Koloniye doğru
19. asra
kadar dünyada düşünülenler ve yaşanılanlar düzlemseldi yani iki boyutluydu.
İnsanlar uygulamada görüyorlardı ne olduğunu, neye yaradığını. Her ne kadar
düşünenler bazı şeyleri üç, dört hatta beş boyutta düşünseler de yeryüzünde uygulaması
üç boyutludan fazlasına geçemiyordu.
Sanayi sürüm
sayıları artarak devam etti. Tarıma geçişten sonraki en etkililerden birisi
buhar olmaya başladı. İnsanların hayatını çok değiştirdi. Buhardan sonrası daha
da hızlanarak bilişim çağına ulaştı dünya. Bu dönemden sonrası daha da hızlı
oldu, kuantum ve nano teknolojisi.
Dünyada
hayat oldukça hızlı değişiyor, özellikle son elli yıla bakıldığında durum
açıkça görülüyor. Öyle ki, inanmayanlar bile var yaşanılanları duyduğu zaman.
Örnek olarak Ay veya başka gezegenlere gidilmiş olması. Elbette çok azınlıkta
sayılabilir bu durum. Kırsal yörede yaşamını sürdürüp medya veya yazılı basına
uzak yaşamanın getirisidir.
İçinde
bulunulan zamanlarda internet kullanımının yaygınlığı, iletişim ağlarının her
yanı sarmış olması hemen hemen her şeyi insanların gözüne sokar halde. İstesen
de kurtulmak mümkün değil adeta. Bir süre sonra bağımlılık yaratıyor. Şu anda
dünyayı esir almak çok kolay olur başka bir canlı türü varsa eğer evrende.
İletişimin kesilmesi meseleyi kökünden halleder. Nasıl eski zamanlarda, vahşi
Batı’da telefon tellerini kesince bir şehirin başka bir şehirle irtibatını
koparıyorlardı uyduları ele geçirmek de öyle bir şey olabilir.
Nano
teknoloji döneminde insan vücudunun büyük bir kısmı yapay olarak üretilmiş
olacaktır insanın yetenek sınırlarını zorlamak için. Örneğin, kan hücrelerinin
yapay üretilip damarlara doldurulması halinde en az dört saat oksijen ihtiyacı
kalmayacak. Tıpkı akülerin doldurulması gibi. İnsan beyninin başka beyinlerle
bağlantı kurabilmesinin yolu açılacak… Örnekler çoğaltılabilir. Bilimkurgu
sevenler bunlar gibi daha çok şey duyup okumuşlardır. Bu gün bilimkurgu olan
şeyler gelecekte yaşanılan durumlar olacağı geçmişteki bilimkurguların
bugünlerde yaşanılır olması görülür durumdadır. Ay’a seyahat bir zamanlar
bilimkurguydu, hayaldi.
Anlatılan
şeyler heyecan verici değil mi? Elbette heyecan verici şeyler. Ancak mevcut
madalyonun bir başka yüzü daha var. genellikle madalyonun arka yüzü pek göze
batmaz, batırılmaz. Çünkü orada açlık, ölüm, sefalet, cehalet, imkanların
kısıtlılığı, hiç sayılmaları… vardır. İnsanı utandıracak şeyler vardır
madalyonun arka yüzünde.
Bir tarafta
aya gidiyor insanlık, diğer tarafta açlık ve sefaletten ölen insanlık. Peki,
hangisi insanlık? Ölen mi, ölmelerine göz yuman mı? Onların ölmelerinin sebebi
kendileri veya kendilerinin tembelliği de değil üstelik. Güçlü birileri gelip
onların olan zenginlikleri çalmışlar, çalmaya da devam ediyorlar hala.
Bir tarafta
uzayda bir yerlerde koloni –yeni yerleşim yeri- kurmayı planlayan ve çalışan
insanlık, diğer tarafta karnını doyurabilmek için ömür boyu çalışmak zorunda
olan insanlık. Çalıştığı işyeri kapandığında aç kalacak olan insanların
kalabalık olduğu insanlık.
Eveeeeeeeetttt!
Geldik nano çağına. Mevcut dünya haliyle değerlendirelim, ihtimalleri. Biliyorsunuz teknoloji para demektir.
Nasrettin Hoca güzel söyler “parayı veren düdüğü çalar” der çocuklara. Parası olan teknolojinin imkânlarından
yararlanabilir. Öyle ki ölümsüzlük de bu imkânlar arasına girecektir pek
yakında. O teknolojiye ulaşıncaya kadar kendilerini dondurtanlar bile olduğu
söylenir. Hani şu kopya koyun vardı ya işte o teknoloji daha da geliştiğinde
neler olur? Işınlama da olanaklar dâhilinde elbette.
Şu son
günlerde yaşanılan covit-19 (covid-19) virüsünün dünyadaki salgın durumu
dikkate alınırsa bir anda ne kadar ani oldu her şey öyle değil mi? Aslında
bazılarına göre hiç de ani değil durum çünkü daha önceki zamanlarda yazılmış
olduğu söylenen raporlar dolanıyor ortalıkta. Sanki bilinçli bir deney
içindeyiz ve kobay olarak kullanılıyor insanlık deneyi yapanlar tarafından.
Evet, deneyi yapanlar da insan ve bu dünyadaki insanlığa dâhil diye
düşünülüyor.
