Mutluluğun yazısını yazan pek yok ya da mutlu olan çok az ve yazma ihtiyacı hissetmiyor ya da mutlu olmaktan başka bir şeye zaman ayıramıyorlar. İnsanlığın ilklerinden bu yana da, yazının icadından itibaren “mutluluk” kavramı ele alınıp değerlendirmeler yapılmış, reçeteler yazılmış fakat görünen köyün kılavuz istemediği gibi bu konuda da bir arpa boyu yol gidilmemiş.
İnsanlar hâlâ mutlu olmanın reçetesini arıyor. Nedir peki “mutlu” olmak? Bireyin mutluluğu mu, toplumun mutluluğu mu? Toplumun mutluluğu mümkün mü ya da bu güne kadar mutlu olan toplum var mı?
Mutluluk: kısaca değerlendirirsek;
bireyin ihtiyaç ve istediklerini elde etmesiyle yaşadığı haz, duygu
denilebilir.
Daha fazlasını isteyecektir, işte burada da her istediğini karşılayamamak ortaya çıkmaya başlar. Borçlanır, borcunu ödemekte zorlanmaya başlar falan devam edip gider. Paranın mutlu edemeyeceği zamanlarda olur demektir, bu durum hatta mutsuzluk etkeni bile olur; doğru kullanılıp hükmedilmezse. Paranın insana hükmetmeye başladığı anda farkında olsak da olmasak da mutsuzluğun kapılarını aralamış oluruz.
Bireyler her zaman istediği her şeyi elde edebilir mi? Tabii ki hayır.
Her zaman elde etmeleri mümkün değildir. Kendi elinde olmayan elde edilmesi gerekenler de vardır. Başkaları da isterse ya da bu istek diğerleri tarafından da onaylanırsa elde edilir ancak. Nesne olarak değiş tokuşla veya parayla elde edilebilenleri, bireysel olarak mümkün olabilecek şeyler vardır eğer kapasitesinden fazlası değilse.Yeterli midir her zaman mutlu olmasına?
Cevap: değildir.Daha fazlasını isteyecektir, işte burada da her istediğini karşılayamamak ortaya çıkmaya başlar. Borçlanır, borcunu ödemekte zorlanmaya başlar falan devam edip gider. Paranın mutlu edemeyeceği zamanlarda olur demektir, bu durum hatta mutsuzluk etkeni bile olur; doğru kullanılıp hükmedilmezse. Paranın insana hükmetmeye başladığı anda farkında olsak da olmasak da mutsuzluğun kapılarını aralamış oluruz.
İlk toplumlara gidelim, insansı ya
da insanların bir arada yaşadığı zamanlara: toplumun bireyleri görev
bölüşümündeki işlerini yapmaya çalışmakla uğraşır, bazıları avcılık,
toplayıcılık, dağıtım, işleme vb. İşleri yaparlar ve işlerini yapabildikleri
oranda hem kendileri mutlu olur hem de içinde yaşadıkları toplum mutludur.
Aralarında mutsuz olanlarda vardır elbet ama istisna kalırlar bunlar. Toplumun diğer fertlerinin isteklerinden daha fazlasını istedikleri içindir mutsuzlukları, çünkü daha fazlasını elde edebilme imkânları olamamıştır. Toplum gelişip büyüdükçe hem imkânlar artar hem de imkânsızlıklar. İmkânsızlıklara çareler üretip ortadan kaldırabildikleri oranda sorun en az olarak hissedilir.
Böylece de zaman içinde gelişmişlik ortaya çıkar. “SAPIENS” kitabını okuduğumda oldukça etkilenmiş, kafamın içindeki çok soruya cevap bulmuştum. Toplumların gelişmişliğini işliyor, gelişme dediğimiz kavram bir tür olumsuzluk olarak görünüyor veriler ışığında.
