SAYFALAR

Perşembe, Nisan 16, 2020

Kitap-Mahşerin Dördüncü Atlısı-Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi

Mahşerin Dördüncü Atlısı-Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi

       İçinde bulunduğumuz Covit-19 günlerinde okuduğum bu kitaptan yaptığım bazı alıntıları paylaşmak istedim sizlerle.  Kitap gayet kolay okunuyor, akıcı bir dil kullanılmış olması sıkmıyor insanı. gündem konusu olan virüs, bakteriler gibi konuların tarihi geçmişini ve ilk ortaya nerede çıktıkları, ne şekilde zarar verdikleri yeterince tatmin edici bana göre. Mevcut durumdan yola çıkarak gelecek değerlendirmesi de yapılıyor. 
       İyi okumalar dilerim.

Yazar: ANDREW NIKIFORUK
Bu çeviri, kitabın gözden geçirilmiş ve güncelleştirilmiş 1996 baskısından yapılmıştır.
Çeviri: Selahattin Erkanlı, İletişim Yayınları, 2016-İstanbul


Ks.21-                   Bakteriler atalarımız olmakla kalmaz, bizim bir numaralı yaşam-destek sistemimizi de oluştururlar. Sularımızı temizler, atmosferi besler ve ölülerimizle ilgilenirler. Hayatı işgal etmek ya da yok etmek yerine, onu besleyip korurlar. Gezegenimizin en eski, en parlak ve en kalabalık yaşam biçimi olan bakteriler, gruplar halinde, tek bir büyük üstorganizma olarak çalışırlar. Başarılı bir yaşam ve gezegeni organize etme sanatını öğrenmeleri iki buçuk milyar yıllarını almıştır. Akrabalar, ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, iyi bir neden olmadıkça birbirlerini öldürmezler; bu, üstorganizma için de geçerlidir. İnsanlar, ancak yazılı olmayan bakteri kurallarını çiğnedikleri, onu tekmeleyip ezdikleri zaman bir ölüm makinesine dönüşmüştür. Başka hiçbir canlı ya da tür, üstorganizmayı bizim kadar rahatsız etmemiş, ona meydan okumamıştır.
s.25-                      Bakterilerin hayatta kalabilmelerinin sırrı, sorun çözme yeteneklerindedir. İnsanların tersine bakteriler, inanılmaz bir genetik birliğe sahiptirler.
s.35-                      Sıtma ateşi 40 dereceye kadar çıkabildiği için, spermleri pişirerek erkeklerin dölleme yeteneğini yok eder.
s.37-                      Plazmodyumlar, Sahra erkekleri ile kadınlarının kanında uzun ve yıkıcı bir dönem geçirdikten sonra, bu iki tür aralarında ateşkes yaptılar ve bir hoşgörü anlaşmasına varıldı. Bu anlaşma sonucunda Afrikalılar, G6PD eksikliği adı verilen bir kan anomalisini ve orak hücreyi geliştirdiler. Bu genetik adaptasyonlar her ne kadar parazitin vücutta üremesini zorlaştırsa da, kalabalık mezarlıklar, sıtmaya karşı geliştirilen toplu bağışıklığın kefareti gibidir. Sıtmanın Yunanistan ile Türkiye'deki uzun misafirliğinde, insanlar otuz beş nesil boyunca aynı bağışıklık savunmalarını geliştirdiler.
s.47-                      Bu ilaçların –sıtma ilacı- en ucuzu ve en etkilisi olan klorokin Asya'da pek işe yaramamaktadır ve Afrika'da da etkisini giderek kaybetmektedir. Parazit, meflokine karşı da bağışıklık geliştirmiştir. Tropik bölgelerdeki hekimler ve ziyaretçiler için, Tanrıça Febris'e dua etmek dışında pek bir seçenek kalmamıştır.
s.179-                   Tıbbın belki de en büyük başarısı, tüberküloz basili ile üstorganizmanın kendi başlarına yapamayacağı kadar ölümcül ve ilaçlara dirençli bir mikrop yaratmış olmasıdır.
Ks.188-                 Grip, Büyük Savaş'a kadar etkisi az olan, hatta pek de önemsenmeyen "evcil" bir salgındı. Ama 1 9 1 8 Bahar’ında aniden yetişkinlere düşman kesildi ve on sekiz ay içinde 50 milyondan fazla insanı gömdü. Ölüm oranı doktorları şaşkına çevirdi. Fransa'nın savaş meydanlarında 1 5 milyon insanın ölmesi dört yıl almıştı, ama grip aynı işi çok daha kısa sürede yapıyordu. 1 9 1 8'de yalnızca ABD'de gripten ölenlerin sayısı (550,000) , Amerikan ordusunun dünya savaşlarında, Kore ve Vietnam savaşlarında verdiği kayıpları geçiyordu. Alaska'da yerli köyleri tamamen yok olurken, Hindistan'da 1 2 milyon insan öldü. Gribe yakalanan yetişkinler, bir poker oyununu ya da bir ordu manevrasını bitirdikten hemen sonra düşüp ölebiliyordu.
