SAYFALAR

Salı, Şubat 25, 2020

Devrim

Devrim

            Kış her yaklaştığında devrimci damarı kabarmaya başlardı Zafer’in. Bu kış da çok sert geçecek diye okumuştu eline geçen bir gazete parçasından. Yakmaya kıyamazdı gazete parçalarını; ısınmak için bile olsa. Hazinesiydi adeta, hiç umulmadık bir delik bulur saklardı onları durmadan. Oldukça zengin bir koleksiyonu olmuştu kısa sürede.
            Bu kış mutlaka Devrim’i gerçekleştirmeliydi. Hayatta kalıp kalmama meselesiydi sokaklar için. Sokaktaki tanıdık, tanımadık, yaşlı, genç kim varsa toplayıp konuşmayı planlıyordu kafasında sürekli ama nasıl başlamalıydı. Hiç devrim tecrübesi yoktu, ilk defa devrim yapacaktı tek başına bile kalsa.

            Kendi kendine anlamsız el, kol işaretleri yaparak dört bir yanına bakındı. Uzaklara, çok eskilere dalmıştı. “Devrim zamanı” diye bağırdı. Hiç çekinmiyordu, çekineceği ne vardı ki. İşi gücü eskilerin hayalini kurmaktan başka önemli bir işi de yoktu. Elini yere vurarak kalktı oturduğu yerden. “o kış ne rahattık be, bayram etmiştik devrimi gerçekleştirdiğimiz için.”
            Zafer tek tek her adımını hatırlıyordu devrim çalışmalarının. Bir gece en yakınındakilerle konuşmuştu. Herkes için kabul edilebilir bir durumdu. Bazı yaşlılar engel olmaya çalıştıysa da onların ölmek üzere olduklarını düşünüp aldırmadı hiç kimse.
            Ertesi gece diğer sokaklara uzandılar gurup gurup. Toplanma yeri belirlediler. Her şeye rağmen tedbirliydiler kendilerini korumak için. Ne de olsa karşılarına dikilebilecek açlar da vardı sokakta.
            Sokaklar her gece akşamlardan itibaren şenleniyordu, sokaktakiler, açlar bayram havasına girmişler kendileri için buldukları çıkar yolu en güvenli şekilde kullanmaya çalışacaklardı. Genellikle ufak tefek pürüzler çıksa da memnundular durumlarından şimdilik. Umutları vardı artık.
            Zafer, şehirin yarısını ele geçirmiş haldeyken daha da fazla olsun istiyordu katılımın. Her şey bir anda olup bitmeliydi. Yakalananlar ve yakalanmayanlar her durumda bu kış aç kalmayacaklardı, karınları doyacaktı.
            İşte ilk gün gelip çattı. Harekât saati sabaha yakın 03 olacaktı. Bir düdük sesiyle tüm fırınlar işgal edilecek ve ne kadar ekmek varsa alınıp poşetlere doldurulacaktı. Daha sonra da ekmekler parçalanıp belirlenen yerlere ve çöplere karıştırılacaktı. Hiçbir delil olmayacaktı ortalıkta.
            İlk harekât başarılı oldu birkaç arkadaşları dışında. Asıl amaç çok kişinin içeriye alınmasıydı. Özellikle durumu zor olan hastalar için özellikle çaba gösteriliyordu. Tek tek yerlerini söylüyorlardı gelen polislere. Onlar da yaka paça alıp götürüyorlardı ama suçlarını kabul etmiş olsalar da karakoldan yaka paça atılıyorlardı gerisin geriye.
            Fırınları boşaltmışlardı ama doğru dürüst bir başarı elde edememişlerdi. Karakollar önemli bir engeldi kendileri için. İfade bile almadan yüzleri tanıdık zavallılar bunlar diye atıyorlardı birkaç saat sonra dışarıya. İçtikleri birkaç çay kar kalıyordu kendilerine. Biri çıkıp “Devrim yapacağız, devrim” deyince şişman, kel kafalı, kocaman popolu babacan polis gevrek gevrek gülmüş “Ulan dedeleriniz, babalarınız bile yapamadı o devrimi, sıra size mi geldi, hadi bas git işine. Almayayım ayağımın altına. Başlayacağım devriminize de size de. Baaas” tekme tokat girişerek karakolun kapısına koymuştu tümünü de. Açlar, dışarıya çıktıklarında çok şaşkındılar.
