Devrim
Kış her
yaklaştığında devrimci damarı kabarmaya başlardı Zafer’in. Bu kış da çok sert
geçecek diye okumuştu eline geçen bir gazete parçasından. Yakmaya kıyamazdı
gazete parçalarını; ısınmak için bile olsa. Hazinesiydi adeta, hiç umulmadık
bir delik bulur saklardı onları durmadan. Oldukça zengin bir koleksiyonu
olmuştu kısa sürede.
Bu kış
mutlaka Devrim’i gerçekleştirmeliydi. Hayatta kalıp kalmama meselesiydi
sokaklar için. Sokaktaki tanıdık, tanımadık, yaşlı, genç kim varsa toplayıp
konuşmayı planlıyordu kafasında sürekli ama nasıl başlamalıydı. Hiç devrim
tecrübesi yoktu, ilk defa devrim yapacaktı tek başına bile kalsa.
Kendi
kendine anlamsız el, kol işaretleri yaparak dört bir yanına bakındı. Uzaklara,
çok eskilere dalmıştı. “Devrim zamanı” diye bağırdı. Hiç çekinmiyordu,
çekineceği ne vardı ki. İşi gücü eskilerin hayalini kurmaktan başka önemli bir
işi de yoktu. Elini yere vurarak kalktı oturduğu yerden. “o kış ne rahattık be,
bayram etmiştik devrimi gerçekleştirdiğimiz için.”
Zafer tek
tek her adımını hatırlıyordu devrim çalışmalarının. Bir gece en
yakınındakilerle konuşmuştu. Herkes için kabul edilebilir bir durumdu. Bazı
yaşlılar engel olmaya çalıştıysa da onların ölmek üzere olduklarını düşünüp
aldırmadı hiç kimse.
Ertesi gece
diğer sokaklara uzandılar gurup gurup. Toplanma yeri belirlediler. Her şeye
rağmen tedbirliydiler kendilerini korumak için. Ne de olsa karşılarına
dikilebilecek açlar da vardı sokakta.
Sokaklar her
gece akşamlardan itibaren şenleniyordu, sokaktakiler, açlar bayram havasına
girmişler kendileri için buldukları çıkar yolu en güvenli şekilde kullanmaya
çalışacaklardı. Genellikle ufak tefek pürüzler çıksa da memnundular
durumlarından şimdilik. Umutları vardı artık.
Zafer, şehirin yarısını ele geçirmiş haldeyken daha da fazla olsun istiyordu
katılımın. Her şey bir anda olup bitmeliydi. Yakalananlar ve yakalanmayanlar
her durumda bu kış aç kalmayacaklardı, karınları doyacaktı.
İşte ilk gün
gelip çattı. Harekât saati sabaha yakın 03 olacaktı. Bir düdük sesiyle tüm
fırınlar işgal edilecek ve ne kadar ekmek varsa alınıp poşetlere
doldurulacaktı. Daha sonra da ekmekler parçalanıp belirlenen yerlere ve çöplere
karıştırılacaktı. Hiçbir delil olmayacaktı ortalıkta.
İlk harekât
başarılı oldu birkaç arkadaşları dışında. Asıl amaç çok kişinin içeriye
alınmasıydı. Özellikle durumu zor olan hastalar için özellikle çaba
gösteriliyordu. Tek tek yerlerini söylüyorlardı gelen polislere. Onlar da yaka
paça alıp götürüyorlardı ama suçlarını kabul etmiş olsalar da karakoldan yaka
paça atılıyorlardı gerisin geriye.
Fırınları
boşaltmışlardı ama doğru dürüst bir başarı elde edememişlerdi. Karakollar
önemli bir engeldi kendileri için. İfade bile almadan yüzleri tanıdık
zavallılar bunlar diye atıyorlardı birkaç saat sonra dışarıya. İçtikleri birkaç
çay kar kalıyordu kendilerine. Biri çıkıp “Devrim yapacağız, devrim” deyince
şişman, kel kafalı, kocaman popolu babacan polis gevrek gevrek gülmüş “Ulan
dedeleriniz, babalarınız bile yapamadı o devrimi, sıra size mi geldi, hadi bas
git işine. Almayayım ayağımın altına. Başlayacağım devriminize de size de.
