"Dil Dile" |
Tanışmak ve mutlu olmak
Oturup ya da ayakta; her nasıl olursa
olsun, bir araya gelip sorunlarını konuşamıyorsa, dertleşemiyorsa, içini
dökemiyorsa ortaya insanlar, ne kişiler olarak anlaşabilir mutlu olabilirler,
ne de bir arada yaşayabilirler barış ve dostluk içinde. Olmayan,
oluşturulamayan şeylerin hayaliyle birliktedirler ancak.
İki kişinin
evliliğinden veya bir araya gelişinden yola çıkalım, neler olabilecek veya
neler olabiliyor bir bakalım şöyle çevremize.
Kısmi biliş,
tanışlıktan sonra bir araya gelen insanlar zaman içinde birbirlerini tanımaya
zaman ayırmazlar, çaba göstermezlerse nasılsa tanıyorum, onun için evlendim ya
diye kollarını sallaya sallaya dolaşmaya devam ederlerse bir zaman gelecektir
ki çok şeyin başlardaki gibi olmayacağını veya olmadığını göreceklerdir.
Birisi
değişmiştir diğerine göre. Artık bıkmıştır veya sevgisi, saygısı eksilmiştir.
Hiç şaşırmayın, diğerine göre de benzer bir durum vardır üç aşağı beş yukarı.
Artık yalnız kalmak istemiyordur kendisiyle, sıkılmaya başlamıştır yanında
olmaktan, bir arada, baş başa olmaktan kaçınmaya çalışıyordur kendince… Devam
eder gider bu ve bunlara benzer düşünceler.
Ne
olabilirse bundan farklı bir durum olabilir hayatlarında?
Bence,
öncelikle her iki kişi de birer insan ve herkesin kendine göre sosyal ve
kültürel bir altyapısı vardır. Kendilerini şekillendirenlerdir bunlar.
Neredeyse ömrü boyunca çok az şey değişir bu etkilerden. Ayıkla ayıkla bitmez
çünkü. Çok kişi de hiç düşünmez bu gibi şeyleri ve öylesine yaşar gider işte.
Öylesine
yaşayıp gitmek deyimi biraz boş vermişlik gibi oldu ama aslında tam da öyle
değil. İnsanlar boş vermiş gibi görünseler de çok şeyi, bazı şeyleri
–kendilerine dokunanları- hiçbir zaman boş vermezler. Ancak uzağında olan ve
kendisine uzanamayacağını düşündüğü şeylere boş vermiş gibi yaparlar, boş
verirler de çok zaman. Duyarsızlık düzeyine ulaşmış olması bu durumun
toplumdaki değer yargılarının bozulmasına yol açmaya başlar. Çünkü bazı art
niyetli olanlar, bu alanlarda çıkarları olduğu için kuralları genişletmeye
çalışırlar kendilerine göre. Genişleyen bu durumlar başkalarına zarar vermeye
başlar.
Her boş
verilen, umursanmayan, görmezlikten gelinen veya görmezlikten gelmiş, geliyor
gibi görünmeye çalışan insanlar kişisel olarak da kayıpları başlar zaman
içinde. En başta en yakını saydıklarını kaybetmeye başlarlar. Duyarsızlıktır
bunun altında yatan neden. Duyargalar herkeste olmasına rağmen bu duyargaların
algılamaları veya hissettikleri şeylerin kişilere düşündürdükleri,
anımsattıkları şeyler farklı farklıdırlar.
Bana necilik
varsa ortada bunu herkes görebilir körse bile görür gönül gözüyle. Çünkü
insanların gönlünü, kalbini ilgilendiren durumdur.
Kısaca
insanlar önce birer birey olarak ister yalnız ister bir kişiyle birlikteliğinde
olsun, birbirlerine karşı duyarlı olmalıdır, ayrıca buna zorunludur da doğası
gereği. Çünkü bir arada ve birbirini tanımanın yollarından en önemlisidir.
“insanlar, konuşa konuşa; hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar.” Diye söylenen
bir söz de vardır. Boşuna söylenilmemiştir bu söz. Çok basittir belki ama anlat
anlat bitmez anlayana.
İşte
insanlar da bu bazı sözler gibidir. Anlata anlata bitiremez; yeter ki
karşısında dinleyecek birini bulsun. Dinlesin de ister assın, isterse kessin
artık. Bütün maharet dinlemekte demeyeceğim elbette, konuşmada da maharet
olmalı aynı tarzda. “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” Da denilmiş
zamanında. Kim bilir belki de yılanlardan kurtulmuşlardır bu yöntemleriyle.
Dil önemli
mi? Diye sormak geliyor aklıma ama sormayacağım. Sormayacağım çünkü önemli
olduğunu sağır sultan da kör talih –Salih-
de biliyor.
Bireyler
huzurlu, dost, arkadaş ise toplum da aynıdır. Hem toplumu oluşturan bireyler
hem de bireylerin oluşturduğu bu toplum, diğer toplumlarla barışık, dostane ve
huzur içinde yaşayıp giderler. Tüme varım oldu bu durum. Neden tümden gelimle
uğraşırlar ki. Kispetle sokakta dolaşmaya benziyor bu durum sanki. Toplum
bireylerden oluşuyorsa eğer, bireylerin sorunları çözülürse toplumun da
sorunları çözülmüş demektir. Toplum sorunluysa ve alıp toplumun o sorununu
kimseye sormadan kafana göre ben anladım, yapacağım olacak deyip kafasına,
bedenine geçirirsen veya geçirmeye kalkarsan biçtiğin şeker çuvalını, bazılarının
bedenine uymayacaktır eminim. Önce o şeker çuvalını kendi bedenine veya başına
bir geçirmesi lazım.
27.04.18
Halil Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.