            Bir hafta kadar ekmeksiz kalmamışlardı ama sonu gelmişti yine. Kuru ekmeğin taze oluşu çok lezzetliydi her biri için. Katılım için teklifler geliyordu şehirin kalanından. Kimseyi geriye çevirmek istemiyorlardı ama içlerine sokulacak ajanlardan şüpheleniyorlardı. Mevcut olanları biliyorlardı, sivil polisleri teker teker tanıdıkları için kendilerini koruyabilmişlerdi bu güne kadar. Ancak yakalanmak istediklerinde aleni gözlerinin önünde yapıyorlardı yapacaklarını. Onlarda hemen alo diyor ekiplere, paldır küldür alıyorlardı ekip arabalarına doldurup birkaç saat tekme tokatla terbiye ediyorlar, terbiyelerini aldığına inandıklarını salıyorlardı. Bazıları nezarette geçiriyorlardı gecelerini. Sabahın kör saatinde onlar da dışarıda oluyorlardı.
            Zafer kendi mahallesindeki yakın sokakta barınan sivil gizli polisin yakınlarına varıp arkadaşının birisiyle yer değiştirdi. Bu sefer ses getirecek bir işe gireceklerdi. Yemek ve ekmek meselesini kökten çözecek bir iş planlamıştı. Bütün polisleri şehrin bir yanına yığıp boşalan zengin bölgesinde ne kadar zengin mücevherci varsa toplayacaklardı. Pazarları hazırdı. Hemen nakde döndürme imkânını da sağlamışlardı.
            Gece herkes uykuya geçtiğinde yanındaki bir arkadaşını da alıp sivil polise sokuldu. Sivil polis uyuyor numarası yapıyordu. Anlayabiliyorlardı durumunu nefes alıp verişinden. Planlarını konuşmaya başladılar arkadaşıyla. Ders çalışır gibi adım adım gidiyorlardı yapacaklarının üstünden. Polisin kıpırdanmasından heyecanlandığı belliydi. “tamam, bu iş, haydi başlayalım” diyerek arkadaşının omuzuna eliyle vuran Zafer birlikte kalkıp uzaklaştılar sivil polisin yanından.
            Ortalıkta ıslık sesi başlamıştı hemen hemen her köşeden. Bekçi düdükleri de ötüyordu acı acı. Harekât başladığının işaretiydi bütün bu olanlar. Polis işi başarıyla götürüyordu. Anonslar geçiyordu durmadan yardım istiyordu harekâtın büyük olduğunu düşünmesinden dolayı.
            Kısa sürede harekât tamamlanmıştı bile. Islık sesleri güzel bir türkü söylüyordular. Polisin yığıldığı sokaklarda da birkaç deneme yapılmıştı göstermelik olarak. Hemen yaka paça toplanmışlardı daha kapılara yanaşmadan. Birini yakalıyorlar üçü birden başka bir sokakta başlıyordu derken elli kadar sokaklıyı, aç kalmışı topladılar kapılara dokunmadan. İhbar üzerineydi, şüphe üzerineydi bütün yakalamalar.
            Ertesi gün gazetelerde manşetler boy boydu. “Devrimciler harekete geçti, on kuyumcuyu soydular güpegündüz. Polisler izlerini sürüyor.”  Zafer, gazetecide okuduklarına inanamadı. Harekât çok başarılıydı. Henüz nakde dönüş haberini alamamıştı.
            Sivil polis aynı sokaktaydı halen. Toplanan arkadaşlarıysa birer ikişer geliyorlardı. Ertesi günü sabırsızlıkla beklemeye başladı Zafer. Yakalanmış olsalardı şimdiye kadar haberini alırdı mutlaka. Tereddüt etmenin anlamı yoktu ama elinde değildi. Korkmuyordu ama hayal kırıklığı da yaratılsın istemiyordu. Sokaklar o kadar canlıydı ki uzun bir süre bu canlılığını korusun istiyordu.