s.190-                   Herpes kabilesi küre şeklindeyken, grip virüsü, içinde kurtçuk olan dikenli, saydam bir topa benzer. Basit genetik bilgi parçacıkları olan virüsler, ancak bir hücreyi ele geçirip üremek için onun parçalarını kullanmaya başladıklarında aktif bir yaşama geçerler. Virüsler çok özel işgalcilerdir. Nezle virüsleri burun ve boğazdaki hücreleri hedef alırken, hepatit B karaciğere saldırır, çocuk felciyse sindirim sistemine özeldir. Grip virüsü doktorların "insan solunum yolları" diye adlandırdığı bölgeyi hedefler. Virüsler, bakterilerin tersine ilaçlara karşı inanılmaz dayanıklıdır. Yerleştiği hücreyi öldüremeden bir virüsü öldüremezsiniz. Bir grip virüsünü etkisiz hale getirmek için "solunum yollarını" imha etmek, en azimli mikrop avcılarının bile aklından geçmemiştir. Bu özellik, grip virüsünü ve havada dolanan binlerce kuzenini çok dayanıklı organizmalar haline getirir
s.191-                   Nesiller süren mutasyonun ardından, bağışıklık sisteminin antikorları, virüsün yeniden düzenlenen dış yüzeyini artık tanıyamaz hale gelir ve yeni bir grip doğar. Hızlı mutasyonların sonucunda bazı virüs türleri kaybolurken bazı yeni türler ortaya çıkar. Bu mutasyonlar, aşı üreticilerinin neden her zaman grip virüslerinin bir adım gerisinde olduğunu da açıklar. Virüslerin her beklenmedik değişiminde, hayvanlar ve insanlar toplu halde ölür.
s.197-                   Maskelerin şehirdeki ölüm oranını düşük tutup tutmadığı (pamuk etkili bir virüs önleyici değildir) hiçbir zaman bilinemeyecek. Bununla birlikte, maskeler difteri, kızamık ve boğmaca hastalıklarında ciddi bir düşüş sağladı. Gribin SanFrancisco'daki vur-kaç saldırısında şehir 50 bin grip vakasıyla uğraşmak zorunda kaldı ve 3,500 ölü gömdü.
s.199-                   Çin, virüsleri teşvik edecek tarım politikaları izlediği için sıcak bölge kabul ediliyor. Çin'deki birçok çiftlikte önemli bir grip deposu olan ördekler ve yabani su kuşları, sağlam bir grip taşıyıcısı olan domuzlarla özgürce oynaşıyor. Ördeklerin, domuzların ve köylülerin yakın ilişkisi, başka türlere sıçraması ve insanların bilmediği bir biçimde yeniden örgütlenmesi için grip virüsüne sonsuz fırsatlar sunuyor. Böylesi ekolojik gerçekler ışığında, gribin imkanlarını tüketmediğini kesinlikle söyleyebiliriz.
s.202-                   Hakkında çok yazıp çizilen salgının belki de değişmeyen tek özelliği, belli insan gruplarını tercih etmesidir. Puerto Ricolu kokain müptelalarının, Manhattanlı eşcinsellerin, Londralı hemofili hastalarının ve Taylandlı hayat kadınlarının bir tek ortak özellikleri vardır: AIDS'ten önce hepsinin bağışıklık sistemleri zarar görmüştür. Kötü sağlık koşullarının nedenleri farklılık gösterse de, uyuşturucu kullanımı, kan nakilleri, zührevi hastalıklar, genelevlerdeki cinsel ilişkiler ve yetersiz beslenme dünyanın her yerinde aynı sonuçlara yol açar. Hırpalanmış bağışıklık sistemleri daha fazla istismara dayanamaz ve üstorganizmanın bir ya da daha fazla üyesi yağmaya girişir.
s.231-                   Edward Tenner'in intikam teorisi diye adlandırdığı şeyin doğal sonucudur: 'Teknolojik ilerleme dünyamızı değiştirdi, ama sanki dünya, zekamızı bize karşı kullanarak bizden intikam almaya çalışıyor.' "
ks.239-                 Sonuçta, antibiyotiklerin vücuda etkisi, böcek ilaçlarının toprağa etkisi gibidir: Bazı yaratıkları öldürürken başkalarına ayaklanma fırsatı verirler.
