Aşk Ana
Aşk Ana yıllar içinde birçok bebek
dünyaya getirdi. Bir kısmı yaşadı bir kısmı da yaşayamadı. Yaşayanlar kendi
yuvalarını kurdular zaman içinde ve her biri kendi dünyalarına dalıp gittiler.
Aşk Ana evlatlarının dert ve tasalarıyla üzüldü sevinçleriyle mutlu oldu. Tıpkı
nazik elleriyle yapıp sofraya getirdiği leziz ve eşsiz yemekleri gibi acı,
tatlı, ekşi, bazen de buruk bir tat veren yemekleri gibi gördü kendi yaşamını
ve evlatlarının yaşamını.
Yıllar
birbirini kovalayarak geçip giderken kendini başka bir dünyaya hazırlamaya
çalışmakta olduğu bir dönemde olmaz denilen bir durum gerçekleşti. Bir kış günü
hastalanıp yatağa düştü. Bazı evlatları yanındaydı bazılarının ise uzaklardan
gelebilmeleri mümkün olmadı. İyileşmek aklının ucundan geçmemeye başladı. Yolun
sonuna geldiğini düşündüğü zamanlardı. Ancak hızla iyileşip kendine geldi ve
arkasından geçen kısa bir süre sonra midesi bulanıp halsizlik hissetti.
İçinde bir
kuşku kemirmeye başladı kendisini. Bu arada görenler de şaşırıyordu haline. Günden
güne serpilip tüm güzelliği yüzüne vurmaya başladı. Günler geçtikçe içindeki
kuşkusu, kimselere diyemediği kuşkusunun gerçek olduğunu anlamaya başladı.
Olmaz denilen yaşında, torun sahibi olan Aşk Ana hamileydi.
Son, tekne
kazıntısıydı bu bebek. Birkaç kez düşürmeyi aklından geçirse de sonralarında
kendini suçlu hissetmeye başladı düşüncelerinden dolayı ve doğuracaktı bu
bebeği. Endişeleriyle birlikte hayata tutunmanın bir yoluydu dünyaya gelmeye
niyetlenen, hatta can atan bebek. Daha şimdiden isimler düşünmeye başladı
gizliden gizliye.
Derken bir
gün sabahın ilk ışıklarında şirin mi şirin nur topu gibi bir kız bebek dünyaya
gözlerini açtı gülümseyerek. Diğer bütün çocukları ağlamaya başlamışlardı doğar
doğmaz. Gizliden gizliye düşündüğü isimlerden birisiydi “Güven.” Adına “Güven”
dedi. İtirazlara da hiç mi hiç aldırmadı.
Kendisinin
yaşı ileri olmasından dolayı kızıyla yeterince ilgilenemeyeceğini ve uzun
yıllar kendisiyle birlikte olamayacağı endişesinden dolayı kendisine güvenen
bir bebek olmasını istiyordu. Kulağına da “Güven kızım güven, her şeye rağmen
yaşama ve kendine güven, sakın ola güvenini kaybetme” diye fısıldayarak
öpücükler kondurmuştu her yanına. Masum masum bakan Güven bebek sanki anlıyordu
dediklerini ve kendisine güven veren bir tarzda gülümsüyordu tatlı tatlı.
Tamam, tamam Aşk Ana sen hiç meraklanma, birlikte çok vakit geçireceğiz daha
dediğini hissediyordu bakışlarından ve gülümsemelerinden. Tekne kazıntısı
olduğundan mıdır nedir Güven’in bakışları diğer bebeklerinin hiçbirisine benzemiyordu.
Bir başka sıcaklık vardı. İnsana güven veren etkisi oluyordu göz göze
gelindiğinde.
