Mahşerin Dördüncü Atlısı-Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi
İçinde bulunduğumuz Covit-19 günlerinde okuduğum bu kitaptan yaptığım bazı alıntıları paylaşmak istedim sizlerle. Kitap gayet kolay okunuyor, akıcı bir dil kullanılmış olması sıkmıyor insanı. gündem konusu olan virüs, bakteriler gibi konuların tarihi geçmişini ve ilk ortaya nerede çıktıkları, ne şekilde zarar verdikleri yeterince tatmin edici bana göre. Mevcut durumdan yola çıkarak gelecek değerlendirmesi de yapılıyor.
İyi okumalar dilerim.
Yazar: ANDREW NIKIFORUK
Bu çeviri, kitabın gözden geçirilmiş ve güncelleştirilmiş
1996 baskısından yapılmıştır.
Çeviri: Selahattin Erkanlı, İletişim Yayınları,
2016-İstanbul
Ks.21- Bakteriler
atalarımız olmakla kalmaz, bizim bir numaralı yaşam-destek sistemimizi de
oluştururlar. Sularımızı temizler, atmosferi besler ve ölülerimizle
ilgilenirler. Hayatı işgal etmek ya da yok etmek yerine, onu besleyip korurlar.
Gezegenimizin en eski, en parlak ve en kalabalık yaşam biçimi olan bakteriler,
gruplar halinde, tek bir büyük üstorganizma olarak çalışırlar. Başarılı bir
yaşam ve gezegeni organize etme sanatını öğrenmeleri iki buçuk milyar yıllarını
almıştır. Akrabalar, ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, iyi bir neden olmadıkça
birbirlerini öldürmezler; bu, üstorganizma için de geçerlidir. İnsanlar, ancak
yazılı olmayan bakteri kurallarını çiğnedikleri, onu tekmeleyip ezdikleri zaman
bir ölüm makinesine dönüşmüştür. Başka hiçbir canlı ya da tür, üstorganizmayı
bizim kadar rahatsız etmemiş, ona meydan okumamıştır.
s.25- Bakterilerin
hayatta kalabilmelerinin sırrı, sorun çözme yeteneklerindedir. İnsanların
tersine bakteriler, inanılmaz bir genetik birliğe sahiptirler.
s.35- Sıtma
ateşi 40 dereceye kadar çıkabildiği için, spermleri pişirerek erkeklerin
dölleme yeteneğini yok eder.
s.37- Plazmodyumlar,
Sahra erkekleri ile kadınlarının kanında uzun ve yıkıcı bir dönem geçirdikten
sonra, bu iki tür aralarında ateşkes yaptılar ve bir hoşgörü anlaşmasına
varıldı. Bu anlaşma sonucunda Afrikalılar, G6PD eksikliği adı verilen bir kan
anomalisini ve orak hücreyi geliştirdiler. Bu genetik adaptasyonlar her ne
kadar parazitin vücutta üremesini zorlaştırsa da, kalabalık mezarlıklar,
sıtmaya karşı geliştirilen toplu bağışıklığın kefareti gibidir. Sıtmanın
Yunanistan ile Türkiye'deki uzun misafirliğinde, insanlar otuz beş nesil
boyunca aynı bağışıklık savunmalarını geliştirdiler.
s.47- Bu
ilaçların –sıtma ilacı- en ucuzu ve en etkilisi olan klorokin Asya'da pek işe yaramamaktadır ve Afrika'da da etkisini
giderek kaybetmektedir. Parazit, meflokine karşı da bağışıklık geliştirmiştir.
Tropik bölgelerdeki hekimler ve ziyaretçiler için, Tanrıça Febris'e dua etmek
dışında pek bir seçenek kalmamıştır.
s.179- Tıbbın
belki de en büyük başarısı, tüberküloz basili ile üstorganizmanın kendi
başlarına yapamayacağı kadar ölümcül ve ilaçlara dirençli bir mikrop yaratmış
olmasıdır.
Ks.188- Grip,
Büyük Savaş'a kadar etkisi az olan, hatta pek de önemsenmeyen "evcil"
bir salgındı. Ama 1 9 1 8 Bahar’ında aniden yetişkinlere düşman kesildi ve on
sekiz ay içinde 50 milyondan fazla insanı gömdü. Ölüm oranı doktorları şaşkına
çevirdi. Fransa'nın savaş meydanlarında 1 5 milyon insanın ölmesi dört yıl
almıştı, ama grip aynı işi çok daha kısa sürede yapıyordu. 1 9 1 8'de yalnızca
ABD'de gripten ölenlerin sayısı (550,000) , Amerikan ordusunun dünya
savaşlarında, Kore ve Vietnam savaşlarında verdiği kayıpları geçiyordu.
