"İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!"
KAŞIK
Veysel
gördüğü güzel rüyaların arkasından erkenden uyandı. Rüyasında, Fatma hal hatır
sormuştu kendisine. “Derdin ne kuzum, seni üzgün görmek içimi sızlatıyor”
demişti. Eli de sızlamıştı tam o anda. “Bu gün hiç beklemediğim kadar güzel bir
gün olacak!” diyerek yataktan indi. Sesinden Fatma da uyandı arkasından.
Üzerine sabahlığını alarak birlikte çıktılar odadan birbirlerine “Günaydın”
diyerek.
Veysel
lavaboya yöneldi koridorda, Fatma da mutfağa. Çay için su koydu ocağa, masanın
üzerine kahvaltılıkları dizmeye başladı. Veysel de geldi yanına ve oturdu hemen
masanın başına. Fatma’ya bakmaya başladı hayran gözlerle. Ne kadar yumuşacık,
pırıl pırıl gözleri var diye geçirdi içinden. Kalkıp öpmek istedi ama Anasının
koridordan geliş tıkırtısı alıkoydu düşüncesinden. “Çok yüz veriyorsun”
dedirtmeyecekti gene kendisine.
“Sabah
şerifleriniz hayır olsun” dedi Anası kapıdan girer girmez. Göz ucuyla gelinini
süzdü, arkasından oğluna baktı manalı manalı. Yine ne anlamaya çalışıyor bu
benim yaşlı anam? Diye geçti hemen aklından Veysel’in.
“Günaydın
Ana” dedi Fatma çaydanlığı masaya koyarken. Cevap vermedi Fatma’ya. İçeriye girerken
söyleyeceğini söylemişti zaten. Oğluna bakıyordu arada bir. Elini fark etti
sonra. “Ne oldu oğul eline?” dedi sakin bir tonla. Fatma da göz attı birden
Veysel’in ellerine. Veysel sargıyı çıkarmıştı kalkınca yataktan. Elinin üzerinde
morarma ve sıyrıklar görünüyordu. Fatma telaşla “Ne oldu Veysel’im eline senin?”
dedi ve elini uzattı elini tutmak için. Birden elini çekip masanın altına aldı
Veysel. “Yok bir şey, abartmayın” dedi sakince.
Fatma
kahvaltısını hepsinden erken bitirip ayağa kalktı “Veysel’im yemeklerini
hazırladım, bak da başka istediğin bir şey varsa söyle hazırlayıvereyim” dedi
sefer tasını bankonun üzerine bıraktı. “Yok, yok, istediğim bir şey yok başka”
dedi Veysel tereddütlü sesiyle. Huylanmıştı Fatma ve anası bu ses tonundan.
“Söyle
bakayım neyin var senin? Ben bilmem mi seni? Haydi, yumurtla neyin varsa” dedi
anası yüzüne sert sert bakarak. “Bilirsin elbet bilmez misin hiç. Nefes bile
saklanmıyor senden anacığım. “Ben bir hafta işe gitmeyeceğim Usta öyle söyledi.
Dün elimi makinaya kaptırıyordum neredeyse. Doktora gittik Ustayla ve dönüşte
söyledi. Neden? Diye sordum ama cevap alamadım iş yerine gelinceye kadar. Ben de
malzemelerimi alıp eve geldim dün” dedi başını öne eğerek. Fatma bir şey anlamadı
bu durumdan. Meraklı gözlerle süzdü baştan aşağı Veysel’i. Gelip yerine oturdu
tekrar. “Emek emek yemek hazırlamıştım ben de sana” dedi boynunu bükerek ve
Veysel’in yüzüne baktı üzgün üzgün. “Dökeceğimiz mi var, yeriz hep beraber.
Telaşlanmayın bu kadar yahu, bir şeyim de yok; işe de hafta başı başlayacağım
tekrar, eğer merak ettiğiniz buysa!” sıkılmış gibiydi Veysel, yerinden kalktı hiçbir
şey demeden odalarına geçti. Anası ve Fatma arkasından baktılar bir süre.
Başını iki yana sallayarak Anası da kalkıp kendi odasına geçti sessizce ve
yavaş adımlarla.
Fatma’nın
içi sıkılmaya başlamıştı birden. Neden içi sıkıldığını düşündü bir an ve kendi
anası geldi aklına. Bu gün gelmese bari diye geçirdi içinden. Gelirse bin bir
tür laf sokacaktı gene aklına. Söylemediğini de bırakmayacaktı kendine,
evlenmesiyle ilgili. Hele kocasına neler diyecek kim bilir? Bir türlü sevmemişti kocasını. Başka zenginlere verecekti kendisini rahat
etmesi için. Kafasında bin bir düşünceyle kalktı sandalyeden. Eline alabildiklerini
alıp masadan, yerlerine yerleştirmeye başladı tekrar. Her şey yerli yerinde
olmalıydı. Düzenli kadın öyle yapardı Kayın validesine göre. Biri bir yerde
olmamalıydı her şeyin. Arayan koyduğu yerde bulmalıydı her şeyi.