Aşk Ana
yıllar içinde daha da gençleşir ve başka bir dünyayı aklından çıkarıp elinden
geldiğince bu dünyada kalmaya çaba gösterir. Yaşama tutunma gerekçesi olmuştur
Güven kız. Güven kız da serpilir günden güne. İnanılamaz bir hızla büyümüştür
Aşk Ana’nın gözünde. Değme erkeklere taş çıkartan bir genç kız olup çıkmıştır
yıllar içinde. Görenler bir daha görsem diye geçirirler içinden. Daha küçük
yaşlarından itibaren birçok talibi çıkmaya başlamıştır ama ne Güven kızın
niyeti vardır evlenmeye ne de Aşk Ana’nın kızını evermeye.
Bütün işleri
yapan Güven kızdır bu arada. Yapamadığı bir iş, sızlandığı bir durum görülmez,
adeta sıktığının suyunu çıkarır önünde hiçbir engel duramaz, gözü de bir o
kadar karadır. Korku nedir bilmez, haksızlıklara karşı durur, adaletinden
hiçbir kimse şüphe etmez. Yollarda karşılaşanlar saygıyla önünde eğilerek selam
verirler. Bu kadar ihtişamlı ve namlı olmasına rağmen alçak gönüllüğünden ödün
vermez, çocukla çocuk, yetişkinle yetişkin ve yaşlıyla yaşlı olmayı başarır
daima. Hiçbir kimseyi bir diğerinden ayırmaz.
Bir gün pencerenin
kenarında oturmuş dışarıyı seyrederken görür Aşk Ana Güven kızını. Dalgındır.
Kendisine fark ettirmeden bir süre eşiklikten izler kendisini. İlk kez böyle
görüyordur Güven kızını. Belli ki gönül meselesi vardır. İşte zamanı gelmiş,
biricik tekne kazıntım da uçup gidecek diye geçirir içinden. Seyretmeye doyamaz
kızını ama Güven kız fark etmiştir anasının kendisini izlediğini. Arkasına
dönmeden “Gel anam gel, otur yanıma. Sana diyeceklerim var” dediğini duyduğunda
yüreği yerinden fırlayıp gidecekmiş gibi olur ve diz bağları çözülür zor bela
atar kendisini kızının yanına.
Kızı bu
kadar yıldan sonra ilk kez farklı bakıyordur kendisine. Kendi genç kızlığı
gözünün önünden geçiverir bir anda. Elleriyle saçlarını okşar, bağrına basar.
Daha hasreti şimdiden başlamıştır yüreciğini yakmaya. Kim bilir hangi beyin
oğludur benim canımı alıp gidecek olan diye merakla söyleyeceklerini beklemeye
başlar kızının saçlarını okşayarak.
Güven kız,
Aşk Ana’nın göğsü üstünde başı yaslanık bekler bir süre ama arada bir derin
nefesler aldığı belli olur. Her şeye rağmen oldukça sakin ve kendinden emin bir
hali vardır her zamanki gibi. Sadece anasına nasıl söyleyeceğini düşünmekte ve
seçeceği kelimelerin anlaşılır az ve öz olmasına uğraşmaktadır.
Aşk Ana’nın
göğsü körük gibi bir şişer patlayacak gibi bir söner balon gibi ama hiçbir şey
söylemez çünkü Güven kızını tanıyordur. Yaptığından emindir ve kendisine
güvenir. Kararlıdır. Ne olursa olsun herhangi bir durumda kapıp koyuvermez
kendisini. Demek ki bu günlere kadar ölçüp biçmiştir durumu, artık sonuna
gelmiştir ve söylemenin zamanıdır diye düşünmüştür. Önüne geçilemez olduğunu
bilir Aşk Ana. Bekleyecektir sabırla kızı açılana kadar.
Güven kız
başını kaldırıp Aşk Ana’nın buğulu gözlerine bakar bir süre ve sonra dizinin
üzerine koyar başını. Derin bir nefes aldıktan sonra “güzel anam, biricik anam,
ben bir garip oğlanı çok sevdim. Yıllardır bu sevgim daha da güçlendi. Bir
türlü kendime engel olamadım. İlk defa bir şey beni yendi ve teslim oldum. Sanki
aklım başımda değil, sürükleniyorum durmadan. Hiçbir şeyi gözüm görmez oldu.”
