Çarşamba, Eylül 30, 2020

Sorun mu var?

sorunmuvar

Sorun mu var?

            Yalnızlık rahatlatırdı bazen, farkına vardığım zamanlar olmuştur ancak üç beş günden fazlası bıktırıcı gelirdi. Şimdilerde -karantina (covid-19) günlerinde- sıkıntı yaşadım diyemem.

            Nedenini düşündüm zaman zaman, bir sorun mu vardı bende? Evet, cevabını buldum, sorun vardı bende; kafamın içi doluydu. Hani şu bildiğiniz şehirlerin çöplükleri, çöp döktükleri yerler yok mu, aynı oralar gibiydi kafamın içi.  Bu kafanın netleşmeye ihtiyacı var. Doğru dürüst uyku uyunmuyor, uyunduğunda iki bilemedin dört saati geçmiyor –dört saat nadirdir- bazen haftalarca devam ediyor. Bazen de yarı uyur yarı uyanık on, on iki saat yatakta kaldığım oluyor. Zorlamasam kalkmak için daha da yatacağım.

Anlaşılan o ki, kafamın içi kalabalık olması nedeniyle yalnız değilim. Kafamın içindekileri seçebilir durumda değilim, sanki hafif rüzgârlı bir sonbaharda gibi, dur durak bilmeden savruluyor düşünceler, renk renk dallarından kopan yapraklar gibiler.

Günlerce bir şeyler yazmak istiyorum bazen, olmuyor. Bir türlü sonunu getiremiyorum. Başlangıcı da yanlış başladığı için her satır farklı kafalardan çıkıyormuş gibi duruyorlar. Paragraflar desen sarhoşlar, ayakta durabilir halleri yok. Birkaç denemem oldu böyle, zorlamak istedim kendimi ama zamanla bıkkınlık vermeye başladı bana, yorgunluk hissettim.

Neredeyse uyku bastırdı diyesim geliyor ama saçma sapan düşünceler de geçmiyor değil aklımdan. Uykum kaçmasın diye düşündüklerimi düşünmemiş gibi yapmayı deniyorum. Bırakıyorum yazmayı, düşünmeyi. Ne zaman istek duyarsam o zaman yazmayı deneyeceğim. Böylesi daha iyi olacak sağlığım için ve yazının sağlığı için.

Belki de en kazançlı çıkan klavye olmuştur, kim bilir! Yok ya, kesinlikle ben de kazançlıyım. Musluktan akan sudan oldukça tasarruf etmişimdir hayatım boyunca, dünya kazançlıdır sayemde ama onlarca hatta yüzlerce dönüm içinde bir sarayda yaşayanların bahçe sulamasında kullandıkları miktar düşünülürse benim ömrümce yaptığım tasarruf bir günlük boşa akıttıkları su kadar var mıdır acaba diye takıldı aklıma. Hay aklıma!

Sevilen roman, hikâye vb. yazanların usta bir yalancı olduklarını düşündüren nedir bana? Kimin dediğini hatırlamıyorum ama “roman okuyucuları ortalama ilkokul dördüncü sınıf seviyesindeki insanlardır” diye bir ifade okumuştum bir yerlerde. Romanın eğlence aracı olduğu düşünülürse yabana atılacak bir ifade değil hani.

Yaşamda gerçek diye bir şey yok, gerçek algıdan ibaret. Hayatlarımız yalan yani. Bir ömür yalanlar içinde yüzüyoruz ve doğru olanı, gerçeği arıyoruz bataklık içinde. Bazılarımız bulduğunu sanıyor bazılarımız aramaya devam ediyor. Aramızdaki fark sadece sanmaktan ibaret. 01.06.20       

            


Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.