Alaska'da yerli köyleri tamamen yok olurken, Hindistan'da 1 2 milyon insan
öldü. Gribe yakalanan yetişkinler, bir poker oyununu ya da bir ordu manevrasını
bitirdikten hemen sonra düşüp ölebiliyordu.
s.190- Herpes
kabilesi küre şeklindeyken, grip virüsü, içinde kurtçuk olan dikenli, saydam
bir topa benzer. Basit genetik bilgi parçacıkları olan virüsler, ancak bir
hücreyi ele geçirip üremek için onun parçalarını kullanmaya başladıklarında
aktif bir yaşama geçerler. Virüsler çok özel işgalcilerdir. Nezle virüsleri
burun ve boğazdaki hücreleri hedef alırken, hepatit B karaciğere saldırır, çocuk
felciyse sindirim sistemine özeldir. Grip virüsü doktorların "insan
solunum yolları" diye adlandırdığı bölgeyi hedefler. Virüsler,
bakterilerin tersine ilaçlara karşı inanılmaz dayanıklıdır. Yerleştiği hücreyi
öldüremeden bir virüsü öldüremezsiniz. Bir grip virüsünü etkisiz hale getirmek
için "solunum yollarını" imha etmek, en azimli mikrop avcılarının
bile aklından geçmemiştir. Bu özellik, grip virüsünü ve havada dolanan binlerce
kuzenini çok dayanıklı organizmalar haline getirir
s.191- Nesiller
süren mutasyonun ardından, bağışıklık sisteminin antikorları, virüsün yeniden
düzenlenen dış yüzeyini artık tanıyamaz hale gelir ve yeni bir grip doğar. Hızlı
mutasyonların sonucunda bazı virüs türleri kaybolurken bazı yeni türler ortaya
çıkar. Bu mutasyonlar, aşı üreticilerinin neden her zaman grip virüslerinin bir
adım gerisinde olduğunu da açıklar. Virüslerin her beklenmedik değişiminde,
hayvanlar ve insanlar toplu halde ölür.
s.197- Maskelerin
şehirdeki ölüm oranını düşük tutup tutmadığı (pamuk etkili bir virüs önleyici değildir) hiçbir zaman
bilinemeyecek. Bununla birlikte, maskeler difteri, kızamık ve boğmaca
hastalıklarında ciddi bir düşüş sağladı. Gribin SanFrancisco'daki vur-kaç
saldırısında şehir 50 bin grip vakasıyla uğraşmak zorunda kaldı ve 3,500 ölü gömdü.
s.199- Çin,
virüsleri teşvik edecek tarım politikaları izlediği için sıcak bölge kabul
ediliyor. Çin'deki birçok çiftlikte önemli bir grip deposu olan ördekler ve
yabani su kuşları, sağlam bir grip taşıyıcısı olan domuzlarla özgürce
oynaşıyor. Ördeklerin, domuzların ve köylülerin yakın ilişkisi, başka türlere
sıçraması ve insanların bilmediği bir biçimde yeniden örgütlenmesi için grip
virüsüne sonsuz fırsatlar sunuyor. Böylesi ekolojik gerçekler ışığında, gribin
imkanlarını tüketmediğini kesinlikle söyleyebiliriz.
s.202- Hakkında
çok yazıp çizilen salgının belki de değişmeyen tek özelliği, belli insan
gruplarını tercih etmesidir. Puerto Ricolu kokain müptelalarının, Manhattanlı
eşcinsellerin, Londralı hemofili hastalarının ve Taylandlı hayat kadınlarının
bir tek ortak özellikleri vardır: AIDS'ten
önce hepsinin bağışıklık sistemleri zarar görmüştür. Kötü sağlık koşullarının
nedenleri farklılık gösterse de, uyuşturucu kullanımı, kan nakilleri, zührevi
hastalıklar, genelevlerdeki cinsel ilişkiler ve yetersiz beslenme dünyanın her
yerinde aynı sonuçlara yol açar. Hırpalanmış bağışıklık sistemleri daha fazla
istismara dayanamaz ve üstorganizmanın bir ya da daha fazla üyesi yağmaya
girişir.
s.231- Edward
Tenner'in intikam teorisi diye adlandırdığı şeyin doğal sonucudur: 'Teknolojik
ilerleme dünyamızı değiştirdi, ama sanki dünya, zekamızı bize karşı kullanarak
bizden intikam almaya çalışıyor.' "
ks.239- Sonuçta,
antibiyotiklerin vücuda etkisi, böcek ilaçlarının toprağa etkisi gibidir: Bazı
yaratıkları öldürürken başkalarına ayaklanma fırsatı verirler.
s.242- Japon
bilim adamları ısrarlı çalışmalar sonucu birden çok ilaca dirençli bakterilerin
sırrını çözerken, Amerikalı bilim adamları antibiyotiklerin büyümeyi
hızlandırdığını keşfetti. İlk antibiyotiklerden biri olan klortetrasiklinin
birazını tavuk yemine karıştıran bilim adamları gözlerine inanamadı:
Antibiyotik verilen tavuklar, yirmi beş gün içinde, yalnızca vitaminle beslenen
tavukların üç misli olmuştu. Küçük dozlarda antibiyotiğin hayvanların büyümesini
yüzde 50 oranında artırdığı öğrenildiğinde, ilaç sanayi hemen işe el atıp
dünyanın her yerini antibiyotikli domuz, sığır ve tavuk yemleriyle doldurdu.