            Zafer durumu maskelemek için düşündüklerini uygulamaya geçmeye karar verdi. Komiteleri topladı güvenli bir sokakta ve düşündüklerini aktardı onlara ve oy birliğiyle kabul edildi önerileri. Öncelikle sokakça uygulamalara, hırsızlık ve kapkaç olaylarına ağırlık vereceklerdi. Kapkaç yapacakları kişiler oldukça zengin kişiler olacaktı, fakir fukaraya ilişmek yoktu. “İnce Memed” geldi aklına. Zenginden al fakire ver olacaktı felsefeleri. Öncelikle açlar ve sokaklardakilerdi sonra fakirler. Belki de fakirleri de alevlendirmek gerekliydi. Hak etmelilerdi alacakları paylarını. Hiçbir şey çabasız olmuyordu çünkü. Yoksa bekleyeceklerdi tanrının iyi niyet göstermesini. Hep aynı şeyi yapmıyorlar mıydı?
            Bir ay kadar süre boyunca kapkaç, lüks jip soygunları, lokantalardan yemek hırsızlığı, fırınlardan ekmek hırsızlığı derken ortalık epeyce karışmıştı. Asıl işe yoğunlaşmanın zamanıydı artık. Tekrar toplandılar küçük bir gurup ile başka bir sivil sokak polisinin yakınında. Yine ters köşe olmalıydılar. Adresler söylediler, malikâneler, villalar, kuyumcular vardı bu adreslerde. Ne kadar çok yer belirtilirse o kadar çok polis yığarlardı oralara ve yakınlarına.
            Kış başlangıcıydı, akşam karanlığı basmak üzere ortalık aydınlanmaya başlamıştı sokak lambalarıyla. Tüm işyerleri de yanıyordu. Adeta kendilerini çağırıyordular. Denilen adreslerde guruplar halinde toplanmaya başladı sokak sakinleri. Polisler çevrede güvenlik tedbiri almışlardı. Hepsi de gözlenebiliyordu. Kimse ilk etapta birden saldırmayacak iş başında yakalayacaklardı anlaşılan.
            Haberi aldı Zafer, ilk işaretini verdi ıslıkla guruplara. Fırınlarda hareketlilik başladı ama ekmek sabahları daha fazla olduğundan karamboldü durum. Verimli değildi ve toplandı tüm gurup. Hallerinden memnundu herkes. Polisler zafer kazanmışlardı açları yakalamakla. Doluşturdular iki ekip minibüsüne ve alıp götürdüler.
            Yarım saat içinde diğer guruplarda işlerini yoğunlaştırdılar. Bu esnada haberi aldı Zafer gelen kuryeden. İki banka tamamdı. Zaiyat yoktu. Temiz bir iş çıkarılmıştı. Islık sesleri gelmeye başladı sokaklardan dalga dalga. Kaçışma taktiği de işe yarıyordu bu arada. Kaçıyormuş gibi davranan sokak sakinlerinin peşine takılmaya başlamıştı polis ekipleri. Epeyce toplandılar. Bu gece de rahat edeceklerdi nezarette. İnsaflıydı polisler onlara karşı. İçlerinde bazı yufka yürekli polisler vardı da çay, tost veriyorlardı kendilerine.

            Açlık alametlerinin sonucu soygun ve hırsızlıklar manşet olmaya başlayınca gazetelerde, bir hayırsever konaklayacakları bir depo bağışlamıştı sokakta yatan evsiz ve kimsesizlere. Bütün barınma ihtiyaçlarını da sağlayacaktı. İlk kez böyle bir haber okuduğunda gözleri yaşarmaya başladı Zafer’in. Gerekirse yeni barınaklar da sağlamaya söz veriyordu adı belli olmayan hayırsever zengin iş adamı. “Yaşasın, devrim gerçekleşiyor!” diye yerinde zıplayan Zafer bir anda sevindirik delisi oluvermişti. Her şey aklından silinmiş yeni umutlar görünmeye başlamıştı ufukta.

Devam edecek...

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.