Aşk Ana’nın
tüyleri diken diken olur ama ağzını açıp tek kelem etmeden yalnızca nefes
almaya çalışır kızının saçları arasına parmaklarını gömerek. Bir taraftan da
yüreğine su serpilmiştir uzaklara gitmeyecek diye. Onu istediği zaman
görebileceği bir yerde olabileceğini düşünmesi derdini hafifletmiştir. Ama hala
kim olduğunu dememiştir daha. Ya uzaklardan bir garip oğlansa!
“Anacığım,
benim bu halimin sebebi Saygı oğlan. Bilirsin, kimsesizdir. Yaşlı bir ninesi
vardır. Anası babası öldüğünde bebekmiş daha ninesi büyütmüş. Ninesinin de bir
ayağı çukurda. Biz uzun bir süreden beridir görüşüyoruz, konuşuyoruz arkadaşça.
Öncelerden sana açmayı düşündüm ama kendimden emin değildim ve seni de endişelendirmeyi
istemedim. Bu garip oğlan saygılı bir delikanlı. Öyle malda mülkte de gözü olan
biri değil. O da beni seviyor ve her zaman da bana saygılı davranıyor. Bu güne
kadar bir hatasını görmedim bu konuda. Öyle denildiği gibi garip birisi de
değil. Kendinden emin, kendine güveni olan birisi ve gözü de kara. Budaktan
esirgemiyor gözlerini. Gözü kara anlayacağın… Daha ne diyeyim bilmiyorum ama
söyleyebileceğim çok şey var aslına bakarsan…”
Aşk Ana’nın
gözlerinden yaşlar boşanır birden. Dizinin üstünde uysal bir kedi gibi
kıvrılmış duran kızının saçları arasında kaybolup gider akan gözyaşları. Bir
süre sessiz kalırlar yalnızca nefes aldıkları duyulur. Kendisini toparlayan Aşk
Ana, Güven kızın başını her iki yanağına dokunarak kaldırır ve göz göze
getirerek gözlerinin içine bakar tüm içtenliği ve şefkatiyle. Gözlerinin yaşını
siler elinin tersiyle ve yanaklarına sıcacık birer öpücük kondurur.
“Kızım
benim, tekne kazıntım. Hayatımın can damarı, yaşam kaynağım, biriciğim… “
gülerek bakmaya devam eder gözlerinin içine “diğer kardeşlerin duyarsa
alınırlar tekne kazıntını biden daha çok seviyorsun diye…”
Gülümsemesi
gözlerine yansımıştır Güven kızın. Gözleri ışıl ışıldır. Parıltısı güneş
ışığını bile bastıracak derecededir. “bilirim anam, bilirim. Söz duymayacaklar.
Her şey burada kalacak…”
“Biliyorum
güzel kızım biliyorum. Hem işin şakasındayım ben. Latife olsun diye söylüyorum
bütün bunları. Her birinizin ayrı ayrı yeri vardır benim yüreciğimde. Nasıl
birinizi diğerinizden ayırabilirim. Birinizin başına bir iş gelse önce benim
yüreğim paramparça olur bilirsin…” birbirlerine sarılırlar bir süre. Daha sonra
Güven kızını omuzlarından tutarak “Gönül
bu biricik kızım, nereye konacağı belli olmuyor, önüne de geçilmiyor. Elbette
sana bir itirazım yok ama bir isteğim var senden. Her ne kadar uzaktan bilsem
de bu Saygı oğlanı, daha yakından görmek istiyorum, dokunmak istiyorum bu
şanslı delikanlıya. Senin gönlünü çalmayı başarabildiyse marifetli bir
delikanlı demek ki. Merak ediyorum ben de elbette…” Güven kız, Aşk ana daha
sözlerini bitirmeden boynuna sarılıp ağlamaya başlar hıçkırıklarla.