Baaas” tekme tokat girişerek karakolun kapısına koymuştu tümünü de. Açlar,
dışarıya çıktıklarında çok şaşkındılar.
Bir hafta
kadar ekmeksiz kalmamışlardı ama sonu gelmişti yine. Kuru ekmeğin taze oluşu
çok lezzetliydi her biri için. Katılım için teklifler geliyordu şehirin
kalanından. Kimseyi geriye çevirmek istemiyorlardı ama içlerine sokulacak
ajanlardan şüpheleniyorlardı. Mevcut olanları biliyorlardı, sivil polisleri
teker teker tanıdıkları için kendilerini koruyabilmişlerdi bu güne kadar. Ancak
yakalanmak istediklerinde aleni gözlerinin önünde yapıyorlardı yapacaklarını.
Onlarda hemen alo diyor ekiplere, paldır küldür alıyorlardı ekip arabalarına
doldurup birkaç saat tekme tokatla terbiye ediyorlar, terbiyelerini aldığına
inandıklarını salıyorlardı. Bazıları nezarette geçiriyorlardı gecelerini.
Sabahın kör saatinde onlar da dışarıda oluyorlardı.
Zafer kendi
mahallesindeki yakın sokakta barınan sivil gizli polisin yakınlarına varıp
arkadaşının birisiyle yer değiştirdi. Bu sefer ses getirecek bir işe
gireceklerdi. Yemek ve ekmek meselesini kökten çözecek bir iş planlamıştı.
Bütün polisleri şehrin bir yanına yığıp boşalan zengin bölgesinde ne kadar
zengin mücevherci varsa toplayacaklardı. Pazarları hazırdı. Hemen nakde
döndürme imkânını da sağlamışlardı.
Gece herkes
uykuya geçtiğinde yanındaki bir arkadaşını da alıp sivil polise sokuldu. Sivil
polis uyuyor numarası yapıyordu. Anlayabiliyorlardı durumunu nefes alıp
verişinden. Planlarını konuşmaya başladılar arkadaşıyla. Ders çalışır gibi adım
adım gidiyorlardı yapacaklarının üstünden. Polisin kıpırdanmasından
heyecanlandığı belliydi. “tamam, bu iş, haydi başlayalım” diyerek arkadaşının
omuzuna eliyle vuran Zafer birlikte kalkıp uzaklaştılar sivil polisin yanından.
Ortalıkta
ıslık sesi başlamıştı hemen hemen her köşeden. Bekçi düdükleri de ötüyordu acı
acı. Harekât başladığının işaretiydi bütün bu olanlar. Polis işi başarıyla
götürüyordu. Anonslar geçiyordu durmadan yardım istiyordu harekâtın büyük
olduğunu düşünmesinden dolayı.
Kısa sürede
harekât tamamlanmıştı bile. Islık sesleri güzel bir türkü söylüyordular.
Polisin yığıldığı sokaklarda da birkaç deneme yapılmıştı göstermelik olarak.
Hemen yaka paça toplanmışlardı daha kapılara yanaşmadan. Birini yakalıyorlar
üçü birden başka bir sokakta başlıyordu derken elli kadar sokaklıyı, aç kalmışı
topladılar kapılara dokunmadan. İhbar üzerineydi, şüphe üzerineydi bütün
yakalamalar.
Ertesi gün
gazetelerde manşetler boy boydu. “Devrimciler harekete geçti, on kuyumcuyu
soydular güpegündüz. Polisler izlerini sürüyor.” Zafer, gazetecide okuduklarına inanamadı.
Harekât çok başarılıydı. Henüz nakde dönüş haberini alamamıştı.
Sivil polis
aynı sokaktaydı halen. Toplanan arkadaşlarıysa birer ikişer geliyorlardı.
Ertesi günü sabırsızlıkla beklemeye başladı Zafer. Yakalanmış olsalardı şimdiye
kadar haberini alırdı mutlaka. Tereddüt etmenin anlamı yoktu ama elinde
değildi. Korkmuyordu ama hayal kırıklığı da yaratılsın istemiyordu. Sokaklar o
kadar canlıydı ki uzun bir süre bu canlılığını korusun istiyordu.
