Kedi |
Eve geldiğinde hava kararmıştı,
soğuktu. İçeriye girmek istemedi, ayakları da adım atmak istemedi kapının önüne
gelince. Canı yanıyordu, her zamankinden fazlaydı yangının alevi bu sefer.
Kendinden başka kim dinleyecekti, ancak dört duvar vardı karşısında duran.
Onlar da dinliyorlar mıydı yoksa dinliyor gibi mi yapıyorlardı. Kim bilir hiç
sormadı da, sormaya cesaret de edemedi bu zamana kadar. Yine sormayacaktı.
Arkasını dönüp hızla uzaklaştı kapıdan.
Yalnız bir adamdı, esrarengiz
biriymiş gibi görüyordu mahalledekiler. Kimseyle konuşmaz doğru dürüst. Denk
gelirse sokakta “merhaba”, “merhaba”ydı. En fazla arkasından “nasılsınız?”
gelir. Konuşmanın anlamı kalmamıştı kendisi için. Engelleyemediği için dert
dökmesini, başkalarının kendisi hakkında sızlanıyor diye düşünmelerini
istemezdi. Görenler, ayakta, kendi işini kendisi gören kendi halinde bir adam
bilsinler yeterliydi.
Meyhaneye vardığında, bir süre ayakta
dikilerek düşünüyormuş havasına girip, en rahat edebileceği masayı belirlemeye
çalıştı bakan çalışanlara aldırmadan. Onlar da yaşına hürmeten saygılı
davranmaya özen gösterirlerdi. Birkaç gelmişliği var buraya. Hava serin olsa da
dışarıda, yeşilliklere yakın masalar vardı. Kapalıydı çevresi ve üstü. En fazla
bir battaniyeyle idare ederim diye düşünüp masaya doğru yöneldi.
Telefonunu ve gözlüğünü masanın
üzerine bıraktı. Ellerini yüzüne sürüp derin bir nefes aldı. Garson “buyurun
efendim” dediğinde irkildi. Arkasından yaklaşan garsonu görmedi. Siparişini
verdikten sonra yanına doğru yaklaşan kediler dikkatini çekti. Üç taneydi. Biri
küçük bir yavru, diğer ikisi yetişkindi. Yetişkinlerin kendine ait bölgeleri
var galiba, diğerinin yanına yaklaşmaya çekiniyor gibi duruyordu siyahlı olan.
Sırnaşık değiller, miyavlama falan
yok, sadece yakına gelip bekliyorlar, belli bir mesafeden masayı izlemeye
alıyorlar. Belli bir süre izlemeye devam ettim. Davranışları dikkatimi çekmeye
başladı iyice. Siparişlerim geldi. Birkaç lokmadan sonra yan tarafımda duran
tek kalmış kediye bir parça yiyecek bıraktım. Alışkın oldukları belli,
yaramazlık yapmadıkları için de garsonlar tarafından kovalanmıyorlar
yerlerinden. Şikâyet olursa ancak kovuyorlar masanın etrafından.
Kedileri izlemek beni rahatlattı
kısmen, içimin yangısı hafifledi. Neredeyse yarı yarıya bölüştük kediyle. O kadar
memnundu ki neredeyse “nereden çıktın sen?” dediğini duyar gibiydim. Bakıştık
sonra da uzaklaştı. Tam o ayrılıyordu ki en küçük kedi geldi onun yerine. İzin verildi
kendisine sanki. Birbirleriyle bakıştılar, küçük kedi çömelip başını kaldırıp
bakmaya başladı bana. Bulunduğu masada aç kalmış anlaşılan. Giden kedi de fısıldamış
olmalı kendisine “patlayacağım çabuk gel” diye.
Benim de açlığım yatışmadı bu arada. Neyse
oldu olan, yarım porsiyon çiy tavuk kediye bir porsiyon pişmiş de kendime
istedim tekrar. Garson şaşkın şaşkın baktı önce sarhoş mu diye ama ben
gülümseyince rahatladı ve gitti gülümseyerek.
Siparişimizi getiren 40 yaşlarındaki
erkek göbekli garson, görmüş geçirmiş birisi olmalı ki elindekileri masaya
koymadan “biraz da ilave ettim kendimden” dedi gülümseyerek. Ben de düşünmeye
başladım neden böyle bir şey yaptığımı. Duygusal yanım ağır bastı sanıyorum. Kendimin
canı yangın olduğu için yangınlığıma teselli olsun diye yaptım galiba. Bari benimkinin
çaresi yok ama hiç olmazsa bu garipçik hayvanlara çare olabilirim mi dedim
acaba?
Bilmiyorum yahu, neyse ne oldu işte. Gaza
mı geldik neye geldiysek geldik. Nihayetinde yarım doyan ben ile tam doyan iki
kedi için bedel okkalıya patladı bana. Kedilerin teşekkürü de beni teselli
etti. O gündür bu gündür oranın önünden bile geçmiyorum artık o garsona
görünmemek için. Çünkü bir daha uğrasam beni zengin bir kodaman belledi ve
okkalısından söğüşleyecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.