Sorun mu var?
Yalnızlık rahatlatırdı bazen, farkına vardığım zamanlar olmuştur ancak üç beş günden fazlası bıktırıcı gelirdi. Şimdilerde -karantina (covid-19) günlerinde- sıkıntı yaşadım diyemem.
Nedenini
düşündüm zaman zaman, bir sorun mu vardı bende? Evet, cevabını buldum, sorun
vardı bende; kafamın içi doluydu. Hani şu bildiğiniz şehirlerin çöplükleri, çöp
döktükleri yerler yok mu, aynı oralar gibiydi kafamın içi. Bu kafanın netleşmeye ihtiyacı var. Doğru
dürüst uyku uyunmuyor, uyunduğunda iki bilemedin dört saati geçmiyor –dört saat
nadirdir- bazen haftalarca devam ediyor. Bazen de yarı uyur yarı uyanık on, on
iki saat yatakta kaldığım oluyor. Zorlamasam kalkmak için daha da yatacağım.
Anlaşılan o ki, kafamın içi
kalabalık olması nedeniyle yalnız değilim. Kafamın içindekileri seçebilir
durumda değilim, sanki hafif rüzgârlı bir sonbaharda gibi, dur durak bilmeden
savruluyor düşünceler, renk renk dallarından kopan yapraklar gibiler.
Günlerce bir şeyler yazmak
istiyorum bazen, olmuyor. Bir türlü sonunu getiremiyorum. Başlangıcı da yanlış
başladığı için her satır farklı kafalardan çıkıyormuş gibi duruyorlar.
Paragraflar desen sarhoşlar, ayakta durabilir halleri yok. Birkaç denemem oldu
böyle, zorlamak istedim kendimi ama zamanla bıkkınlık vermeye başladı bana,
yorgunluk hissettim.
Neredeyse uyku bastırdı
diyesim geliyor ama saçma sapan düşünceler de geçmiyor değil aklımdan. Uykum
kaçmasın diye düşündüklerimi düşünmemiş gibi yapmayı deniyorum. Bırakıyorum
yazmayı, düşünmeyi. Ne zaman istek duyarsam o zaman yazmayı deneyeceğim.
Böylesi daha iyi olacak sağlığım için ve yazının sağlığı için.
Belki de en kazançlı çıkan
klavye olmuştur, kim bilir! Yok ya, kesinlikle ben de kazançlıyım. Musluktan
akan sudan oldukça tasarruf etmişimdir hayatım boyunca, dünya kazançlıdır
sayemde ama onlarca hatta yüzlerce dönüm içinde bir sarayda yaşayanların bahçe
sulamasında kullandıkları miktar düşünülürse benim ömrümce yaptığım tasarruf
bir günlük boşa akıttıkları su kadar var mıdır acaba diye takıldı aklıma. Hay
aklıma!
Sevilen roman, hikâye vb.
yazanların usta bir yalancı olduklarını düşündüren nedir bana? Kimin dediğini
hatırlamıyorum ama “roman okuyucuları ortalama ilkokul dördüncü sınıf
seviyesindeki insanlardır” diye bir ifade okumuştum bir yerlerde. Romanın
eğlence aracı olduğu düşünülürse yabana atılacak bir ifade değil hani.
Yaşamda gerçek diye bir şey
yok, gerçek algıdan ibaret. Hayatlarımız yalan yani. Bir ömür yalanlar içinde
yüzüyoruz ve doğru olanı, gerçeği arıyoruz bataklık içinde. Bazılarımız
bulduğunu sanıyor bazılarımız aramaya devam ediyor. Aramızdaki fark sadece
sanmaktan ibaret. 01.06.20
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.