Deneyi
yapanlar insanlık diye tariflenen kalabalıktan ayrı değerlendiriyorlar
kendilerini. Onlar özele terfi etmiş insanlar ve diğerleri kuru kalabalık.
Yalnızca yer içer, ürer, yap denileni yaparlar, hepsi o kadar. Bir zaman sonra
büyük bir çoğunluğuna ihtiyaç da kalmayacaktır zaten.
İşte şu anda
içinde yaşanılan deney ortamı gereksiz fazlalıkların ortadan kaldırılması ve
bütçelere yükünün olmamalarını sağlamaktan öte bir şey değil. Arkası gelecektir zamanla. Bazılarına göre de
bu zamana kadar yendik diye düşünülen virüsler, aslında gelişip kılık değiştirerek
–evrimleşerek- karşımıza çıktılar. Nasıl geçmişte çaresini bulamadığımız birçok
rahatsızlıkların sebebi oldularsa ve zamanla anlayıp tanıyabildiysek ve
zararsız hale getirebildiysek bundan sonrası da aynı devam edecektir. Geçmişte
veba, sıtma vb. salgınlar her seferinde dünyada milyonlarla anılan sayılarda
kayıp verdirmiştir insanlığa.
Nano çağında
insan bildiğimiz bedenden farklı bir durumda olacaktır. Nasıl şimdilerde kalp,
ciğer vb. organları nakledebiliyorsa tıp bundan sonrasında da nano tıp çok daha
gelişmişlik düzeyinde organlar ve parçalar ekleyeceklerdir insan bedenine.
Dolayısıyla biyonikleşecek ve daha güçlü olacaktır. Örneğin: insan beyinleriyle
istediği zaman bağlantı kurabilen bir biyonik polis. Düşünmek bile gizli
olamayacak demektir bu durum.
Seçilmiş
insanlık –imkânı olan az sayıdaki topluluk- dünyayı kontrol edebilir durumda
olacaktır veya dünya dışı bir kolonide bulunacaklardır kendileri. Belki
ihtiyaçlarını dünyadan sağlamak zorunda kalacaklardır bir süreliğine. İnsanların sayıları kontrol edilebilir
olmalıdır, bu durumu sağlamak oldukça kolay görünüyor. Önümüzdeki elli belki de
yüzyıl içinde insanların büyük bir çoğunluğu değişik hastalıklardan, açlık,
yoksulluktan vb. nedenlerle yaşamdan çekilmiş olmaları planlanmak zorundadır.
İnsanın
evriminin bir süreden beri durduğunu söyleyip yazanlar da var. belki de
evrilmenin şekli değişti. İşin doğrusu
bu yazıyı yazarken, özellikle sonlara doğru “insan” kelimesi kavram olarak fazla
bir şey ifade etmemeye başladı. Çünkü insan denince insanın ölmesine göz
yumanın da insan olduğu gerçeğini görüyorsun. İnsan deyince insanın kanını
emenin de insan olduğunu görüyorsun. İnsan deyince insanı köle edenin de insan
olduğunu görüyorsun. Bu durumda ne demektir insan? İyi, kötü nedir? Sevgi,
mutluluk, …?
İnsan havada
asılı bir kelime. İnsan sadece sınıflandırma listesinde bir isim, bir evre.
Yani hayvanların bir türü. Hayvan ailesine mensup bir canlı. Ne kadar allansa
pullansa da durum bu maalesef. Bu durumlardan yola çıkılarak, daha önceki
zamanlarda da mutlaka insanlık dönemleri oluşmuş ve bir şekilde
bitmişlerdir. İsimleri olsa da nasıl yok
oldukları bilinmezliktir hala. Belki kendi gelişmişlikleri –insanlıkları- kendi
kendilerini yok etti. Bir yerlerde hata yaptılar bilmeden. Olamaz mı? Bal gibi olabilir pekâlâ. Bir sivri zekâlı topluluğunun bir nükleer
silahı ateşlediğini düşünün. Japonya –Hiroşima,
Nagazaki- örneği dikkate alınırsa olabilirlik dâhilindedir. Bir çıkar uğruna
başka bir insanın ölmesinin normal görüldüğü bir zamanda ve düşünce yapısında
kişisel kazanç olduğu müddetçe ihtimal dâhilinde olmaya devam edecektir nükleer
silah kullanımı.
İnsanlık
nedir? Bu sorunu cevabını şimdilik bulamadım ben. Bir sürü, kitaplar,
ansiklopediler, kütüphaneler dolusu övgü, yergi yazılmış olsa da insan ve
insanlık kelimelerinin oluşturulması amaçlanan içerik doldurulmuş değil insan
ve insanlık tarafından. Şimdilik insan sadece bir hayvan, karmaşık bir hayvan o
kadar. Evet, zararlı bir hayvan, kendine ve çevresine zararlı bir hayvan.
Dikkat edilmeli. İnsan kelimesinin içi doldurulamadığı müddetçe insanlık
kelimesinin de içi doldurulamaz. Ne zaman açlıktan ölüm olmamaya başlar, ne
zaman insanın insanı öldürmesi son bulur, elbette hayvanı öldürmesi de dâhil
edilebilir duruma. Ne zaman savaştan, düşmandan söz etmez olur insan, işte o
zaman içleri dolmaya başlar insan ve insanlık kelimelerinin. 03.04.20
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.