Günler
hızlıca akıp gider söz, nişan düğün hazırlığı derken. Herkes şaşırmıştır
duruma. Beylere paşalara layık görülen Güven kız gönlünü bir garip Saygı oğlana
vermiştir. Bir süre bu durumu bozmaya çalışanlar olduysa da başarılı olamazlar
ve herkes kaderine razı olur ama gönüllerinden yüreklerinden silip atamayanlar
da vardır epeyce.
Güçleri
yettiğince mütevazı bir düğün yaparlar köylerinde ve tüm çevre köyler de
davetlidir düğünlerine. Hiç kimseyi ayırt etmezler. Eğlenceli bir düğün olur
Güven kız ile Saygı oğlanın düğünü.
Yıllar ne de
çabuk geçer. Bir akşamüstü Aşk Ana’nın kapısı vurulur gümbür gümbür. Aşk
Ana’nın yüreği ağzına gelir korkudan. Kötü haber almaktan korkar. Hele bir de
gümbür gümbür kapı kırılasıya vuruluyorsa duyacağı haber daha da kötü olmalı
diye düşünmüştür ama dereyi görmeden paçayı sıvamamayı yıllar öğretmiştir
kendisine. Uyku sersemliğiyle açar kapıyı. Karşısında bir erkek çocuk görünce
çıkışır “kırmaya mı niyetlendin kapıyı?”
çocuk avazı çıktığı kadar bağırır. Sesi karanlığı yırtarak ilerler dört
bir yana. “Gözün aydın Aşk Ana, Güven kız nur topu gibi bir kız dünyaya getirdi
biraz önce…” çocuk yıldırım hızıyla gerisin geriye döner ve koşmaya başlar var
gücüyle. Aşk Ana diyeceklerini diyememiş bir süre bakakalmıştır arkasından.
Şaşkınlığını atar atmaz da içeriye girip bir şeyler geçirir sırtına ve bütün
gücünü toplayarak en hızlı adımlarla Güven kız ve Saygı oğlanın yaşadıkları
evlerine doğru yol alır. Giderken kafasında binbir soru ve merak vardır. Daha
vardı gününe diye aklından geçirir. Demek ki hesapta olmayan bir durum gelişti
anası gibi sabırsız çıktı torun da. Geliverdi işte. Ağlaya ağlaya yola aldı bir
süre. Dizlerinin ağrısı birden kaybolmuştu ne hikmetse. Güven kızının doğumunu
hatırladı. Gülümseme belirdi ıslak dudaklarında. Gözyaşı dudaklarından ağzının
içine süzülüvermişti. Sildi elinin tersiyle “sulu göz seni!..”
Aşk Ana
odanın kapısından içeriye girer girmez karşı karşıya geldi güven kızla.
Bebeğini kucağına almış gülümseyerek bakıyordu kendisine. Bir şeyler söylüyordu
ama Aşk Ana hiçbir kelimesini anlamıyordu ilerlerken. Büyülenmiş gibi sadece
ayakları yerden kesilmiş bulutlar üzerinde kayıyordu kızı ve torununa doğru.
Güven kızı öptü, kokladı, okşadı. Tıpkı ilk doğduğundaki gibi koktu burnuna.
Derince nefes alarak kokusunu doldurdu içine. Sonra da torununu kokladı bir süre.
Gözleri ışıldıyordu Aşk Ana’nın. Etrafına bakınıyordu ama kızı ve torunundan
başka bir şey göremiyordu. Bir süre devam etti bu durum. Daha sonra dizlerinin
titrediğini fark etti, oturacak bir yer bakınırken Saygı oğlan yavaşça
kucaklayıp Güven kız ve torununun yanına oturttu. Bir süre daha sessiz ve sakin
kaldı. Kalbi sanki yoktu yerinde fırlayıp çıkmış bir yerlerden sesi geliyordu
sadece.