s.242-                   Japon bilim adamları ısrarlı çalışmalar sonucu birden çok ilaca dirençli bakterilerin sırrını çözerken, Amerikalı bilim adamları antibiyotiklerin büyümeyi hızlandırdığını keşfetti. İlk antibiyotiklerden biri olan klortetrasiklinin birazını tavuk yemine karıştıran bilim adamları gözlerine inanamadı: Antibiyotik verilen tavuklar, yirmi beş gün içinde, yalnızca vitaminle beslenen tavukların üç misli olmuştu. Küçük dozlarda antibiyotiğin hayvanların büyümesini yüzde 50 oranında artırdığı öğrenildiğinde, ilaç sanayi hemen işe el atıp dünyanın her yerini antibiyotikli domuz, sığır ve tavuk yemleriyle doldurdu. Çiftçilerin, modern teknolojik ilerlemenin totaliter doğası karşısında seçme şansları yoktu. Ya ilaçlı yem kullanacaklar ya da pazarlarını kaybedeceklerdi. Bu gün yalnız ABD' de hayvancılık sektöründe, yılda yaklaşık 1 0 milyon kilo, yani insanların kullandığının iki katı antibiyotik kullanılıyor. ABD'de yılda 6 milyar hayvan sofralar için yetiştiriliyor ve hemen hepsi şu ya da bu şekilde antibiyotik alıyor. Bazı İskandinav ülkeleri hariç, gelişmiş dünyanın çiftçileri eczacılara dönüşürken, hayvanlar da denetimsiz bir antibiyotik deneyinin parçası olmuştur.
                               Hayvanlara, balık da dâhil (somon sanayi tek başına yaklaşık 27 milyon kilo ilaç tüketiyor) , kırk yıl boyunca ilaç verildikten sonra, bilim adamları hala antibiyotiklerin daha hızlı büyümeye nasıl yol açtığını bilmiyor.
s.258-                   Ancak Morse'un uykularını kaçıran virüsler "henüz teşhis edilmemiş olanları"dır. (Bu arada, virüslerin sayısının yıldızlar kadar çok olduğunu ve bilim adamlarının şimdiye kadar yalnızca 5.000'ini tanımladıklarını belirtelim.)
s.267-                   …, virüsler daha çok 20. Yüzyıl teröristleri gibi davranıyor. Bombalarını hiçbir uyarıda bulunmaksızın bırakma eğilimindeler. Bu biyolojik roketlerden birinin nükleer bir bomba gücüyle patlaması artık yalnızca bir zaman meselesi.
Ks.271-                 1993'te Hindistan'da koleranın 139. türü ortaya çıktı; bu tür, bir öncekinden daha vahşiydi. Koleranın müttefikleri olan yoksulluk, kötü sağlık koşulları ve kirlenmiş su kaynakları tam bir işbirliği içindeler. Mikropların işlerinin başı sonu yok.
s.272-                   Her uygarlık, farkında olmadan kendi öldürücü harikalarını kendisi yaratır; küresel ısınma da bir sonraki salgını çağırıyor olabilir. İnsanın yarattığı sanayi, atmosfere çok fazla karbondioksit püskürterek üstorganizmanın başlıca var olma nedenine, hayatı mümkün kılan gazların düzenine meydan okudu. Bu düzeni değiştirmenin sonuçları şimdiden görülüyor. Sıcaklık yükselince tarım yapılan topraklar kurur, yaşlılar ölür, böcekler ortalığa yayılır ve havayı kirleten maddeler şehirlerde yoğunlaşarak, dünyanın en hızlı büyüyen hastalığına, yani astıma yol açar. Sıtma ve bazı sindirim sistemi tutkunu amipler, bu gelişmelerden yararlanıp şimdiden, eski sınırlarının dışına çıkmaya, daha yüksek kesimlere ve kuzey iklimlerine yolculuğa başladı bile. 1 987'den beri sıcaklığın ve yağışın rekor düzeyde artması sonucu, Afrika'nın en yoğun nüfuslu ülkesi olan Ruanda'da, sıtma vakalarında yüzde 337 artış oldu. Dünyanın yeni derdi olan cilt kanseri de insanlara, dünyanın koruyucu ozon tabakasını yok ettiklerinde, bağışıklık sistemlerinin kaldıramayacağı kadar çok kızılötesi ışınına maruz kalacaklarını hatırlatan bir uyarıdır.
s.273-                   Doktorlar şimdiye kadar hiçbir büyük salgının ilerleyişini durduramadı ya da etkileyemedi, bunu becereceğe de benzemiyorlar. Teknolojik toplumların parçalanmış yapısı yüzünden, ölümler başladığında bir konsensüs ya da ortak bir toplumsal tepki oluşturulamıyor. En gelişmiş ve zengin halkların, kitlesel ölümlere en açık insanları içerebileceğini AIDS kanıtladı. Teknolojiye yersiz bir güvenle sarılan modern kültürler, geleneksel bilgeliklerini ve Tanrı önündeki tevazularını yitirdiler. Dördüncü Atlı geldiğinde, Afrikalı köylüler köylerini yabancılara kaparken, New York ile Paris'teki kabileler insan haklarını tartışıp var olmayan ilaçlar talep ederler.

Not: Ks. , s:  kitap sayfa numarasıdır. 

  Görsel: Halil Gönül

2 yorum:

  1. mahşerin dört atlısı, çok güzel bir filmdir ayrıca :) salgın sayesinde aktif yazıyon bakıyom oooo :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. deeptone, filmi seyretmedim henüz. Yok be yaaaaaa, Corona hoşuma gitti, biraz dobra dobra gibi geldi de bana, kanım kaynadı anlayacağınız. Tüm dünyayı eşitledi benimle de çok sevdim kendisini. :)

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.