak kadar da olmayabilir. Bazen de
tesadüfi olarak bir şeyler olur ve biz onu yorumlarız kendi bulunduğumuz ortam
ve şartlara göre.
01.05.2018
Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.