Anasına
karşılık veremediği için kendini çok üzgün ve suçlu hissediyordu bazen Fatma. Babasıydı
kendisinin dert taşı. Boynunu büker o kocaman sımsıcak gözleriyle sarıp
sarmalar kendini ağzının içine girecekmiş gibi sessizce dinlerdi onu her
seferinde. Daha bir sefer bile “Yeter kızım artık” dememişti kendisine.
Anasından korumaya çalışırdı her zaman ama lafını dinleyen kim! Anası yapardı
gene yapacağını ve söylerdi içini boşaltıncaya kadar ne varsa.
Masayı
silip temizledikten sonra odalarına geçti hızlı adımlarla yürüyerek Veysel’in
yanına. Veysel oturuyordu içeriye girdiğinde. Yatağın üzerinde başı iki eli
arasındaydı otururken. Belli ki o da düşünüyordu kendi düşündüklerinden
bazılarını. “Gel Fatma’m otur yanıma dedi biraz yana kayarak yatağın üzerinde. Ellerini
ellerinin içine alıp gözlerinin içine hüzünle bakarak “Canım karıcığım, üzülme
olur mu? Hiçbir aksilik yok. Bundan sonra daha da dikkatli olurum ve bir daha
kaza falan yaşamam. Anan gelirse de uydur gitsin bir şeyler de tantanasını
çekme, olur mu canım?”
“Ne
tantanasını çekeceğim, yok artık daha bundan sonra. En sonunu geçenlerde yaptı
zaten ve o son olacak bundan sonra. Kırmak istemiyorum aslına bakarsan ama yalnızca
beni değil sizleri de üzüyor tantanalarıyla, boşa atıp doluya tutmalarıyla. Çok
üstüme gelirse açarım ağzımı yumarım gözümü bundan gayri. Hele bir gelsin
göreceğiz bakalım!”
“Sen
gene de sakin ol Fatma’m, senin anan O; benim de anam sayılır. Yaşına başına
ver, kırmadan hallet olmaz mı canım benim? Ben birazdan çıkıp gideyim sanki işe
gidermiş gibi, sen de söyleme kimseye. Akşam iş dönüşü gibi gelirim tekrar. Şu birkaç
günü idare edelim sakız olmadan el âleme; başta da anana. Ver şu sefer tasımı,
giderken de ekmek alır hiç olmazsa birkaç gün kırlarda kafa dinlerim. İstersen sen
de gel kız! Olmaz mı?”
“He
valla! İyi düşündün bak bu işi. Anca bir kanca bir, öyle değil mi? Baş başa
oluruz bu vesileyle de. Yalnız anan ne diyeceğiz bu arada?” “Ben hallederim
anamı” dedi Veysel sevinçle. Yerinden kalktı hemen üzerini giyindi ve anasının
odasına geçti koşar adımlarla. Anası da tam odasından çıkıyordu kapıya
dayandığında.
“Anacığım,
şimdi beni iyi dinle! Biz Fatma ile birlikte gidiyoruz. Sen merak etme bizi. Gezip
tozacağız biraz birlikte. İşe başlayıncaya kadar böyle yapacağız. Anası gelirse
sen bir şey söyleme istersen de dan dun etmesin. Hem senin de sinirlerin
bozulmamış olur onun dan dunlarından. Birlikte bol bol havadan sudan ya da dedi
kodu yaparsınız olur mu canım anam? Ellerini aldı eline ve öpüp başına koydu. Bıraktığında
anası sevgiyle bakıyordu kendisine. “Tama oğul tamam, meraklanma ben hallederim
gerisini. Sen de kızı kırmadan konuş, tamam mı yavrum? Biraz akıl ver o saf
karına. Şimdiden kırılmasın daha yolun başında. Bir gün olur anlar o da
anasının yaptıklarını. Sakın anasını
falan kötüleyeyim deme ha! Siz kendi
aranızda konuşun işte. Ne demek istediğimi anladın sen, öyle değil mi?”
“Anladım
güzel anam, anlamaz mıyım hiç? Meraklanma sen!
Bizim için de son fırsat olur bu günler. Bir daha istesek de bulamayız
zaten. Biz birazdan çıkacağız, akşama iş çıkışına doğru döneriz birlikte. Senin
var mı istediğin bir şey? Gelirken getireyim.
Veysel
ve Fatma el ele çıktılar sokağa. Düşman çatlatırcasına. Konu komşu bakmaya
baladı pencerelerde, perdelerin arkasında. Hiç kimseye aldırmadan yürüyorlardı
birlikte. Bazen çocuklar gibi sek sekle yürüyorlar birbirlerine bakıyorlardı
gülüşerek. Herkes de meraklanmıştı bu durumdan. Bazıları hayrola? Demişti kendi
kendine. Bu sokakta çoğu sessiz
düşünürdü her zaman. Ne de olsa konu komşuydular şunun şurasında. Bir dertleri
tasaları olduğunda bir birlerinin kapısını çalıyorlardı. Onun için de sesli
düşünmek pekiyi bir şey değildi mahalleli için.
Halil GÖNÜL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.