İlk toplumlarda “eş” kavramı yoktur ortada. Tüm bireyler toplumun mülkiyetidir ve içinde bulunduğu topluma aittir. Doğan çocuklarda o toplumun ortak mülküdür, doğuran ve eşleşmeyle ilgisi yoktur. Yaşam; topluluk içinde topluluğun esas alınması temelinde devam eder yolculuğuna.
Gelişen sanayi toplumlarında bu çekirdek aile de parçalanmaya başlamış tamamen bireysel yaşam hâkim olmaya başlamıştır. İleriki gelişmiş zamanlarda da “aile” denilen kavram tamamen ortadan kalkıp bireylerin hâkimiyeti bir süre devam edip arkasından biyonik yaşam devreye girip, insan denilen yaratığın ortadan kalkacağı dönemler gelmesi olasılığı yüksektir.
Aralarında mutsuz olanlarda vardır elbet ama istisna kalırlar bunlar. Toplumun diğer fertlerinin isteklerinden daha fazlasını istedikleri içindir mutsuzlukları, çünkü daha fazlasını elde edebilme imkânları olamamıştır. Toplum gelişip büyüdükçe hem imkânlar artar hem de imkânsızlıklar. İmkânsızlıklara çareler üretip ortadan kaldırabildikleri oranda sorun en az olarak hissedilir.
Böylece de zaman içinde gelişmişlik ortaya çıkar. “SAPIENS” kitabını okuduğumda oldukça etkilenmiş, kafamın içindeki çok soruya cevap bulmuştum. Toplumların gelişmişliğini işliyor, gelişme dediğimiz kavram bir tür olumsuzluk olarak görünüyor veriler ışığında.
İlk toplumlarda “eş” kavramı yoktur ortada. Tüm bireyler toplumun mülkiyetidir ve içinde bulunduğu topluma aittir. Doğan çocuklarda o toplumun ortak mülküdür, doğuran ve eşleşmeyle ilgisi yoktur. Yaşam; topluluk içinde topluluğun esas alınması temelinde devam eder yolculuğuna.
Bu toplumlar ne kadar yol almıştır?
Bir zaman devam edip kişisel hırslar ön plana çıkmaya başlamasıyla çatlaklar oluşmaya başlamış ve sonunda kişisel çıkarlarını düşünenler fazlalaştıkça toplumlar dağılmaya başlamış, daha küçük ve daha da küçülerek en sonunda yüzlerce kişilik topluluklardan iki, üç, beş kişilik çekirdek aileye kadar gelmiştir.Gelişen sanayi toplumlarında bu çekirdek aile de parçalanmaya başlamış tamamen bireysel yaşam hâkim olmaya başlamıştır. İleriki gelişmiş zamanlarda da “aile” denilen kavram tamamen ortadan kalkıp bireylerin hâkimiyeti bir süre devam edip arkasından biyonik yaşam devreye girip, insan denilen yaratığın ortadan kalkacağı dönemler gelmesi olasılığı yüksektir.
Mutluluk isteği, bazı bireylerin ve
oluşturulan toplulukların çabalarıyla oluşturulmaya çalışılmakta, git gide
mutluluk ve mutsuzlukların içiçe girmesiyle sonuçta mutluluk kavramının ortadan
kalkmasına kadar gidebilecek bir yolculuğa çıkılmaktadır.
Bizden sonrasını değil de içinde
bulunduğumuz zamanı değerlendirirsek eğer, çekirdek ailenin çoğunlukla hâkim
olduğu topluluk aşamasında yaşıyoruz. Aile bireylerinin mutlu olması ailenin
mutlu olması demek oluyor. Aile bireylerinden ana ve babalar genellikle
vericidirler çocukları için. Öyle bir noktaya varabilir ki bu durum, bazen canı
pahasınadır; canlarını bile verebilir diğerleri için. Bu fedakârlığın altında yatan “sevgi”
kavramıdır. Asıl olan sevgi kavramıdır ve bu kavram bireyleri yönlendirir.
