"Kadın" |
Kadın?
Mutfakta
dibi tutmuş derin yemek tenceresini ovarken tel fırçayla, kendisi başka yerlerde
geziyordu adeta. Elleri hareket ettikçe kafasının içinden geçenlere aldırış
etmek istemediği halde bir türlü alamıyordu kendini onlardan.
Nereden
aklına düşüyorlardı bir türlü onu da bilemeden hırsını tencereden alırcasına
bastırıyor, bastırıyor, bastırıyordu olanca gücüyle. Tencerenin dibi pırıl
pırıl olsa da çizilmelerden, gözleri görmüyordu sanki.
“Kadın
ölümdür, zehirdir, panzehirdir; candır, canandır; can alır, can verir…”
sıralanmaya devam etti.
“Kadın
kadındır işte, kadın gibi kadınsa eğer…” bir süre durakladı, elleri oynamadan
öylece baktı yandaki pencereden dışarıya.
“kadın.., ölüm…, can.. “ “olmaz, olamaz bu. Çelişki… Kadın ölüm
olamaz, kimi öldürmüş de ölüm olacak.
Ölse ölse kendisi ölür, öyle değil mi kadın?..” bir an irkildi ellerinin
sulu soğukluğunu suratında hissedince. Kendine tokat atmıştı; oldukça hatırı
sayılır bir tokattı hem de. “şaaap” demişti sağ yanağının üstünde.
Evin
sessizliği de bir tuhaf bu gün diye düşündü mutfağın dört bir köşesine göz
gezdirirken. Gülümseme oturmaya başladı suratına aklına gelen tokattan sonra.
Kendisinin, tuhaflığını alabildiğine üzerinde hissetmesi biraz tedirgin etmeye
başladığı için yeniden önündeki tencereye göz attı. “daha iyi, daha iyi; biraz
daha var, var daha…”
Kendine
tokat atarken yere düşen tel fırçayı eğilip aldı, hızlıca fırlattı tencerenin
içine. Biraz soğuk su doldurdu tencerenin dibine. Başladı hızlı hızlı ovalamaya
yine. “sen zehirsin, zehirsin ha! Hem de
panzehir; öyle mi?..” ileri, geri, dairesel hareketlerle sertçe ovmasına devam
etti bir süre daha.
“odam
kireeeeeç tutmuyoooor, ….sarılıp yatmayıncaaaaa!....”
“geldim,
geldiiim, patlama, açıyorum işte.” Zil çalınca birden hopladı olduğu yerde,
tencere elinden düşmüş mermer bankoya; “tangırt” diye ses çıkarmıştı birkaç
defa dönerek. Koşturarak kapıya gitti, ellerini önlüğüne silmeye çalıştı
giderken.
Kapıyı
açtığında ilk göz ağrısı küçük oğlunu gördü karşısında, yüzüne bakıp gülerken.
“ne var, ne var ha? Pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun öyle?” çömeldi kapının
önünde, beş yaşındaki oğlunun iki yanağını da sıkmaya çalışınca, yüzünü kaçırdı
yaramaz, şirin oğlan. “ellerin kirli anneee” dediğinde hayal kırıklığına uğramış
gibi ellerine baktı. Siyahlıklar vardı ellerinde. Haklıydı velet. “gel, gel
içeri. Her şeyi de çok bilirsin sen. Senin bu üstün başın ne bakalım, söyle,
hadi söyle alayım mı seni içeriye, yoksa bırakayım mı burada, ha?”
Oğlan
dediklerini dikkate almamış gibi ayakkabılarıyla daldı içeriye ve elindeki topa
bir tekme vurdu, pat diye tavandaki silindir ampule çarpınca “şangırt” diye
indi yere. “anneciğim özür dilerim, bir daha dikkat edeceğim, söz sana!”
dediğinde anlamıştı bir iş yaptığını. Yoksa oğlan kolay kolay özür dilemezdi
diye aklından geçince sesin geldiği odaya geçti.
“oğlum,
oldu mu şimdi bu yaptığın, akşama kadar tükendim zaten, bir de şimdi bu işi
temizle, yapma ya, yapma güzel oğlum, yapma!” annesinin çok üzüldüğünü gören yaramaz hemen
anasının önlüğünü çekiştirdi, hoplayarak. Annesinin suratına yetişmeye
çabalıyordu ama boşunaydı. Anası bir türlü pas vermiyordu. Kızgındı da üstelik.
“eğil,
eğil anneciğim, çabuk eğil, tepence örümcek var!” bir an duraksadı anlamaya
çalıştı oğlunun dediklerini. Çok korkardı örümceklerden. Bir anda yere bıraktı
kendini: “neredeyse fırlat, fırlat çabuk, ne duruyorsun, hadisene, yap
şunuuuuu.”
1/2
Devam edecek...
2/2 gelsin...
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.