Zafer durumu
maskelemek için düşündüklerini uygulamaya geçmeye karar verdi. Komiteleri
topladı güvenli bir sokakta ve düşündüklerini aktardı onlara ve oy birliğiyle
kabul edildi önerileri. Öncelikle sokakça uygulamalara, hırsızlık ve kapkaç
olaylarına ağırlık vereceklerdi. Kapkaç yapacakları kişiler oldukça zengin
kişiler olacaktı, fakir fukaraya ilişmek yoktu. “İnce Memed” geldi aklına.
Zenginden al fakire ver olacaktı felsefeleri. Öncelikle açlar ve
sokaklardakilerdi sonra fakirler. Belki de fakirleri de alevlendirmek
gerekliydi. Hak etmelilerdi alacakları paylarını. Hiçbir şey çabasız olmuyordu
çünkü. Yoksa bekleyeceklerdi tanrının iyi niyet göstermesini. Hep aynı şeyi
yapmıyorlar mıydı?
Bir ay kadar
süre boyunca kapkaç, lüks jip soygunları, lokantalardan yemek hırsızlığı,
fırınlardan ekmek hırsızlığı derken ortalık epeyce karışmıştı. Asıl işe
yoğunlaşmanın zamanıydı artık. Tekrar toplandılar küçük bir gurup ile başka bir
sivil sokak polisinin yakınında. Yine ters köşe olmalıydılar. Adresler
söylediler, malikâneler, villalar, kuyumcular vardı bu adreslerde. Ne kadar çok
yer belirtilirse o kadar çok polis yığarlardı oralara ve yakınlarına.
Kış
başlangıcıydı, akşam karanlığı basmak üzere ortalık aydınlanmaya başlamıştı
sokak lambalarıyla. Tüm işyerleri de yanıyordu. Adeta kendilerini
çağırıyordular. Denilen adreslerde guruplar halinde toplanmaya başladı sokak
sakinleri. Polisler çevrede güvenlik tedbiri almışlardı. Hepsi de
gözlenebiliyordu. Kimse ilk etapta birden saldırmayacak iş başında
yakalayacaklardı anlaşılan.
Haberi aldı
Zafer, ilk işaretini verdi ıslıkla guruplara. Fırınlarda hareketlilik başladı
ama ekmek sabahları daha fazla olduğundan karamboldü durum. Verimli değildi ve
toplandı tüm gurup. Hallerinden memnundu herkes. Polisler zafer kazanmışlardı
açları yakalamakla. Doluşturdular iki ekip minibüsüne ve alıp götürdüler.
Yarım saat
içinde diğer guruplarda işlerini yoğunlaştırdılar. Bu esnada haberi aldı Zafer
gelen kuryeden. İki banka tamamdı. Zaiyat yoktu. Temiz bir iş çıkarılmıştı.
Islık sesleri gelmeye başladı sokaklardan dalga dalga. Kaçışma taktiği de işe
yarıyordu bu arada. Kaçıyormuş gibi davranan sokak sakinlerinin peşine
takılmaya başlamıştı polis ekipleri. Epeyce toplandılar. Bu gece de rahat
edeceklerdi nezarette. İnsaflıydı polisler onlara karşı. İçlerinde bazı yufka
yürekli polisler vardı da çay, tost veriyorlardı kendilerine.
Açlık
alametlerinin sonucu soygun ve hırsızlıklar manşet olmaya başlayınca
gazetelerde, bir hayırsever konaklayacakları bir depo bağışlamıştı sokakta
yatan evsiz ve kimsesizlere. Bütün barınma ihtiyaçlarını da sağlayacaktı. İlk
kez böyle bir haber okuduğunda gözleri yaşarmaya başladı Zafer’in. Gerekirse
yeni barınaklar da sağlamaya söz veriyordu adı belli olmayan hayırsever zengin
iş adamı. “Yaşasın, devrim gerçekleşiyor!” diye yerinde zıplayan Zafer bir anda
sevindirik delisi oluvermişti. Her şey aklından silinmiş yeni umutlar görünmeye
başlamıştı ufukta.
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.