Genetik kodlara bakılırsa bu kodların süreç içerisinde çok çok yavaş geliştikleri ortadadır. İlk ortaya çıkışlarındaki durumu bile korumak zorundadırlar, ilkel beyin denilen, beynin ilk aşamasıdır bu kısım. Gelişmişlik aşamasına göre üç kısımda ele alınır, birinci, ikinci ve üçüncü.
Birincisi: ilk aşamadır ve insanlarda ölüm kalım savaşı anlarında beynin diğer kısımlarını tamamen kontrol ettiği iddia edilir ve şalter vazifesi görür, gerektiğinde diğer gelişmiş kısımları devreden çıkarır, canlının ayakta kalmasını sağlamaya yöneliktir bu davranış; düşmanı öldürmeye.
İnsanların birbirini öldürmesinin altındaki organdır. Demek ki insanlardan bazıları diğer bazılarını ölümle tehdit edip ya da öldürüleceklerini hissettiriyor ki o kişi de karşısındaki tehditti ortadan kaldırmaya çalışıyor ve kaldırıyor. İlk canlının ortaya çıkışından beri ölüm tehdidi var olmuş ve var olmaya da devam etmektedir. Eğer ölüm tehdidi ortadan kalkarsa öldürme olayının da ortadan kalkacağı açıktır.
Dünya savaşları yaşanmıştır. Nedeni bireysel çıkardır, dünyadaki bazı birey gibi davranan devletler dünyadaki nimetlerden daha fazla çıkar sağlamak istemişlerdir ve diğerlerinden almak için güç kullanmaya kalkmışlardır.
Bahanenin adı ne olursa olsun altında yatan asıl neden çıkar sağlamaktır. Ekonomik çıkardır bu. Başkalarının mutsuz olma pahasına kendi mutluluğunu ön planda tutmak için yapmıştır bunu. Demek ki güçlü kimse mutlu olma hakkı da onundur.
Dünyamız gelişmişliğinin aşamalarında bulunan bu savaşlar dengeleri tamamen değiştirip zaman içinde de farklı dengeler ortaya çıkmıştır. Nereye kadar gidecek ve nerede dengelenecek diye bakıldığında; tek küresel toplum oluncaya kadar gider bence. Belki de o aşamaya varamadan, yukarıda bahsedildiği gibi biyoniklerin tek tip düşünmeye başladıkları zaman insan denilen, bireyselliklerinin ağır bastığı topluluk ve bireylerin ortadan kalkmasıyla son bulur.
Genetik kodlara bakılırsa bu kodların süreç içerisinde çok çok yavaş geliştikleri ortadadır. İlk ortaya çıkışlarındaki durumu bile korumak zorundadırlar, ilkel beyin denilen, beynin ilk aşamasıdır bu kısım. Gelişmişlik aşamasına göre üç kısımda ele alınır, birinci, ikinci ve üçüncü.
Birincisi: ilk aşamadır ve insanlarda ölüm kalım savaşı anlarında beynin diğer kısımlarını tamamen kontrol ettiği iddia edilir ve şalter vazifesi görür, gerektiğinde diğer gelişmiş kısımları devreden çıkarır, canlının ayakta kalmasını sağlamaya yöneliktir bu davranış; düşmanı öldürmeye.
İnsanların birbirini öldürmesinin altındaki organdır. Demek ki insanlardan bazıları diğer bazılarını ölümle tehdit edip ya da öldürüleceklerini hissettiriyor ki o kişi de karşısındaki tehditti ortadan kaldırmaya çalışıyor ve kaldırıyor. İlk canlının ortaya çıkışından beri ölüm tehdidi var olmuş ve var olmaya da devam etmektedir. Eğer ölüm tehdidi ortadan kalkarsa öldürme olayının da ortadan kalkacağı açıktır.
Dünya savaşları yaşanmıştır. Nedeni bireysel çıkardır, dünyadaki bazı birey gibi davranan devletler dünyadaki nimetlerden daha fazla çıkar sağlamak istemişlerdir ve diğerlerinden almak için güç kullanmaya kalkmışlardır.