Güven kız,
Saygı’ya göz işareti yaparak yanlarına gelmesini ve oturmasını istedi kimseye
fark ettirmeden. Saygı da gelip Güven kızın diğer yanına oturdu. Güven kız Aşk Ana’nın
yanağını okşayarak: “Anam benim, güzel anam, biz Saygı ile düşündük bir isimde
karar kıldık. İlk ismi Sevgi olacak. Sen de bir ikinci isim vermek ister misin
diye de senin fikrini ve rızanı almak istiyoruz.” Bir an kendisine söylenen
sözlerin bir kısmını duymuş bir kısmını duyamamış olmasından dolayı “ne, ne
dedin kuzum sen?”
Güven kız
tekrar sordu kendisine, Sevgi’den başka bir isim verip vermeyeceğini veya ilave
ikinci bir isim koymak isteyip istemediği sorduğunu söyledi. Bir an
gülümseyerek baktı onlara: “Sevgi’den güzel daha başka ismi nereden bulacağım
ben. Size söylemeden edemeyeceğim artık. Ben daha önceleri düşünmüştüm de kız
olursa Sevgi, erkek olursa başka bir isim düşünmüştüm de kararı kendiniz
veresiniz ben etkilemiş olmayayım diye dememiştim size. Kalbimden geçen de
buydu işte. Adıyla analı babalı, sevgiyle büyüsün torunum. Yaşı uzun, bahtı
açık olsun.”
Aşk Ana
bütün yaşadıklarına rağmen tüm enerjisini toplayıp kapıya doğru yönelir herkesin
meraklı bakışları arasında. Kapıyı açtığında hafifçe bir esinti dalar kapıdan
içeriye. “Duyduk duymadık demeyin. Güven kızımla Saygı damadımın bir kızı, ben
yaşlı Aşk Ana’nın da bir kız torunu dünyaya gelmiştir. Adı Sevgi’dir. Duyduk
duymadık demeyin…” kapıyı kapatır tekrar gelip oturur yerine. Birden dinçleşmiş
can suyu yeniden yürümüştür yaşlı çınarın bünyesine. Bir süre daha yıkılıp
gitmekten kurtulmuştur yaşlı çınar. Gölgesinde bir kız torun daha serpilip
gelişecektir daha.
Yanlarından
ayrılmayı istemeye istemeye kalkar yerinden ve Güven’i, Saygı’yı ve Sevgi’yi
hasretle öper “sevgiyle kalın yavrularım” diyerek ayrılır evden. Birkaç gün
sonrasında da Güven’den doğma, Saygı’dan olma Sevgi diye geçer kayıtlara. Evet,
Güven’in güvenli bünyesinde şekillenen Saygı’nın tohumu yeşermiş, gün yüzüne
Sevgi olarak gelmiştir acele ederek. Hoş geldin Sevgi bebek, şirin bebek.
Umutlar serptin tüm yüreklere. Hele yaşlı çınar Aşk Ana’ya can suyu oldun
sevgili Sevgi Bebek.
Bir süre
daha yaşar Aşk Ana. Torunu Sevgi ayaklanmıştır bu arada. Beyazlaşmış saçlarını tutamlamaya,
buruşmuş yanaklarını sıkmaya başlamıştır. Eteklerine tutunarak birlikte
yürüyüşleri en zevkli anlarıdır.
Günü
gelmiştir göçüp gitmenin. Aşk Ana bu dünyadaki görevlerini tamamlamış gönül
rahatlığıyla başka bir yolculuğa çıkmıştır tüm ihtişamıyla. Gülümseyerek
ayrılmıştır aralarından. Ayrıldığı anda Güven kız, saygı damat ve diğer
evlatlarıyla el ele tutuşmayı ihmal etmemişler en küçük olan Sevgi bebekse hala
kadife yanaklarını okşuyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.