Pazar, Mayıs 13, 2018

Kadın-1-Kadın?

"Kadın"

Kadın?

                Mutfakta dibi tutmuş derin yemek tenceresini ovarken tel fırçayla, kendisi başka yerlerde geziyordu adeta. Elleri hareket ettikçe kafasının içinden geçenlere aldırış etmek istemediği halde bir türlü alamıyordu kendini onlardan.
                Nereden aklına düşüyorlardı bir türlü onu da bilemeden hırsını tencereden alırcasına bastırıyor, bastırıyor, bastırıyordu olanca gücüyle. Tencerenin dibi pırıl pırıl olsa da çizilmelerden, gözleri görmüyordu sanki.
                “Kadın ölümdür, zehirdir, panzehirdir; candır, canandır; can alır, can verir…” sıralanmaya devam etti.
                “Kadın kadındır işte, kadın gibi kadınsa eğer…” bir süre durakladı, elleri oynamadan öylece baktı yandaki pencereden dışarıya.  “kadın.., ölüm…,  can.. “  “olmaz, olamaz bu. Çelişki… Kadın ölüm olamaz, kimi öldürmüş de ölüm olacak.  Ölse ölse kendisi ölür, öyle değil mi kadın?..” bir an irkildi ellerinin sulu soğukluğunu suratında hissedince. Kendine tokat atmıştı; oldukça hatırı sayılır bir tokattı hem de. “şaaap” demişti sağ yanağının üstünde.
                Evin sessizliği de bir tuhaf bu gün diye düşündü mutfağın dört bir köşesine göz gezdirirken. Gülümseme oturmaya başladı suratına aklına gelen tokattan sonra. Kendisinin, tuhaflığını alabildiğine üzerinde hissetmesi biraz tedirgin etmeye başladığı için yeniden önündeki tencereye göz attı. “daha iyi, daha iyi; biraz daha var, var daha…” 
                Kendine tokat atarken yere düşen tel fırçayı eğilip aldı, hızlıca fırlattı tencerenin içine. Biraz soğuk su doldurdu tencerenin dibine. Başladı hızlı hızlı ovalamaya yine.  “sen zehirsin, zehirsin ha! Hem de panzehir; öyle mi?..” ileri, geri, dairesel hareketlerle sertçe ovmasına devam etti bir süre daha.
                “odam kireeeeeç tutmuyoooor, ….sarılıp yatmayıncaaaaa!....” 
                “geldim, geldiiim, patlama, açıyorum işte.” Zil çalınca birden hopladı olduğu yerde, tencere elinden düşmüş mermer bankoya; “tangırt” diye ses çıkarmıştı birkaç defa dönerek. Koşturarak kapıya gitti, ellerini önlüğüne silmeye çalıştı giderken.
                Kapıyı açtığında ilk göz ağrısı küçük oğlunu gördü karşısında, yüzüne bakıp gülerken. “ne var, ne var ha? Pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun öyle?” çömeldi kapının önünde, beş yaşındaki oğlunun iki yanağını da sıkmaya çalışınca, yüzünü kaçırdı yaramaz, şirin oğlan. “ellerin kirli anneee” dediğinde hayal kırıklığına uğramış gibi ellerine baktı. Siyahlıklar vardı ellerinde. Haklıydı velet. “gel, gel içeri. Her şeyi de çok bilirsin sen. Senin bu üstün başın ne bakalım, söyle, hadi söyle alayım mı seni içeriye, yoksa bırakayım mı burada, ha?”
                Oğlan dediklerini dikkate almamış gibi ayakkabılarıyla daldı içeriye ve elindeki topa bir tekme vurdu, pat diye tavandaki silindir ampule çarpınca “şangırt” diye indi yere. “anneciğim özür dilerim, bir daha dikkat edeceğim, söz sana!” dediğinde anlamıştı bir iş yaptığını. Yoksa oğlan kolay kolay özür dilemezdi diye aklından geçince sesin geldiği odaya geçti.
                “oğlum, oldu mu şimdi bu yaptığın, akşama kadar tükendim zaten, bir de şimdi bu işi temizle, yapma ya, yapma güzel oğlum, yapma!”  annesinin çok üzüldüğünü gören yaramaz hemen anasının önlüğünü çekiştirdi, hoplayarak. Annesinin suratına yetişmeye çabalıyordu ama boşunaydı. Anası bir türlü pas vermiyordu. Kızgındı da üstelik.
                “eğil, eğil anneciğim, çabuk eğil, tepence örümcek var!” bir an duraksadı anlamaya çalıştı oğlunun dediklerini. Çok korkardı örümceklerden. Bir anda yere bıraktı kendini: “neredeyse fırlat, fırlat çabuk, ne duruyorsun, hadisene, yap şunuuuuu.”
1/2
Devam edecek...
2/2 gelsin...
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.