Bahanenin adı ne olursa olsun altında yatan asıl neden çıkar sağlamaktır. Ekonomik çıkardır bu. Başkalarının mutsuz olma pahasına kendi mutluluğunu ön planda tutmak için yapmıştır bunu. Demek ki güçlü kimse mutlu olma hakkı da onundur.
Dünyamız gelişmişliğinin aşamalarında bulunan bu savaşlar dengeleri tamamen değiştirip zaman içinde de farklı dengeler ortaya çıkmıştır. Nereye kadar gidecek ve nerede dengelenecek diye bakıldığında; tek küresel toplum oluncaya kadar gider bence. Belki de o aşamaya varamadan, yukarıda bahsedildiği gibi biyoniklerin tek tip düşünmeye başladıkları zaman insan denilen, bireyselliklerinin ağır bastığı topluluk ve bireylerin ortadan kalkmasıyla son bulur.
İçinde bulunduğumuz zamanlarda
düşünen robotlar gündeme gelmiş ve bunlar sanayide kullanılmaya başlanacaktır.
Birileri böylece daha fazla kazanç elde edecektir. Atomun iyi niyetlerle
parçalanması atom bombasını doğurmuş ve çıkarını düşünen birileri tarafında
kullanılmıştır, bunun önüne kimse geçememiştir. Bilimsel olarak her gelişme
insanların gelişmişliğini getirmiyor. Bazı insanların geliştiği doğru ancak
toplumsal olarak aynı hızda gelişemezsek çatışmalar ortaya çıkıp toplumsal
olarak da böyle ve toplu yok oluşlar gündeme geliyor.
Mutluluk
kavramı kendi içinde birilerini mutlu ederken bir başkalarını mutsuz eden bir
kavram gibi duruyor karşımızda. Bir başkalarını mutsuz etmeden mutlu olmanın
yolunu bulamadığımız için de yazılı kültürel değerlerimizde de görünen
mutsuzlukların dökümüdür bütünüyle. Başından sonuna mutluluğu anlatan kaç kitap
sayabiliriz?
Çok çok ileri zamanlarda biyonik yaşamlarda; belki de mutluluk, sevgi vb. kavramların ortadan kalkmasıyla çözülecek bu durum. İnsan beyninin devre dışı bırakılmasıyla yani. Hormon salgılarının devre dışı bırakılıp, bir tür yapay enerjinin ve yazılımların idareyi sağladığı akıllı robotlarla.
Akıllı robotların hâkim olduğu yaşamı düşünün. İnsan denilen yaratık çok çok ilkel kalacaktır yanlarında ve zamanla yok olmaya mahkûm olacaklardır. Çünkü robotiklerle çatışma içine gireceklerdir, robotiklerin bireysel ve toplumsal güçleri insanlarınkinden daha fazla olacaktır. Canlılar tarihi boyunca bazı insansı yaratıkların tarih sahnesinden silinip en sonunda Sapiens’lerin hâkim olmasıyla sonuçlandığı gibi.
Açıkçası; tarih tekerrür edecektir bir şekilde de olsa.
Çok çok ileri zamanlarda biyonik yaşamlarda; belki de mutluluk, sevgi vb. kavramların ortadan kalkmasıyla çözülecek bu durum. İnsan beyninin devre dışı bırakılmasıyla yani. Hormon salgılarının devre dışı bırakılıp, bir tür yapay enerjinin ve yazılımların idareyi sağladığı akıllı robotlarla.
Akıllı robotların hâkim olduğu yaşamı düşünün. İnsan denilen yaratık çok çok ilkel kalacaktır yanlarında ve zamanla yok olmaya mahkûm olacaklardır. Çünkü robotiklerle çatışma içine gireceklerdir, robotiklerin bireysel ve toplumsal güçleri insanlarınkinden daha fazla olacaktır. Canlılar tarihi boyunca bazı insansı yaratıkların tarih sahnesinden silinip en sonunda Sapiens’lerin hâkim olmasıyla sonuçlandığı gibi.
Açıkçası; tarih tekerrür edecektir bir şekilde de olsa.
Halil Gönül / Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.