Çiftçilerin, modern teknolojik ilerlemenin totaliter doğası karşısında seçme
şansları yoktu. Ya ilaçlı yem kullanacaklar ya da pazarlarını kaybedeceklerdi.
Bu gün yalnız ABD' de hayvancılık sektöründe, yılda yaklaşık 1 0 milyon kilo,
yani insanların kullandığının iki katı antibiyotik kullanılıyor. ABD'de yılda 6
milyar hayvan sofralar için yetiştiriliyor ve hemen hepsi şu ya da bu şekilde
antibiyotik alıyor. Bazı İskandinav ülkeleri hariç, gelişmiş dünyanın
çiftçileri eczacılara dönüşürken, hayvanlar da denetimsiz bir antibiyotik
deneyinin parçası olmuştur.
Hayvanlara,
balık da dâhil (somon sanayi tek başına yaklaşık 27 milyon kilo ilaç tüketiyor)
, kırk yıl boyunca ilaç verildikten sonra, bilim adamları hala antibiyotiklerin
daha hızlı büyümeye nasıl yol açtığını bilmiyor.
s.258- Ancak
Morse'un uykularını kaçıran virüsler "henüz teşhis edilmemiş olanları"dır.
(Bu arada, virüslerin sayısının yıldızlar kadar çok olduğunu ve bilim
adamlarının şimdiye kadar yalnızca 5.000'ini tanımladıklarını belirtelim.)
s.267- …,
virüsler daha çok 20. Yüzyıl teröristleri gibi davranıyor. Bombalarını hiçbir
uyarıda bulunmaksızın bırakma eğilimindeler. Bu biyolojik roketlerden birinin
nükleer bir bomba gücüyle patlaması artık yalnızca bir zaman meselesi.
Ks.271- 1993'te
Hindistan'da koleranın 139. türü ortaya çıktı; bu tür, bir öncekinden daha
vahşiydi. Koleranın müttefikleri olan yoksulluk, kötü sağlık koşulları ve
kirlenmiş su kaynakları tam bir işbirliği içindeler. Mikropların işlerinin başı
sonu yok.
s.272- Her
uygarlık, farkında olmadan kendi öldürücü harikalarını kendisi yaratır; küresel
ısınma da bir sonraki salgını çağırıyor olabilir. İnsanın yarattığı sanayi,
atmosfere çok fazla karbondioksit püskürterek üstorganizmanın başlıca var olma
nedenine, hayatı mümkün kılan gazların düzenine meydan okudu. Bu düzeni
değiştirmenin sonuçları şimdiden görülüyor. Sıcaklık yükselince tarım yapılan
topraklar kurur, yaşlılar ölür, böcekler ortalığa yayılır ve havayı kirleten maddeler
şehirlerde yoğunlaşarak, dünyanın en hızlı büyüyen hastalığına, yani astıma yol
açar. Sıtma ve bazı sindirim sistemi tutkunu amipler, bu gelişmelerden
yararlanıp şimdiden, eski sınırlarının dışına çıkmaya, daha yüksek kesimlere ve
kuzey iklimlerine yolculuğa başladı bile. 1 987'den beri sıcaklığın ve yağışın
rekor düzeyde artması sonucu, Afrika'nın en yoğun nüfuslu ülkesi olan
Ruanda'da, sıtma vakalarında yüzde 337 artış oldu. Dünyanın yeni derdi olan
cilt kanseri de insanlara, dünyanın koruyucu ozon tabakasını yok ettiklerinde,
bağışıklık sistemlerinin kaldıramayacağı kadar çok kızılötesi ışınına maruz
kalacaklarını hatırlatan bir uyarıdır.
s.273- Doktorlar
şimdiye kadar hiçbir büyük salgının ilerleyişini durduramadı ya da
etkileyemedi, bunu becereceğe de benzemiyorlar. Teknolojik toplumların
parçalanmış yapısı yüzünden, ölümler başladığında bir konsensüs ya da ortak bir
toplumsal tepki oluşturulamıyor. En gelişmiş ve zengin halkların, kitlesel
ölümlere en açık insanları içerebileceğini AIDS kanıtladı. Teknolojiye yersiz
bir güvenle sarılan modern kültürler, geleneksel bilgeliklerini ve Tanrı
önündeki tevazularını yitirdiler. Dördüncü Atlı geldiğinde, Afrikalı köylüler
köylerini yabancılara kaparken, New York ile Paris'teki kabileler insan
haklarını tartışıp var olmayan ilaçlar talep ederler.
Not: Ks. , s: kitap sayfa numarasıdır.
mahşerin dört atlısı, çok güzel bir filmdir ayrıca :) salgın sayesinde aktif yazıyon bakıyom oooo :)
YanıtlaSildeeptone, filmi seyretmedim henüz. Yok be yaaaaaa, Corona hoşuma gitti, biraz dobra dobra gibi geldi de bana, kanım kaynadı anlayacağınız. Tüm dünyayı eşitledi benimle de çok sevdim kendisini. :)
Sil