Dil ve Konuşmak
“Ağzı
olan konuşuyor” denilir kızıldığı zaman.
Herkes konuşuyor, konuşuyor ama hiç kimse de hiçbir şey anlamıyor.
Havada uçuşup gidiyor bütün zavallı kelimeler, cümleler. Niye konuşuluyor o
zaman? Konuşmayalım mademki öyleyse.
İnsanlık
konuşmak uğruna o kadar emek verdiklerine göre bizler kıymetini bilmiyor muyuz
acaba? Kim bilir, belki de öyledir. Baksanıza emoji falan icat ettik.
Mağaralardan haberleri yok anlaşılan bu insanların. Emojiler çağdaş dil
diyenler vardır elbette. Bilmem, ben öyle düşünmüyorum, belki de geri kafalı,
bunağın biri olduğumdandır. Kıymetini anlayamadığımdan da olabilir. Olabilir
evet, her şey olabilir de dil olamaz.
Yani insanları birbirine anlatacak dil olamaz.
Bakın
ne diyor Kemal Sayar kitabı YAVAŞLA’nın “Burukluk” başlığı altında:
İnsan yalnızlaşıyor. Şöyle
dikkatlice etrafınıza bir bakın. Kaç kişi bir diğerini dikkatle dinliyor? Kaç
kişi gönlünden geldiği gibi meramını ifade edebiliyor? İnsan dili kötürüm ve
kekeme bir hal almış durumda. Televizyonun uğultusu, cep telefonunun zırıltısı,
hayatın telaşı sahici bir konuşmayı giderek imkânsız hale getiriyor. Oysa insan
hikâyeler anlatmak isteyen bir varlık. Anlattığı hikâyelerin yankılarını duymak
isteyen, varoluşunu başkasının yüzünde seyretmek isteyen bir canlı. Can, dilde
hayat buluyor. Düşünürün söylediği gibi, ‘dil varlığın evidir’. (…) İlişkilerin,
aşkların, dostlukların ve hatta sohbetin bile kısa ömürlü ve sanal olduğu bir
dünyada, insanların kendilerini gerçek olarak hissetmeleri zorlaşıyor. Ne dünya
ne de kendileri gerçek. Her şey, ‘bir dürbünün tersinden bakıyor gibi’ bulanık.
Aynı
kitabın “Bolluk Çağı” başlığında:
Türkiye’de yaklaşık yirmi yıldır
ilginç gelişmeler yaşanıyor. Türk modernleşmesi yoğun bir bireyselleşme
şeklinde tecelli ediyor. Bu topraklarda son on yılda bu kadar çok alışveriş
merkezi, bu kadar çok spor merkezi açılıp bir o kadar çok roman yazılmaya
başlandıysa, “Ne oluyor?” diye sormak zamanıdır.
Pek
çok insan anlattığı hikâyenin çok önemli olduğuna ve mutlaka anlatılması gerektiğine
inanıyor. Kaldı ki roman yazarlığının da ‘bir başarı öyküsü’ne tahvil
edilebildiği günlerde yaşıyoruz. Roman yazabilmek için bir meselenizin olması
gerekmiyor, büyük anlatıların kayıplara karıştığı bir zamanda zaten küçük
hikâyeler öne çıkıyor. Faulkner’in meşhur Nobel konuşmasında, ruhun ıstırabı ve
teriyle karıldığını söylediği romanın yerini, artık hayal mühendisliği almış
durumda. Romanın ahlaki meseleleri yok artık; roman ‘kalbin kendi
çelişkileri’nden beslenmiyor. Dostoyevski kahramanlarının o yakıcı varoluşsal
meseleleri, insanın özünün sorgulandığı o peygamberî söylem bir kenara
bırakıldı. Varsa yoksa şaşırtmaca ve kurgu, varsa yoksa mühendislik! Her şeyin
ruhunu kaybettiği bir çağda, romanı eğlencelik bir televizyon dizisinden ayıran
özellik kayboluyor ve edebiyat, ruhu ve meselesi olmayan, edebi metni oyuncağa
çeviren, egoperest oyunbazların elinde can çekişiyor.
Bolluk
çağının bir diğer göstergesi, alışveriş merkezleri. Modern çağın devasa
mabetleri günbegün hayatımızda daha merkezi bir rol üstleniyor. Canlı, coşkulu,
ele avuca sığmaz çarşıların yerini, soğuk ve kaba alışveriş merkezleri alıyor.
Geçmişin ruhu, tarihin sesleri, sokakları dolaşan uğultu artık orada değil.
Alışveriş merkezi her şeyin bir intizam histerisine uygun olarak kodlandığı,
size alışveriş kadar sınırlı sorumlu bir eğlence de vaat eden yeni yaşama
mekânına işaret ediyor. Alışveriş merkezi, arzu ile mal arasındaki boşluğu
ortadan kaldırıyor.
Görsel: Google Görseller
Bireyseleşmeyi çok abartmamak şartıyla savunanlardanım . Ama israf tüketimine karşıyım
YanıtlaSilBi Çay [Bi Çaylak], söz konusu bireyselleşme bir tür kayboluş aslında, kişiliğin kayboluşu, kişilerin kayboluşu. bir kişinin başka bir kişiye duyarsızlaşması. olumlu anlamda bireysellik duyarlılıklar içerir; çevresine, kendisine karşı duyarlılıkları ve sorumlulukları olmalı bireyin. kısaca düşüncem böyle. toplumlara bakıldığında gitgide sorumsuzlaşıyor ve duyarsızlaşıyorlar. savaşlar kol geziyor dünyamızda.
SilOrası da öyle. Haklısınız
Silama her şeye rağmen birbirimizi duymaya çalışmak gayreti önemli sanıyorum. sevgilerimle hoşça kalın.
SilTeknolojinin en olumsuz tarafı bu olsa gerek, artık konuşmuyoruz maalesef ki...
YanıtlaSilSevgili GeCe, ne yazık ki öyle.
Sil