Kent ve Şiddet
Evet,
kent şiddet doğurur mu? Başka bir deyişle kentler şiddetin kaynağı olabilir mi,
eğer oluyorsa nasıl oluyor?..
Elbette
kentler yaşam alanlarıdır ve aynı zamanda köy gibi kırsal yerleşim alanlarına
göre imkânların daha geniş oldukları yerler olarak düşünülür. Milli gelirden
daha fazla pay alırlar kentlerde oturanlar genel olarak. Ancak bu payın ne şekilde
dağıldığı önemlidir. Yeterli midir? Doğru dağılım var mıdır?.. Sorular elbette
çoğaltılabilir…
…
Özellikle dinsel inançlar alanında, geçmişte hiç görülmemiş ölçüde zihinsel
sapma yaşanmaktadır; yüzyıllar boyunca toplumların yaygın etkiye sahip etik,
geleneksel, dinsel yasalarla idare edilmesini sağlayan popüler kültürlerin
yerini toplum bilimcilerin popülizm diye adlandırdıkları şey almıştır.
Köy ya da kır hayatına bağlı olan bu yasalar vahşi şehirleşmeyle,
yapay bir modernleşmeyle ve yıkıcı siyasi iradeciliklerle paramparça
edilmiştir… (Kaynak: Avrupa'da Etik, Din ve Laiklik- METİS
YAYINLARI, MART 1995 isimli kitabın içindeki MOHAMMED ARKOUN’un bildirisinden
alınmıştır.)
Genel
olarak MOHAMMED ARKOUN’un ifade
ettiği gibi vahşileşme her alanda kendini gösterir haldedir.
S.37- Kent ve Şiddet:
(Kaynak: Kent Ve Siyasal Şiddet
- 1982- Ankara- AÜSB-Prof. Dr. Ruşen
Keleş – Doç. Dr. Artan Unsal)
…
Kentleşmeyi, geniş anlamda, ekonomik gelişmeye koşut, toplum yapısında iş bölümü, uzmanlaşma ve örgütleşmeyi artıran, insanların dünya görüşlerinde,
değer sistemlerinde ve davranışlarında köklü değişmelere yol açan bir toplumsal
gösterge olarak ele alanlar çoğunluktadır. Kentleşme olgusunun bir de
demografik yanı vardır ki, kısaca, bu da, bir ülkede "kent" adını
verdiğimiz yerleşme birimlerinin gerek sayısının artmasını, gerekse alanca
büyümelerini içerir. Kentleşme, 20. yüzyılın ikinci yarısında, yalnız gelişmiş
ve sanayileşmiş toplumların değil, belki de çok daha belirgin bir biçimde,
gelişmekte olan ülkelerin başlıca sorunlarından birini oluşturur.
… Bununla
birlikte, genellikle, kırsal yerleşmelerle kentsel yerleşmeler arasında olduğu
gibi, büyük kentlerle küçük kentler arasında da, yalnız nüfusun yoğunluğu
açısından değil, sosyo—ekonomik ve kültürel bakımlardan da önemli farklılaşma
ve karşıtlıkların bulunduğu açıktır. Her ne kadar kentleşme genellikle olumlu
yanlarıyla değerlendirilmekte ise de, bu süreç, çözümü son derece güç birtakım
toplumsal sorunları da birlikte getirmektedir. Bir başka deyişle, toplum
yapısının giderek karmaşıklaşması, yönetenler ile yönetilenler arasındaki
iletişimin zorlaşması ve sınırlar arası çatışmaların daha da keskinleşmesi
sonucunda, çağımızda büyük kentler bunalımın, huzursuzluğun, yabancılaşma ve
şiddetin beşiği olmaktadır…
S.38-
Türkiye ve Büyük Kent:
… Ülkemizin
1950'lerden bu yana içine girdiği hızlı kentleşme süreci ortadadır: Nüfusun
kentlerde yaşayan oranı, 1950'de % 18,7’den, 1960'da % 25,3'a, 1970'de %
33,2’ye, 1980'de ise % 45,4’e yükselmiştir. Bu son oran, il ve ilçe
merkezlerinde yaşayan nüfus temel alınarak bulunmuştur. Ne var ki, kentli nüfus
belediye sınırları içinde yaşayan nüfus olarak ele alınırsa, Türkiye'de
kentleşme düzeyinin % 50'ye yaklaştığı söylenebilir…
Hızlı
ve Çarpık Kentleşme:
… Son
30 yıl içinde, ülke nüfusu yılda ortalama % 2.5, kırsal nüfus % 1.5, kentsel
nüfus ise % 7 oranında artış
gösterirken, büyük kentlerin yıllık ortalama nüfus artışları % 9 ila % 10'a
ulaşmaktadır. Büyük kentlere yönelik bu göç o ölçüde belirgindir ki, 1960'da
kentsel nüfusun % 48,4’ü nüfusu 100 bini aşan 9 kentinde yaşarken, bu oran
1980'de % 65'e yükselmiştir. Bu arada, nüfusu 100 bini aşan kent sayısının 30'u
bulduğunu da ekleyelim. Üstelik "büyük kent" adını verebileceğimiz
kentlerde 1960'da 3,5 milyondan az yurttaşımız yaşarken, bugün bunların sayısı
13 milyon dolaylarındadır. Söz gelimi, İstanbul, Ankara ve İzmir'in nüfusları
bir milyonu aşmış, Adana ve Bursa ise yarım milyona ulaşmıştır…
S.39-
… Doğduktan sonra iller dışında
yaşayan nüfus oranı, Türkiye'de 1935 yılında % 6.8 iken, bu oran 1955'de %
10.4'e 1975'de ise % 18.8'e yükselmiştir. Bu oranın günümüzde % 20'yi geçtiği
varsayılabilir. ..
… Önder Şenyapılı “Kentleşemeyen
Ülke — Kentlileşen Köylüler” başlıklı incelemesinde 'Türkiye kentleşiyor. Ama
kentlerde yaşayanların toplam nüfus içindeki payının artması, kentsel nüfus
büyüme hızının yüksekliği, bir ülkenin gerçek anlamda "kentleşmiş'
sayılması için yeterli değil" derken çok haklıdır. Söz konusu kentleşmede
açık bir "çarpıklık" söz konusudur. Şenyapılı, "gerçek anlamda
kentleşmiş" bir ülkenin ekonomisinin, yalnızca tarıma dayalı bir yapı
göstermediğine ve "tarım-dışı etkinliklerin" ağırlığının artarak,
tarımın önüne geçtiğine dikkati çekerken, Türkiye'de söz gelimi,
1976
yılında, katma değer dağılımında tarım kesiminin % 55'lik bir pay aldığına
değiniyor. Oysa bu pay Bulgaristan'da % 25, Yunanistan'da % 16, İsrail'de % 11,
Yugoslavya'da % 9 ve Japonya'da % 8'i aşmıyordu.
Başlangıca Dön...
Görsel: Google Görseller
Çok güzel analiz ve açıklayıcı istatistikler. Araştırmanızı paylaştığınız için teşekkürler..
YanıtlaSilRica ederim, önemli olan faydalı olması. :)
Sil